ANALİZ

Sanki üzerimize bir şey geliyor


Cem Yılmaz’ın GORA filmindeki komik adam ikide bir “Kaptan üzerimize bir cisim geliyor” der ya, işte şu sıralar o duygular içindeyim.
Sanki üzerimize bir şey geliyor.
Bunu nereden anlıyorum?
AKP’lilerin tavrından.
Erdoğan’ın ara sıra konuşmasından.
Binali Yıldırım’ın iki saat süren tuhaf basın toplantısından.
Bir şeyler yapacaklar, bu kesin.
Ama bu ne olacak?
Olağan fikir “seçimin yenileneceği” doğrultusunda.
Ama bambaşka bir şey de olabilir.
Çünkü bu iktidar İstanbul’u bırakmamak için elinden geleni yapacaktır.
İstanbul’a bir ganimet gibi bakanlar var çünkü.
İstanbul’dan kamuoyunun görmediği biçimde yararlanan on binlerce kişi var.
İstanbul’u elinde tutan, sermayeyi de kontrol edebiliyor.
İstanbul’da hakim olan ekonominin gidişatını bile belirleyebiliyor.
İstanbul’da başkan olunca dünya çapında önemli oluyorsunuz.
İstanbul’daki iktidar, Türkiye’deki iktidarı da belirleyebiliyor.
Bunca avantajı varken ve en önemlisi İstanbul en büyük para kaynağı iken; AKP zihniyetinin burayı sulh içinde bırakması pek mümkün değil.
Çünkü bu zihniyet demokrasiye “hedefe varmak için binilen tramvay” olarak bakıyor.
Hukukun bir önemi yok.
İnsan hakları sadece kendilerinden olanlara sınırlı olarak uygulanabilecek küçük bir ayrıntıdır.
Sayısal üstünlüğü olduğu sürece “sandık edebiyatı yapan” bu zihniyet, sandığı kaybettiği an dengesini de kaybeder.
Nitekim işte görüyorsunuz 16 gündür nasıl bir çırpınışın içinde olduklarını.
Çok söyledikleri sandık kararına uymamak için akla hayale gelmedik oyunlar yapabiliyorlar.
Ama sanıyorum en büyük oyun şimdi geliyor.
Bu yeniden bir seçim de olabilir, başka bir şey de.
Hatta öyle ki oyun içinde oyun bile oynanabilir, seçimin kuralları değişebilir, seçmen yapısı bile yeniden düzenlenebilir.
Muhalefet şu ana kadar dik duruşu, sakinliği ve mantıklı davranışıyla gerçekten eşsiz bir tutum sergiledi.
Bir süre daha sinirlere hakim olunması, soğukkanlılığın korunması gerek.
Küçücük bir hata, devletin bütün gücünün ortaya serilmesiyle bir anda hayal kırıklığına yol açabilir.
Seçimlerdeki en kritik dönemece gelindi.
Oynanacak son oyunun da boşa çıkarılmasıyla İstanbul üzerindeki kabus kalkacaktır.
Muhalefet kurmayları bütün olasılıkları düşünmeli, buna göre önlemler alınmalıdır.

Bİ SORALIM BAKALIM

Cezalandırıcı tavır nedir, kim yapıyor bunu?


Amerika’ya çıkarma yapan damat Berat Albayrak dünyanın en zenginlerinden ekonomik destek arayışında.
Yandaş medyaya göre Albayrak “baş döndürücü bir görüşme trafiği” içinde.
İçerikle ilgili pek bilgimiz yok aslında.
Sadece çok sayıda görüşme yapıldığını biliyoruz ki, bunların tamamına yakını da büyük paralar harcayarak bizim düzenlediğimiz organizasyonlar.
Berat Albayrak’ın bu toplantılardan birinde yaptığı konuşma çok dikkatimi çekti.
Şöyle diyor Damat Bey; “Politika konusundaki anlaşmazlıklarımıza rağmen güçlü ortaklığımızı güçlendirmemiz gerekir. Cezalandırıcı önlemler ilişkilerimize hiç yardımcı olmadı ve başarılı da olamadı. Okyanusun bu tarafındaki dostlarımızın bizim kaygılarımızı ciddiye almasını istiyoruz.”
Bilmem dikkatinizi çekti mi?
Albayrak “cezalandırıcı yöntemlerden” söz ediyor.
Kim nasıl cezalandırılıyor, cezayı uygulayan kim?
Anlaşılan Amerika bize yönelik cezalandırıcı uygulamalar yapmış.
Damat Bey, “Bu bir daha olmasın” diyor. Türkiye’yi ne hale düşürmüşler haberimiz yok.

ŞAŞIRDIM

Kötü düşünmemeye çalışıyorum ama yine Milli Piyango skandalı


Milli Piyango’nun tüm faaliyetlerine yönelik genel bir güvensizlik var artık biliyorsunuz.
Piyango çekilişlerinde hile yapıldığı, büyük ikramiyenin istenilen kişilere çıkarıldığı çok söylendi.
Ama asıl büyük paralar Sayısal Loto, 10 Numara gibi oyunlarda dönüyor.
Milli Piyango ikramiyesi yılbaşı hariç diğer oyunların yanında çok küçük kaldı.
Bu oyunlara da kimsenin güveni kalmadı.
Sonunda zaten genel müdürü de değişti ama çok uzun yıllarca kimsenin kuşkulanmadığı Milli Piyango sistemini de karalamayı başardılar ya diyeceğim yok artık.
Kurumun oyunlarında yaşanan son gariplik, 10 Numara çekilişinde oldu.
On Numara’nın önceki akşam çekilişinde büyük ikramiyeyi kazanan 12 kişinin 8’i Bursa’nın Karacabey İlçesi’nden çıktı.
Milli Piyango nasıl bir açıklama yapacak bilmiyorum ama iyi niyetle bakmaya çalışarak, “Bilgisayar aynı kuponu üst üste 8 kere basmış, bayi de farkında olmadan bunları müşterilerine satmış olabilir” demek istiyorum.
Ama geçmişe bakınca kendi kendime “kendini kandırma” diyorum.

CANIMI SIKAN ŞEYLER

Bu lafları hiç sevmem ne zaman duysam huylanırım


Genelkurmay Başkanlığı’ndan Savunma Bakanlığı’na geçen Hulisi Akar da Amerika’da.
Amerikan Türk Konseyi’nin düzenlediği toplantıda bir konuşma da yapmış Akar.
Demiş ki; “Türkiye’nin NATO’ya bağlılığında hiçbir değişiklik yok.”
Hayrola?
Bayram değil seyran değil, Savunma Bakanı niye NATO’ya bağlılıktan söz ediyor ki?
Sanıyorum S-400 tartışmaları nedeniyle söylenmiş sözler bunlar.
Yani Bakan diyor ki; “Biz S-400’leri alıyoruz diye NATO’dan çıkacak değiliz.”
Sonra bir de hafif gururlanarak lafı F-35 uçaklarına getirmiş ve “Biz alıcısı değil ortağıyız” diye konuşmuş.
Savunma Bakanı o yüzden, bu yüzden her ne sebeple olursa olsun NATO’ya bağlılıktan söz etmiş ya; ben bunu her duyduğumda çok huylanırım.
Çünkü durup dururken yapılan NATO vurgularının ardından hep tuhaf şeyler yaşarız.
Şu sıralar kimse NATO’dan çıkmayı konuşmuyor, belki S-400’ler nedeniyle Amerika eleştiriliyor o kadar.
Kim bilir belki de S-400’lerin alınmasının çok güç olduğu görülmüştür ve hafiften geri manevra yapmanın hazırlıklarıdır bunlar. Ne olursa olsun huylandırıcı yine de.

DİKKATİMİ ÇEKEN ŞEYLER

Amerika’nın “Türkiye’yi kaybetmeye göze alamayacağı” inancı ile dış politika götürülmez


Başta damat olmak üzere Amerika’ya büyük bir çıkarma yapmış durumdayız.
Ticaret Bakanı, Savunma Bakanı, sarayın danışmanları Amerika’da.
Üstelik bu gezide yandaş-tetikçi medyaya manşet olacak müthiş bir görüşme eklendi.
Beyaz Saray tarihinde ilk kez bir Türk Bakan, bizzat Başkan tarafından kabul edildi.
Damat Berat Albayrak Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın mesajını Trump’a bizzat iletti.
Tabii bu görüntüler Türk-Amerikan ilişkilerinin iyi gittiği izlenimi veriyor insana.
Ancak damat ve ekibinin görüştüğü Amerikan çevrelerinin medyaya yansıttığı izlenimlere göre gezi aslında çok başarısız.
Bakanın sunumları beğenilmediği gibi Türkiye ekonomisinin iyileşeceğine ve güvenin sağlanacağına ilişkin beklentiler de zayıf.
Bunu zaman gösterecek.
Ancak geziye katılan ve Washington’daki toplantılardan birinde konuşan saray danışmanı İbrahim Kalın’ın bazı sözleri dikkatimi çok çekti.
Kalın, Türk Amerikan ilişkilerinin S-400’ler nedeniyle sıkıntı yaşadığını söylüyor ama “Amerika’nın Türkiye’ye kaybetmeyi göze alacağını sanmıyorum” diyerek kendini rahatlatıyor.
Elbette 60 yıldan fazladır NATO üyesi olan, bölgedeki Amerikan çıkarlarını özellikle son yıllarda çok iyi koruyan bir Türkiye’nin kaybedilmesi Amerika’nın zararınadır ama dış politikayı böyle bir inanç ve anlayış üzerine inşa etmek de mümkün değildir.
Amerika’nın nasıl olsa bizi gözden çıkaramayacağını varsayarak gözü kara davranmaya çalışmak beklenmedik sonuçlara da yol açabilir.
Dış politika maceraya kapalı ciddi bir iştir.