ANALİZ

Erdoğan için en zor zirve


Dünyanın en büyük ekonomilerine sahip ülkelerinin aralarında yaptığı G-20 toplantısı bu yıl Japonya’nın Osaka kentinde toplanıyor.
Yarın ve cuma günü yapılacak G-20 zirvesine Türkiye’yi temsilen Erdoğan da katılıyor.
Erdoğan’ın bu zirvede Amerika Başkanı Trump ile de görüşeceği daha önce açıklanmıştı.
Rusya Devlet Başkanı Putin ve Çin Devlet Başkanı Şi Cinping ile görüşmesi planlanan Erdoğan için bu zirvenin hayli zor geçeceğini söylemek yanlış olmaz.
Çünkü Erdoğan, uzun yıllardır elinde tuttuğu “Arkamda Türkiye’nin yarıdan fazlası var” gücü bu kez yok.
Erdoğan bir uluslararası zirveye ilk kez yenilmiş hatta hezimete uğramış bir lider olarak katılıyor.
Bu hem kendisi, hem de Türkiye için son derece olumsuz bir durum.
Türkiye’nin dış ilişkileri tarihin en kötü dönemini yaşıyor.
Akdeniz’de neredeyse dünyanın yarısı ile sorunlu durumdayız.
İlk bakışta hiç sorunumuz olmaması gerek gibi görünen İtalya, Fransa, Norveç, İngiltere de tıpkı Amerika, Yunanistan, Kıbrıs Rum Kesimi gibi Doğu Akdeniz’deki petrol arama faaliyetlerimizden rahatsız.
Bu rahatsızlık Türkiye’ye karşı genel bir dayanışma havası yaratıyor.
Suriye politikamız nedeniyle de başımız sıkıntıda.
Amerika, desteklediği PYD yapılanmasını aleyhimize ciddi bir koz olarak kullanıyor.
S-400’ler nedeniyle Amerika ile ilişkilerimiz kopma noktasına geldi.
Bunlar olumsuz noktalar.
Olumsuz diyorum ama biz gazetecilerin bu konularda daha derin bilgilere ulaşması zor.
Bu nedenle olumsuzluğun ne kadar vahim olduğu konusunda kesin bir bilgi vermem mümkün değil.
Amerika ve diğer ülkelerle kapalı kapılar ardında neler görüşüldüğünü tam bilmiyoruz.
Örneğin tam bu zirve öncesi FETÖ’cülükten yargılanan bir Amerikan konsolosluk görevlisinin serbest bırakılması Amerika ile ilişkilerin sandığımızın aksine o kadar kötü olmadığı yolunda yorumlara neden oluyor.
Kim bilir belki de Erdoğan’ın esip gürleyen tavrı nedeniyle Amerika ile ilişkilerin çok kötü olduğunu düşünüyoruzdur ama gerçek bunun tam tersidir.
Tabii burada önemli olan Trump’la Erdoğan’ın ne konuşacağı.
En temel konunun S-400’ler olduğu düşünülüyor.
Ancak bu konuda benim zihnim çok berrak değil.
Çünkü bir taraftan “S-400’leri aldık. Kimse bize karışamaz, geri adım yok” diyerek yüksek perdeden konuşurken, diğer taraftan konuyu Amerika ile müzakere etmek için sürekli talepte bulunmamız kafa karıştırıyor.
Eğer S-400’ler gerçekten alındıysa Amerika ile ne görüşülecek?
Endişem, Trump’ın bu görüşmede Türkiye’ye bazı dayatmalarda bulunması ve Erdoğan’ın da buna boyun eğerek geri dönmesi.
Gerçi yandaş-tetikçi medya sonuç ne olursa olsun bu görüşmeyi “tarihi bir zafer” olarak niteleyecektir ama her zaman olduğu gibi bu kez de gerçeği bir süre sonra öğrenmemiz kaçınılmazdır.
İşte bu noktada Erdoğan’ın seçim hezimetine uğramış olarak Trump’la görüşecek olması durumun aleyhimize gelişmesi konusunda endişeleri artırıyor ister istemez.
Erdoğan, Putin ve Şi Cinping ile görüşmelerde de eskisi kadar rahat davranamayacağı ve bazı konularda taviz vermek zorunda kalacağını düşünmek şaşırtıcı olmayacaktır.

MERAK ETTİĞİM ŞEYLER

Erdoğan, Suudi Prensi ile de karşılaşmak zorunda


Japonya’daki G-20 zirvesinin en dikkat çekici isimlerinden biri hiç kuşkusuz Suudi Veliaht Prensi Muhammed bin Selman olacak.
Birleşmiş Milletler’in hakkında düzenlediği rapor henüz herkesin elindeyken prensin böylesine büyük bir uluslararası toplantıda nasıl bir tavır takınacağını merak ediyorum.
Gerçi Prens bin Selman daha önce de dünya liderleriyle bir araya gelmişti.
Bu tür toplantılarda genellikle bu tür konular pek açılmıyor.
Suudilerin aşırı zenginliğini de hesaba katarsak, muhtemelen dünyanın önemli liderleri bu konuya hiç girmemeyi daha çok tercih ediyor.
Ancak bir de Erdoğan’ın durumu var.
Erdoğan tıpkı Mısır’daki Sisi’ye olduğu gibi Suudi Prense de çok öfkeli ve mesafeli.
Bu tür uluslararası toplantılarda pek diplomatik davranmayan Erdoğan’ın, G-20 toplantılarında aynı masaya oturacağı Selman’a karşı ne yapacağını da merak ediyorum.
Tabii Erdoğan bu toplantıda Salman ile ille de karşı karşıya gelmeyecektir, bu mutlaka ayarlanır.
Ama Selman bir süre sonra Suudi Arabistan Kralı olduğunda işte o zaman ne olacak?
Çünkü Erdoğan, Kaşıkçı cinayetinden sonra Suudi Kralı ile veliaht prensi ayırmak için Kral Selman’ı ‘Mekke’nin hizmetkarı’ olarak yüceltmişti.
Aynı yüceltme bakalım zamanı gelince yeni kral için de yapılacak mı?

BUNU YAZMAK GEREK

DSP konuyu bir kutlama ile geçiştiremez


Son seçimlerde muhalif kesimi özellikle CHP’yi en çok kıran ve hayal kırıklığına uğratanlar DSP’liler oldu.
31 Mart’taki seçime birçok yerde olduğu gibi İstanbul’da da  kendi adayları ile katılan DSP, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı için seçimin tekrarlanması kararı üzerine adayını geri çekmişti.
Genel beklenti DSP’nin muhalefet adayını desteklemesiydi ancak genel merkez yönetimi şaşırtıcı biçimde “İmamoğlu’na oy vermeyeceğiz” açıklaması yaptı.
O günlerde iki aday arasındaki farkın çok az olması nedeniyle DSP’ye verilen oyların CHP’ye gitmesi halinde, farkın muhalefet lehine açılabileceği düşünülüyordu.
Ancak DSP, bütün ısrar ve tepkilere rağmen kararından vazgeçmedi.
Sonuçta, muhalefetin korktuğu olmadı ve o küçücük fark 800 binin üzerine çıktı.
Bu durumda DSP de çok önemli bir seçimde takındığı aykırı tavır ile kendi başına kaldı.
Şimdi DSP’nin demokrasi adına İmamoğlu’nu kutlamasının da pek önemi yok.
Sanıyorum bu seçim DSP’nin de son seçimi oldu. Parti yönetimi hiç gereği yokken aldığı tuhaf kararın altında kalacaktır.

DİKKATİMİ ÇEKEN ŞEYLER

Lafa gerek yok, önce şu sondajı bir bitirin


Doğu Akdeniz petrol rezervleri nedeniyle de başımız sıkıntıda.
Aralarında Katar’ın bile olduğu pek çok dünya ülkesi birleşmiş, Doğu Akdeniz’de petrol ve doğalgaz arıyor ve artık çıkarıyor, ama hepsi de bize düşman.
Şimdi şu haberi okuyun lütfen;
Güney Kıbrıs Rum Yönetimi, Doğu Akdeniz’de tek taraflı gayrimeşru faaliyetlerini sürdürüyor. Rum Yönetimi ile Mısır arasında denizaltında boru hattı ile doğalgaz taşınmasına ilişkin anlaşma çarşamba günü imzalandı. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ‘Savaş gemilerimiz ve hava kuvvetlerimiz her türlü müdahaleyi yapma yetkisine sahip’ sözü, Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki tavrını da ortaya koyuyor. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Fatih Dönmez de “Doğu Akdeniz’de Türkiye’nin onay vermediği, rızasının olmadığı hiçbir projenin oldubittiye getirilmesine izin vermeyeceğiz” dedi.
Bu haberi 12 Eylül 2018 tarihli YeniŞafak Gazetesi’nden aldım.
Bu durum aşağı yukarı Akdeniz’de petrol arama çalışmalarının başladığı 2010 yılından beri hep aynı.
Konudan dışlanıyoruz ama bizim açıklamalarımız hep aynı; “Kimse bizi buradan çıkaramaz, bunu kabul edemeyiz, gereğini yerine getiririz.”
Gerçi şu sıralar Fatih ve Yavuz isimli iki sondaj gemisi bölgede arama çalışmaları yapıyor.
Ama önemli olan petrolün, doğalgazın bulunması ve ondan sonra da bunun çıkarılarak kullanıma sunulması.
Bu açıdan bakınca, “her nedense” hepsi bize düşman kesilen ülkelere yönelik esip gürlemeleri hiç ciddiye almıyorum bile.
Önemli olan bu aramalarda doğalgaz ve petrol bulunursa aynı tavrı sürdürüp sürdürmeyeceğimizdir.

OKURDAN GELEN MESAJ

İzmirli, görmeyen bir yurttaşın talebi


Pek bilmediğim bir konuyu yazmış İzmirli bir okurum.
Bazı illerde polisin “WhatsApp İhbar Hattı” varmış.
Gözleri görmeyen okurum şunu yazmış;
İzmir’de de polis ‘WhatsApp İhbar Hattı’ olsun.
Bugün işe geliyorum. Beyaz bastonumla tıkır tıkır yürürken, göbeğim sertçe bir şeye çarptı. Baktım boydan boya kaldırımda bir araba. Plakası belirli olacak şekilde aracın resmini çektirdim. Polis ihbar hattını 155 ‘i aradım. Plakayı yazdırdım. 20 dakikaya kadar bekledim. Arabayı çektiler.
Şimdi ben dikkatli yürümeseydim kafamı da çarpabilirdim. Baston kasanın altına girdiği için tehlikeyi hissedemiyoruz. Kasalı araçlar görmeyenlerin kabusu.
Ne yapılmalı?
Öncelikle ‘WhatsApp İhbar Hattı’ İzmir’de de kurulmalı, cezalar caydırıcı olmalı ve farkındalık çalışmaları artırılmalı. Salih Arıkan