Bİ SORALIM BAKALIM

Ne oldu şu “10 bin kilometre” edebiyatına


İktidar cephesinde ve yandaş tetikçilerde bir rahatlama var son günlerde.
Bayramdan sonra “Fırat’ın doğusuna girileceği” yönünde açıklamalar yapılmış ve toplumun heyecanı artırılmıştı.
Sonra birden Amerika tekrar devreye girdi.
“Barış Koridoru” oluşturulacağını söyledi.
Buranın kontrolünü de Amerika ile birlikte kurulacak bir karargâhta birlikte yürüteceğimiz açıklandı.
Bütün kötülüklerin anası, 15 Temmuz’un baş faili, dolar ve faiz lobisinin başı, Türkiye’nin en büyük düşmanı, Erdoğan’ı kıskanan Amerika gitti yerine tekrar “Dost ve müttefik Amerika” geliverdi.
İktidarın fıtratında bu olduğu için aslında çok alıştık da insan yine de sormadan edemiyor.
Yandaş tetikçi medyada bir tür destan gibi sunulan bu son gelişmeleri ibretle izlerken aklıma Tayyip Erdoğan’ın bir buçuk yıl önce kendi partisinin grup toplantısında yaptığı konuşma geldi.
Erdoğan o tarihte Zeytin Dalı efsanesi gibi sunulan Afrin operasyonunu bitirmesini isteyen Amerika’ya karşı “Siz 10 bin kilometreden geldiniz” hatırlatmasını yaptıktan sonra şöyle demişti; “Ne demek ne zaman bitireceksiniz ya? Bize ne zaman bitireceksiniz sorusunu soranlara diyorum ki siz Afganistan’daki operasyonlarınızı ne zaman bitirdiniz? Siz Irak’taki operasyonlarınızı ne zaman bitirdiniz? 18 sene oldu. Hâlâ oradasınız... Sınırdaş değilsiniz, komşu değilsiniz. Ne işiniz var oralarda? Ama bizim 911 kilometre sınırımız var ve bugüne kadar 700’ü aşkın sınırdan Suriye tarafından terör örgütlerinin taciz atışıyla karşı karşıya ve 100’ü aşkın şehidimiz var.”
Erdoğan bunları söylerken haklı mıydı?
Haklıydı.
Gerçekten de 10 bin kilometre öteden gelip de burada ne işi olabilirdi Amerika’nın.
Bu bölgeden biz sorumlu olmalıydık. Çünkü bir ezelden beri zaten burada yaşıyoruz.
Ancak diyorum ya, dün söylediğinin tam tersini yapmak bu iktidarın fıtratında var.
Bugün iktidarın işine böyle geldiği için 10 bin kilometre öteden gelenlerin himayesinde Barış Koridoru adını verdikleri bir şey kurmaktan adeta büyük övünç duyuyorlar.
Oysa ortada ne bir destan, ne bir efsane ne de küçücük bir başarı var.
Dış politikada yaptığı çok ağır hatalar ve beceriksizlikler sonucu ülkemizin itibarını sıfırlayan, güvenirliliğini yok eden bir iktidarın halkı “dünyaya kafa tutuyoruz, hepsini diz çöktürüyoruz” algısıyla kandırma çabası var.
Ama şunu belirteyim; bu taktik belki birkaç ay öncesine kadar tutuyordu.
Şimdi öyle değil.
Zaten panik de bunun saray tarafından fark edilmesi nedeniyle giderek artıyor.



BUNU YAZMAK GEREK

Bu bayram barınaklardaki hayvanları unutmayalım


Ben de yeni öğrendim, pek çok yerdeki hayvan barınaklarındaki görevliler uzun bayram tatillerinde çalışmadıkları için buradaki hayvanlar perişan oluyormuş.
Görevliler tatilde olduğu için barınaklar hayvan dostları tarafından da ziyaret edilemiyormuş.
Bu nedenle pek çok hayvan dostu bayramlarda tel çitleri aşarak burada kalan hayvanlara su ve yiyecek veriyormuş.
Bu bayram öncesi Hayvanların Yaşam Hakları Konfederasyonu Antalya Şube Bakanı Nesrin Çıtırık’tan bir mesaj aldım.
Çıtırık küçük dostlarımızın bayramlarda perişan olmaması için belediye başkanlarına çağrı yaptıklarını ve başkanların bu barınakları ziyaret etmelerini istediğini söylüyor.
Belediye barınağının bayram boyunca her gün ziyarete açık olmasını, çalışacak görevlilerin gelen ziyaretçileri geri çevirmemeleri ve zorluk çıkarmamaları için uyarılmasını da istediklerini söyleyen Çıtırık bayram boyunca yaralı hayvanlar için belediyenin hangi birimine müracaat edileceği konusunda da açıklama beklediklerini belirtiyor.

ÜZÜLDÜM

İmamoğlu keşke böyle bir kazayla başlamasaydı


Bu köşede dün yazdığım yazıda büyük seçim zaferi ile belediye başkanı seçilen Ekrem İmamoğlu’nun açıkladığı ekipten sadece bir kişiyi tanıdığımı belirterek “Elbette önemli olan benim tanımam değil, liyakate önem, verimli olması önemlidir, ama yine de bu benim için şaşırtıcı” demiştim.
Buna karşı oluşan yeni yönetim ekibinin CHP’de sıkıntı yaratabileceğini de hissettiğimi söyleyerek İSBAK’ın başına getirilen Bahaddin Yetkin’in daha önce CHP aleyhine pek çok hakaretler yağdırdığını bu koşullarda görevine nasıl devam edeceğini sormuştum.
Siz daha bu yazımı okumadan meğer Yetkin istifa etmiş bile.
İmamoğlu da bu kişinin nasıl seçildiğini şöyle anlatmış; “Arkadaşlarımızın yaptığı incelemeler liyakat ve tecrübe üzerineydi. Ve bu kavramlar üzerinden hareketle tercihler yapıldı. Bize sunuldu. Biz de detayı ile inceledik baktık. Arkadaşlarımızla sohbet ettik. Daha önce sahada konuştuğumuz gibi siyasi ve bunun gibi bir takım unsurlara takılmadık. Başarı, beceri ve liyakat kısmı ile ilgilendik atamalar da bu yönde yapıldı. Devam etme kararı verdiğimiz bir kısım arkadaşlarımızla devam ediyoruz.”
Bu açıklamalar bana daha da üzücü geldi.
Durumu göreve başlarken yaşanan bir kaza olarak değerlendirmek istiyorum.
Çünkü aksi takdirde daha işe başlarken büyük falsolar yapılmış olur ki, sonra bunları toparlamak çok zor olur.
İmamoğlu kendi kendini vurmamalı.

ÇOK GÜLDÜM

Pazar fıkraları


Bugün bayramın ilk günü. Yıldırım Tuna bu hafta 3 fıkra göndermiş. Bayram sabahı keyfimiz olsun;

İlk Buluşma

Uzun süredir telefonla konuşup tavlamaya çalıştığım kızla ilk defa buluşmaya giderken arkadaşıma “Beni tam 1 saat sonra ara” dedim, “Kızı beğenmezsem o vesile ile bir haber almış gibi bir şeyler uydurup kaçarım.”

Kızla pastanede buluştuk, bir saat sonra beklediğim telefon geldi, konuşmak için izin istedim, masaya döndüğümde hayli üzgün bir yüz ifadesi ile “Çok üzgünüm, dedem ölmüş, acele gitmem gerek” dedim bakışlarımı masanın altına indirerek.
“Oh! çok şükür” diye cevap verdi kız sevinçle çantasını alıp ayağa kalkarken, “Seninki ölmeseydi inan tam da ben benimkini öldürmek üzereydim!”

Temiz Fincan

Eşimle tatile giderken öğle yemeği için bir yol kenarı lokantasında durduk. Masaya oturmadan önce sandalyelerimizin üzerindeki yemek artıklarını temizledik.
Peçetelikten tomarla kâğıt peçete alıp masanın üzerindeki yağları sildik.
“Hayatım, burada yenmez çok pis bir yer ” dedim. Karım da “Sadece birer kahve içip kaçalım” dedi. Garson geldi ben bir orta kahve istedim, eşim

“Ben de bir orta kahve alayım ama lütfen fincan temiz olsun ” dedi.

Birazdan garson elinde tepsiyle koşarak geldi, durdu, fincanlardan birinin tabağını tutup ikimize de dikkatle baktı sonra dönüp sordu: “Hanginiz temiz fincanla istemişti? ”

Mükafat

Adam sabah müthiş bir baş ağrısı ile uyanmış, gözlerini zor açmış, ilk gördüğü başucunda 2 aspirin, bir bardak su.. Fırlatıp attığı tüm giysileri ütülenmiş askıda, bütün oda pırıl pırıl temizlenmiş.. Aspirinleri içerken komodinin üzerinde bir not, “Tatlım kahven ocağın üzerinde, kahvaltın hazır, ben erkenden alışverişe gidiyorum, seni seviyorum.”

Mutfağa girmiş kahvaltısı ve günlük gazetesi masada. O sırada mutfağa giren oğluna merakla sormuş “Tüm bunlar nedir? Dün gece ne oldu” diye.
“Sabahın üçünde eve sarhoş geldin baba” demiş oğlan, “Kendinde değildin, eşyalara çarpıp kırdın. Halıya kustun, başını kapıya çarptın.”
Adam hayretle “Peki, bu kahvaltı, annenin bu sevgi dolu notu?” diye sormuş. “Haa.. O mu?” demiş oğlan, “Annem seni yatak odasına sürükledi, pantolonunu çıkartmaya çalışırken, ‘Lütfen bana dokunmayın hanımefendi’ dedin, ‘Ben evli bi adamım!’ ”