DİKKATİMİ ÇEKEN ŞEYLER

Güneydoğu kentleri kendilerini şimdiden kayyuma alıştırsın!


Başka yerlerde ne olur şu anda bir tahmin yürütemem ama Güneydoğu kentlerinde seçim sonuçları eğer AKP’nin aleyhine sonuçlanırsa neler olabileceğini söyleyebilirim.
Eğer çok önemli bir gelişme olmazsa Güneydoğu Anadolu Bölgesi’ndeki pek çok kentte seçimleri HDP’li adayların kazanma ihtimali çok yüksek.
Örneğin Diyarbakır, Dicle, Şırnak, Hakkari’de HDP dışında bir partinin kazanması bana çok zor gibi görünüyor.
Sonuçlar böyle olursa buralara çok kısa zaman sonra kayyumların atanacağını söylemek de bana göre pek yanlış değil.
Niye?
Çünkü Erdoğan bir ay öncesinden hatırlatmada bulundu.
“Eğer” dedi, “Buralardaki belediye başkanları teröre destek verirlerse, dağa yardım ederlerse yerlerine hemen kayyum atarım.”
Peki, bu sözler seçimden sonra bölgedeki kentlere kayyum atanacak olmasının bir kanıtı olabilir mi?
Elbette olmaz ama Erdoğan’ın Hakkari konuşmasındaki sözleri daha açık ve net.
“Kayyumlarımız ve kamu kurumlarımız gerçekten Hakkari’ye güzel hizmetler verdiler. Teröristlerin enkaza çevirdiği bu güzel kente güzel hizmetler verdiler” diyen Erdoğan, daha sonra şöyle devam etti; “Kandil’e peşkeş çekilen o paraların sizin için harcandığında ne kadar güzel hizmetlerin geldiğini gördünüz mü? Kepçelerin teröristler için çukur kazmak yerine, yol yapmak için çalıştığını görünce hangi güzelliklerin geldiğini gördünüz mü?”
Erdoğan ardından, Hakkari’nin “Kandil’in kapıkulları tarafından kirletilmesine izin vermeyeceklerini” söyledikten sonra aynen şu cümleyi sarf etti;
“Kayyumlar aracılığı ile zirveye taşıdığımız bu hizmet yolculuğunu inşallah 31 Mart’tan sonra da devam ettireceğiz.”
Elbette burada kastettiği şu; “AKP’li adaylara oy verin, onlar kazansın ve kayyumların bizim desteğimiz ile verdikleri hizmet devam etsin.”
Ama insaf edin, Erdoğan bu bölgede seçimi kazanamayacağını bilmiyor mu?
Ne yaparsa yapsın Diyarbakır’da, Hakkari’de AKP adayının kazanma şansının olamayacağının farkında değil mi?
O da biliyor bunu.
Ama üstü kapalı, “Benim adayımı seçtiniz seçtiniz, seçmediniz başınıza kayyum gelecek ona göre” diyor aslında.
Ayrıca Erdoğan aylar öncesinden belediye seçimlerinin artık lüzumsuz hale geldiğini, belediye başkanlarının seçim yerine atama ile gelmesinin daha doğru olacağını söylemişti.
Erdoğan Türk tipi başkanlık sistemi ile birlikte belediyelerin de tek kişi tarafından yönetilmesini istiyor zaten.
Güneydoğu kentlerine kayyum atandıktan sonra çıkarılacak bir kararname ile kendinden olmayan belediyelere kayyum atanabilir.
AKP’li belediye başkanları ise görevlerine seçilmiş başkan olarak değil, bir süre kayyum olarak devam eder.

MERAK ETTİĞİM ŞEYLER

Ne oldu o “varlık kuyrukları” birden yok oldu?


Önceki akşam önce pazarı sonra manavları dolaştım biraz.
Gördüklerim çok şaşırttı beni.
Çünkü patlıcan yine 20 lira.
Dolma biber de 20 lira.
Çarliston biber 18 lira iken domates de 12 lira.
Marul 8 lira örneğin, kıvırcık, soğan, maydanoz sosyete sofralarına salata olabilir ancak.
İyi de ne oldu gıda terörüne karşı açılan tanzim satış cephesi?
İktidar ve yandaş tetikçileri “Reis’in yumruğunu vurması üzerine fiyatların düştüğünü” söylüyordu.
Türkiye düşmanlarının bir oyunu daha bozulmuştu.
Hepsi palavra.
Fiyatlar sözde gıda terörüne karşı başlatılan savaşın ilk günlerine geri döndü.
Büyük iddialarla açılan, “Bunlar yokluk değil varlık kuyruğu” diye sunulan tanzim satış yerlerinde ise kimsecikler yok.
Çünkü bu tanzim satışlarda patlıcan, biber, domates yok.
Eğri büğrü portakallarla şekilsiz patates ve çürümüş soğanlar var.
Bu işin nasıl bir skandala dönüştüğünün en güzel kanıtı yandaş-tetikçi-medyada son bir haftadır bu konuda hiç haber yapılmamasıdır.

KAFAMI BOZAN ŞEYLER

Daha ne istiyorsunuz adam maaşını hak ediyor işte


Tarım Bakanlığı’na getirilen kişinin tarımla ne kadar ilgisi olduğu bilinmiyor ilk günden beri.
Bu kişi “Neden saman ithal ediyoruz?” sorusuna “Paramız var ki alabiliyoruz” diyen Bakan.
CHP’li Gürsel Tekin bu Bakan ile ilgili bir tweet attı.
Şöyle diyor Gürsel Tekin; “Tarım Bakanı Pakdemirli, Türkiye’de en çok üretim yapılan 25 ilde patates ekimini yasakladı. Türkiye patates ithal etmek zorunda kaldı. Pakdemirli 2018 yılına kadar dondurulmuş patates üreticisi küresel şirket McCain’in iş geliştirme danışmanı! Bunlar işte bu kadar. Patates üretimi azaltılacak ancak talep sabit. Patates ithalatı serbest bırakılacak, çiftçimiz aç gezerken, küresel firmalar kazanacak. İş geliştirme dedikleri bu. Göz göre göre, utanmazca, arpalık gibi, yağmaya girişmiş gibi, memleketi çökertiyorlar.”
Aslına bakarsanız Tarım Bakanı’nın bakan olmak gibi bir hayali hiç yoktu, kendisi söylemişti atandığında.
Adamın asıl işi başka zaten ve sanıyorum o işini hakkıyla yapıyor esas olarak.
Patateste gümrük sıfırlandı. Bakan’ın danışmanlık yaptığı şirket de bu sayede “iş geliştirebilir” ve Türkiye’ye ciddi miktarda patates satabilir.
Kısacası Bakan Bey, asıl işinden maaşını hak ederek alıyordur.
Tabii bu biraz halkın sırtından oluyor ama bu dönemde o kadar kusur kadı kızında da olur.

BUNU YAZMAK GEREK

2 saat içinde yalan olduğu ortaya çıkan iki olay


İktidar, liberal maskeli faşistler ve cemaatle birlikte olduğu dönemlerde pis işleri yaptırmakta çok sıkıntı çekmiyordu.
Çünkü bu iki kesim AKP kadrolarından daha iyi eğitimli ve akıllı olduklarından her türlü kumpası beceriyordu.
İktidar da buna devlet gücü ekleyerek dilediğini yapabiliyordu.
Ama şimdi her ikisi de yok.
İş başa düştü.
Düştü düşmesine de eski “kıvraklık” ve “pis zeka” yok şimdi.
Bu nedenle kumpasların foyası çok çabuk ortaya çıkıyor.
Son iki gündür iki kumpas, sadece iki saat içinde çöktü gitti.
BİRİNCİSİ; Mansur Yavaş için “sahte senet hazırladı” dendi; oysa senedi veren kişi zaten sahte senet vermiş.
Ayrıca CHP ve İYİ Parti’nin Ankara adayı ile ilgili suçlama, 8 yıl öncesine dayanıyor. Yani 5 yıl önce de yine aday olan Mansur Yavaş hakkında, o tarihte akla gelmeyen bu iddia 5 yıl sonra ortaya çıkarılıyor.
Liberal maskeliler ve cemaatçiler bu kadar aptalca hata yapmıyorlardı en azından.
İKİNCİSİ; Kadınlar Günü’nde ‘ezan protesto edildi’ dendi ama kumpası kuran saati hesaplamayınca iş battı.
İlk anda fark edilmeyen bir ayrıntı birkaç saat sonra anlaşıldı.
Kadınların protestosu sırasında ezan okunduğunda saat 22.00’yi gösteriyordu. Oysa 8 Mart tarihinde İstanbul’da yatsı ezanı saat 20.31’de okunuyordu.
Kumpası kuranlar bu ayrıntıya dikkat etmeden saat 22.00’de henüz inşa halindeki camiden ezan okutup bunu ezanın sokaktaki seslere oranla daha baskın biçimde duyulduğu yüksek bir yerden kayda almış ve sosyal medyada dağıtmışlar.
Çekilen videoyu neresinden izlerseniz izleyin, o sırada polisi düdükler çalarak protesto edenlerin ezan sesini duymalarının mümkün olmadığını anlıyorsunuz.