ANALİZ

Erken seçim en son düşünülmeli


Seçimlerde kazanılan zafer, doğal olarak muhalefetin moralini çok yükseltti.
Teknik olarak İstanbul seçimi elbette bir yerel seçimdir.
Ancak hem bu belediyenin gücü, hem de AKP’nin yarattığı referandum havası İstanbul seçimini bir kader seçimi haline getirmişti.
AKP kaybetti bu seçimi.
Sadece İstanbul’u kaybetmekle de kalmayacaktır bu iş, sarayın bundan sonraki gücü ve hakimiyeti de sorgulanacaktır.
Şurası bir gerçektir; AKP iktidarı ve Erdoğan artık seçim öncesi durumda değildir.
Erdoğan’ın gücü azalacaktır.
Bu güç azalması parti içinde çalkantılara, hatta kırılmalara, ayrılıklara da yol açacaktır.
Erdoğan bunu çok iyi biliyor.
Partisi de biliyor,
muhalefet de biliyor.
Ancak muhalefetin acele etmemesi gerek.
Güç sarhoşluğu içinde ağır yaralanmış bir iktidarı “Haydi erken seçime” diye zorlamaya kalkması tarihi bir hata olur.
Türkiye’nin şu anki ihtiyacı erken seçim değil demokrasi ve hukuk düzeninin yeniden tesis edilmesidir.
Demokrasiye dönüş bu Meclis tarafından yerine getirilebilir.
Kısa bir süre sonra Meclis aritmetiğinde ciddi değişiklikler olması kesindir.
Böyle bir ortamda sadece iktidara yarayacak biçimde erken seçim talep etmek yerine, saraya karşı bir güç birliği oluşturmak ve hızla Anayasa’yı değiştirmek en akıllı yol olacaktır.
Bu Meclis, ucube tek adam rejimini sona erdirip güçlendirilmiş parlamenter sisteme dönecek değişiklikleri yapabilecek güce sahiptir.
Öncelikle sade bir Anayasa değişikliği ile cumhurbaşkanlığı sistemi yerine, yeniden parlamenter sisteme dönülmeli.
Meclis kendi içinde oluşacak yeni aritmetik tabloya göre yeni bir hükümet kurmalı.
Bu hükümet çok hızlı biçimde erken seçime gidebileceği gibi, bir yıl ya da 18 aylık bir restorasyon dönemi ile Türkiye’yi rahatlatabilir.
Bu süreçte muhtemelen Erdoğan ya istifa edecektir ya da yeni dönemde partisinin başında olacağını taahhüt ederek siyasi çalışmalara başlayacaktır.
Erken ya da geç, ilk seçimlerde yüzde 10 barajının da kaldırılmasıyla milli irade gerçek anlamda oluşacak ve bu yeni Meclis, bu kez daha kapsamlı ve güçlü bir Anayasa yapabilecektir.
Muhalefet seçim sonuçlarını iyi değerlendirmeli, zafer sarhoşluğu içinde daha sonra tamiri çok zor olan kararlar almadan Türkiye’yi aydınlık günlere taşımalıdır.

BUNU YAZMAK GEREK

İktidar HDP’yi tertemiz parti haline getirdi


Muhalefetin zafer kazandığı seçimden bana göre en çok kazanan HDP oldu.
Saray ve yandaşları 7 Haziran 2015 seçimlerinden bu yana muhalefeti HDP ile dolayısıyla terörle ittifak halinde olmakla suçluyordu.
Saray ve yandaşları sürekli bu temayı işlediler ve son iki seçimde neredeyse muhalefete oy veren herkesi “terörist” olmakla suçladılar.
Ama bir de baktık ki, İstanbul seçimlerini kaybedeceğini anlayan iktidar, İmralı Adası’nda mahkumiyetini çeken Abdullah Öcalan’a özel bir adam gönderip yalvar yakar “Bu seçimde bize destek ver” dedi.
İktidar, Öcalan’a ne vaat etti bunu tam bilmiyoruz ama terör örgütünün lideri saraydan gelen bu talebe olumsuz yanıt vermedi.
El yazısıyla iki sayfa mektup döşenip HDP’lilere “Bu seçimi boykot edin” çağrısında bulundu.
Ancak seçim sonuçları gösterdi ki, HDP’ye oy verenler PKK’nın başkanından gelen bu tavsiyeye uymadılar.
Sonuçta şu gerçeklerle karşı karşıyla kaldık.
1- Apo’nun sözü sanıldığı gibi HDP’ye oy verenler üzerinde etkili değilmiş.
2- Yıllardır muhalefeti terörle ittifak halinde göstermeye çalışan saray ve yandaşları bizzat terör örgütünün liderinden ricacı durumuna düştü.
3- MHP liderinin beka sorunu diye tutturmasının koca bir yalan olduğu orta çıktı.
4- AKP’nin kuyruğuna katılan ve “Halkım” dediği HDP seçmenine “Erdoğan’ı destekleyin” çağrısı yapan Abdullah Öcalan, bu seçimin en büyük kaybedeni oldu.
5- HDP seçmeni ortaya koyduğu tavırla partisini “terörün destekçisi parti” ithamından kurtardı. Artık hiç kimse HDP’yi PKK ile ilişkili göstererek “Onlara selam verenler bile teröristtir” demeye cesaret edemeyecek.

ÖNERİ

İmamoğlu “hümanist” psikolojisine girmemeli


İstanbul seçimleri muhalefet tarafından kazanıldı.
Üstelik her türlü hileye hurdaya karşı başarıldı bu.
Şimdi bundan sonra Ekrem İmamoğlu’nun vaatlerini yerine getirmesini bekleyeceğiz.
Öncelikle israf son bulacaktır mutlaka.
Yandaş yalaka takımına yapılan olağanüstü harcamalar, kimi dinci dernek ve vakıflara dağıtılan paraların önüne geçildiğinde zaten ortaya büyük bir kaynak çıkıyor.
Bence bunların hepsinin ötesinde İmamoğlu’nun önünde duran çok ciddi bir görev de belediyedeki kadrolaşmanın bitirilmesidir.
CHP belki biraz da hümanist bir bakış açısıyla “kimsenin işine son verilmeyecek” türü açıklamalar yaptı daha önce.
Ancak daha sonra yaşananlar, belediyede çalışanların sadece ekmek arası peşinde olan emekçilerden oluşmadığını herkese gösterdi.
Bir emirle bütün belediye çalışanları miting düzenleyerek “Sahtekar İmamoğlu, hırsız İmamoğlu, yalancı İmamoğlu” sloganları attılar.
Bu da kendilerine emekçi denilen kişilerin aslında gerçek anlamda emekçi olmadığını, iktidarın emrindeki fedailer olduklarını gösterdi.
İmamoğlu eğer rahat çalışmak ve vaatlerini yerine getirmek istiyorsa belediye personelini baştan aşağı yenilemek zorundadır.
Burada “hümanist” davranmaya kalkar ve zayıflık gösterirse kısa sürede içeriden vurulacaktır.
Kimileri belki “Niye bu kadar radikal bir yazı yazıyorsun?” diyebilir.
Çok basit.
Şunun için: Kim olursa olsun herkes yaptığının bedelini ödemelidir. Bir kamu kuruluşunda iktidar fedaileri gibi çalışanların hakkını duygusal zayıflıklarla korumaya çalışmak saflıktır.

MERAK ETTİĞİM ŞEYLER

“İllet, zillet, FETÖ’cü, PKK’cı, Sisi” ne oldu bunlara?


İstanbul seçimlerinin sonuçları o kadar hızlı alındı ki yandaş tetikçi medya neye uğradığını şaşırdı.
Bir parça akıllı olanları, ki çok azlar, hemen “Bu bir yerel seçimdi, bundan sonra başkanın diplomatik ataklarını izleyeceğiz” demeye başladılar.
Neymiş Erdoğan, Japonya’daki toplantıda Trump ve Putin’le görüşecekmiş.
Seçimi kazansaydı kesin görüşürdü belki de bu yeni durumda ne olacak, şimdilik meçhul gibi geliyor bana.
Bu liderler görüşse bile yenilmiş ve büyük ihtimalle yerini korumakta zorlanacak bir kişiye nasıl davranırlar orası da meçhul tabii.
Yandaş tetikçiler ne kadar çırpınırsa çırpınsın çöküş süreci başlamıştır ve muhalefet çok fahiş bir hata yapmadığı sürece bunu durdurmak mümkün olmayacaktır.
Bu arada iktidarın ve yandaşlarının seçim öncesi çok kullandıkları bazı tanımlamaları nedense seçimden sonra pek duymadık.
Örneğin ne saraydaki, ne başkası “Sisi kazandı” demedi nedense.
Ya da “İllet ittifakı, zillet ittifakı kazandı” da diyemediler.
Oyların çalındığını söyleyen de hiç yoktu.
Çünkü asıl kimlerin oy çaldığı açıkça ortaya çıktı.
İktidar bir önceki seçimde öyle çalmış ki, fazladan 10 belediye kazanmış.
Son sonuçlara göre, muhalefet durumu tersine çeviremese bile “Bu ilçelerdeki belediye başkanları istifa etmeli” kampanyası açmalıdır.
Zaten o başkanların biraz haysiyeti varsa, hileli ve çalınmış oylarla seçilmiş olmayı içlerine sindirememeleri ve görevi bırakmaları gerekir.

AÇIKLAMA

PTT’den savunma geldi


Geçen hafta PTT’nin posta dağıtım bölümünün eskisi gibi çalışmadığını, pek çok adi mektubun yerine ulaşmadığını yazmıştım.
Bu yazımdan sonra sayısız mesaj aldım. Hepsi de “Çok haklısınız, artık normal mektuplarımız bize ulaşmıyor” diyordu.
Bu şikayetlerin yanı sıra PTT Tanıtım ve Medya İlişkileri Daire Başkanı Gökhan Tuncer de aradı.
Son derece nazik bir ifade ile bazı şikayetler olduğunu ancak posta dağıtımın çok büyük başarı ile yerine getirildiğini söyledi.
Tuncer, 43 bin kişinin çalıştığını belirterek “Tüm personelimiz her gün bıkmadan usanmadan, canla ve başla büyük bir ülke sevgisi ve hizmet aşkıyla görevlerini yerine getirmektedir. Mesai mefhumu gözetmeksizin özveri ile çalışan postacılarımız, şirketimizin temel taşı olarak bizlerin sahadaki yüzüdür” dedi.
“Biz postaları dağıtıyoruz”  diyen Tuncer, kimi kez evlerin posta kutularına, apartman görevlilerine ya da site müdürlüklerine bırakılan postaların da kaybolabildiğini ileri sürdü.
Yurt dışından gönderilen ve kaybolduğu belirtilen mektuplar için de “O mektupların Türkiye’ye girdikten sonra kaybolduğuna dair bir kanıt yok” dedi.
Gökhan Tuncer’e teşekkür ettim ama “Siz böyle söyleseniz de ben eski postacılarımı arıyorum. Türkiye’nin her tarafından gelen şikayetler yabana atılacak gibi değil” demeyi de ihmal etmedim.
Bakalım bundan sonrası nasıl olacak ben de izlemeye çalışacağım.