ÖNERİ

Şu Binali Yıldırım korkmayıp İmamoğlu’nun karşısına çıksa da halk kime oy vereceğini iyice görse


Bu iktidarın temel özelliklerinden biri yüksek kibre sahip olması.
Biraz da iktidar sarhoşluğunun verdiği şımarıklıkla müthiş bir kibir içindeler.
Bu nedenle örneğin iktidar temsilcileri asla muhalefetle aynı platformda konuşmaya, tartışmaya yanaşmıyor.
Çünkü kendilerince “Biz iktidarız, onlarla eşit değiliz ki” diyorlar ve ekliyorlar; “Muhalefetle tartışıp da niye küçülelim?”
Bu nedenle Erdoğan, seçildiği günden bu yana hiçbir şekilde rakipleriyle karşılıklı bir tartışma içinde olmadı.
Bunu elbette görev yaptığı sırada ekranlara çıkıp kamuoyu önünde tartışma anlamında söylemiyorum.
Ama Erdoğan ve seçtiği diğer adaylar, seçim dönemlerinde de tartışmalardan kaçtılar hep.
Örneğin bırakın daha önceki parlamento seçimlerini, adayların çok önemli olduğu  Cumhurbaşkanlığı seçiminde bile Erdoğan kibri elden bırakmadı. Rakiplerini küçümseyerek, “Ben zaten Cumhurbaşkanıyım, onlarla karşılıklı tartışmam” tavrını sürdürdü.
Tabii Erdoğan böyle yapınca aday yaptığı kişiler de aynı yöntemi uyguluyor.
Ayrıca sanıyorum zaten Erdoğan da “Sakın rakiplerinizin karşısına çıkmayın” diyordur.
Oysa 23 Haziran’da tüm Türkiye’nin nefesini tutup izleyeceği bir seçim var.
Merak ediyorum, Binali Yıldırım neden rakibiyle birlikte halkın karşısına çıkmaktan korkar?
Sonuçta neredeyse devlet büyüklüğündeki bir kente belediye başkanı seçeceğiz.
İnsanlar iki adayı birlikte görseler, kararlarını ona göre verseler fena mı?
Ama Binali Yıldırım ekrana çıkmıyor.
Korkuyor.
Muhtemelen “Eğer halk ikimizi aynı anda görürse ve dinlerse ben seçimi baştan kaybederim” diye düşünüyor.
Belki çok haksız değil.
Ama demokrasinin de kuralları var.
Lafa gelince demokrasi ağızlarından düşmüyor ama demokratik hiçbir kurala uymuyorlar.
Bu kibir, bu güç şımarıklığı başka ülkelerde var mıdır acaba?
Sanmıyorum.
Öyle olsa Amerika’da başkan adayları halkın karşısına birlikte çıkmaz.
İlk kez seçime katılmayı bırakın bir kenara, 4 yıl başkanlık yaptıktan sonra tekrar aday olanlar bile halkın önüne birlikte çıkmaktan kaçmıyorlar kaçamıyorlar.
Zaten Amerika’da veya demokratik uygar bir ülkede bu tür bir tartışmadan kaçan aday asla seçimi kazanamaz.
Çünkü halk, korkan bir siyasetçiyi asla benimsemez ve seçmez.
Bana göre, muhalefet seçime kadar bu konuyu zorlamalı.
Binali Yıldırım’ı kamuoyu önünde tartışmaya çağırmalı.
Binali Yıldırım da korkmadan ekranda Ekrem İmamoğlu’nun karşısına çıkmalı.
Gerçi benimki boş hayal tabii.
Binali Yıldırım’ın ya da herhangi bir AKP’linin rakipleri karşısında korkmamaları mümkün değil ki.

DİKKATİMİ ÇEKEN ŞEYLER

Karakolu inandıramayan hırsız


İktidar partisi, henüz kanıtını ortaya koyamadı ama “Neden seçim iptal oldu; çünkü çaldılar” sloganı ile özellikle pek eğitimli olmayan, gelir durumu da pek iyi sayılmayacak, buna karşı oylarını iktidar partisine veren kitleleri etkilemeye daha doğrusu beyinlerini yıkamaya çalışıyor.
Bu slogan, bu kesimlerde ve pek tabii ki yandaş-tetikçi kesimde çok tutsa da aklı başında olan herkes, oyunu AKP’ye verenler dahil alay ediyor.
Alay etmenin sonuca bir etkisi olur mu? Şimdilik bilemiyorum ama ben yapılan esprilerle hayli eğleniyorum.
Örneğin dün Twitter’da Tele1’deki programlarından da tanıdığınız Cemil Kılıç’ın attığı bir mesajı gördüm.
Şöyle diyor Cemil Kılıç; “Birkaç gün önce Sinop’ta bir arkadaşımın başına bir olay gelmiş. Evde masanın üzerine yan yana 4 yüz lira koymuş. Eve hırsız girmiş, 3’üne dokunmamış ama birini çalmış. Karakola gidip şikayet etmiş ama inanmamışlar. Çalınsa üçü de çalınırdı, demişler.”

YENİ ÖĞRENDİM

Anadolu’daki belediyeler İBB kolilerini dağıtıyormuş


Kendini emekli ettikten sonra sahil kentlerinden birine taşınan çok eski arkadaşlarımdan biri aradı birkaç gün önce.
“Ekrem İmamoğlu herkesi perişan etti” dedi.
Güldüm “Hayrola” dedim.
Yaşadığı kentin belediyesi CHP’li. AKP İlçe Başkanı da AKP zihniyeti ile pek ilgisi olmayan, eski merkez sağdan gelen biriymiş.
Arkadaşımın da bu ilçe başkanı ile uzun yıllara dayanan arkadaşlığı varmış.
AKP’li İlçe Başkanı şunu anlatmış; “Bugüne kadar bizlere ramazan kolileri gelirdi dağıtırdık. Son iki yıldır BİM’den hediye çekleri verilirdi dağıtılmak üzere. Bu yıl da beklerken Genel Merkez’den bir haber geldi. Bu yıl ilçe olarak bu yardımı kendimizin organize etmesi isteniyor. Meğer İstanbul Belediyesi’nden geliyormuş bunlar. Şimdi göz göre göre yapılamadığından Genel Merkez su koyverdi. İlçelere bıraktı bu işi.”
Arkadaşım kaç koli-hediye çeki dağıtıldığını sormuş.
300 kişiye gidiyormuş bu yardımlar.
Ama bu sadece bir ilçe ve yoksulu da fazla yok zaten.
Kim bilir başka kaç ilçeye İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nden mal ya da para gönderiliyor.
Şimdi İmamoğlu tehlikesi baş gösterince galiba herkesin etekleri tutuştu.
Kazandıkları iki aylık süre içinde muhtemelen bunların izlerini kapatmaya çalışıyorlar.



ÖNERİ

Gençlere güzel bir 19 Mayıs armağanı


Coşkun Telciler bilişim uzmanı bir yazar.
Bunun yanı sıra müthiş Atatürkçü.
Kendi uzmanlık alanında yazdığı kitap ve yazıların dışında tarihi araştırmalar yaparak Atatürk üzerine kitaplar da yazıyor.
“Mavi Gözlü Büyük Kurtarıcı” adlı romanını göndermiş bana da.
Kurtuluş Savaşı’nı gerçek olaylara ve kişilere dayanarak çok keyifli bir roman tadında anlatıyor.
Pek çoğu fazla bilinmeyen olaylara dayanan romanda, elbette herkesi duygulandıracak bir aşk hikayesi de var.
Telciler kitabını tanıtırken bazı sorulara ışık tutmaya çalıştığını anlatıyor.

- Türk halkı başlangıçta neden destek vermedi?

- Kutsal emanetleri İngilizler neden ülkelerine götürmediler?

- Atatürk’e neden dil uzatıyorlar?

- Türk subayları arasında ikilik var mıydı?

- Ali Kemal ve diğerleri neden ihanet içindeydi?

- Sovyet yardımı savaşın kazanılmasında etkili oldu mu?

Coşkun Telciler’in anlatım dili çok sade, romanı bir solukta okuyabilirsiniz.
Önerim, ailenizdeki ya da çevrenizdeki gençlere yarın kutlayacağımız 19 Mayıs Atatürk’ü Anma Gençlik ve Spor Bayramı nedeniyle hediye etmeniz.
Şu günlerde gençlere en anlamlı hediye, Cumhuriyet tarihimizi onlara iyi anlatmaktır bence.

ÇOK GÜLDÜM

Cumartesi fıkrası


Akıl hastanesinde bir hasta, kendini tavana baş aşağı asarak “Ben ampul oldum” demiş.
Kimse indiremiyormuş hastayı.
Konuyu başhekime danışmışlar; “Efendim durum böyle, ne yapalım?” diye.
Başhekim, “Gidin ona elektrik kesildi, artık bir işe yaramazsın. İn oradan, diye ikna edin” talimatı vermiş.
Bir süre sonra görevliler tekrar başhekime gelmişler ve ezile büzüle durumu aktarmışlar. “Efendim onu ikna ettik. İnmesine inecek de ancak bu kez de etrafında toplananlar, karanlıkta kalacaklarından korktukları için indirmemize izin vermiyorlar.”