CANIMI SIKAN ŞEYLER

Tanrı’yı oynamaya çalışan bir gün gelir fena çarpılır


Sarayın, İçişleri’ne bakması için görevlendirdiği Süleyman Soylu son günlerde çok sinirli görünüyor.
Seçimlerden önce herkesi tehdit etmişti Soylu.
Asıl hedefi ise İstanbul’du.
Çünkü İstanbul’u ilk aşamada muhalefetin kazanması belli ki AKP’nin olduğu kadar Soylu’nun da hesaplarını bozmuştu.
Sonra seçimi tekrar ettirdiler biliyorsunuz.
13 binlik farka bile hayretler içinde bakan Süleyman Soylu ve çevresi 800 bin farkla neye uğradığını şaşırdı.
Oysa Soylu ne de güzel tehdit ediyordu İstanbul halkını; “PKK’nın sızmasına asla izin vermeyiz, hele bir seçilsinler bakalım” türü konuşmalar yapıyordu.
Tabii fark 800 bin olunca PKK kim, kim sızdı, nasıl sızdı gibi sorular da boşlukta kalıverdi.
Nitekim herhalde hepinizin dikkatini çekmiştir, Süleyman Soylu onca tehdidinden sonra ağır bir hezimete uğrayınca bir süre hiç ortalarda görünmemiş, ağzını bile açmamıştı.
Ben de saf saf, “Belki söylediklerinden biraz utanmıştır” diye düşünmüştüm.
Öyle olmamış meğer, Süleyman Soylu tekrar ortaya çıktı.
Demek ki geçen sürede kendini toparlamış, yeni hamleler için kan tazelemiş.
Soylu, önceki gün İmamoğlu’na ağır sözler söyledi.
Normal bir ülkede güvenlikten sorumlu hiçbir bakan böyle bir konuşma yapamaz aslında.
Çünkü Soylu’nun konuşması konuşma değil, sanki “Tanrı’yı oynama” gibi bir şey.
Diyor ki “Buradan söylüyorum: İşini yap, başımızın üzerinde yerin var ama işini yapmanın dışında başka işlerle meşgul olursan pejmürde ederiz. Bu kadar açık ve net. Bu ülke adına, bu millet adına, sağına soluna bakmayız. Yıllardır terörden acı çeken insanlar dururken, terörist cenazelerinde yas tutan adamlara böylesine bir destek, milletimizin de bizim de gönlümüzü acıtır, kimse kusura bakmasın.”
Süleyman Soylu bu sözleri hangi hak ve yetki ile söylüyor, söyleyebiliyor?
Saray tarafından bir göreve atanmış hepsi bu.
Sanki Tanrı katından konuşuyormuş gibi “Biz” diyor, “sağına soluna bakmayız, adamı pejmürde ederiz.”
Yarın saray bu adamı çekip alıverse o koltuktan, bir gram ağırlığı kalacak mıdır bu bakanın?
Elbette kalmayacak.
Ülke yönetimindeki kişiler kendilerini Tanrı gibi görerek esip gürleyemez.
Yapabileceği tek şey, demokratik kurallar içinde hukuka uygun biçimde eğer bir suç varsa bunun hesabının sorulmasını sağlamaktır.
Ama bu kişi kendini herkesin üzerine koyarak üstelik millet adına bir insanı mahvedebileceğini düşünüyor, üstüne bir de bunu ilan ediyor.
Sadece şunu söylemek isterim;
Tarih bugüne kadar kendini Tanrı gibi zanneden yüzlerce, binlerce kişiye tanık oldu. Bu kişiler sınırlı sürelerde gerçekten esip gürlediler, astılar kestiler.  Ama istisnasız hepsi bir gün geldi öyle bir çarpıldı ki.
Gücünü sadece bir kişiden alarak bu kadar kibirlenenlere hatırlatmak istedim.

ŞAŞIRDIM

SÖZCÜ davasını yürüten mahkeme heyetini pek genç buldum


Ağır ceza mahkemeleri, adliye binasının 5’inci katında.
Danışmaya sordum, yerini tarif etti, asansöre bindim, 5’inci kata bastım, ışık yanmıyor.
Deneyimli bir adliye çalışanı da vardı bulunduğum asansörde, “5’inci katta durmaz, bir üst kata çıkın merdivenlerden inin” diye uyardı.
Öyle yaptım tabii ama asansörden inince bu kez hangi merdivenden ineceğimi bulamadım, çünkü bütün inişlerin önünde bariyer var.
Neyse bir tanesini açık bırakmışlar.
Ne diyeyim, güvenlik gerekçesiyle yapılıyormuş bu.
SÖZCÜ davasının görüldüğü 37’nci Ağır Ceza Mahkemesi salonu hınca hınç doluydu.
Girdiğimde Emin Çölaşan’ın savunması yapılıyordu.
Mahkeme ne yazık ki yine ertelendi.
Pek çok kişi bugüne kalacağını düşünüyordu belki ama karar açıklandığında bir sonraki duruşmanın taaaa ekim ayının sonuna kaldığını öğrenince çok şaşırdı herkes.
Sanki mahkemeye “Biraz daha erteleyin, sıkıntı içinde beklesinler” denmiş.
Bu arada mahkeme heyetine bakınca gerçekten çok şaşırdım.
Hepsi ne kadar da genç, inanamazsınız.
Hele bir savcı vekili vardı ki, sanki henüz okuldan mezun bile olmamış gibi görünüyor.
Bu iyi bir şey değil. Ağır ceza mahkemelerinde bu kadar genç hakim olması bana göre yanlış.
Diyeceksiniz ki “Neden olmasın, mesele yaşta değil ki, hukuka uyduktan sonra ne fark eder?”
Hem haklısınız hem de değilsiniz.
Evet, çok genç bir hakim ağır cezalık bir davaya bakabilir ve çok da adil kararlar verebilir.
Ancak SÖZCÜ davası ağır cezalık gibi olsa da aslında tamamen siyasi bir dava.
Böyle bir davada siyasi deneyimi pek olmayan, hatta bu tür davaların geçmişte ve günümüzde neden açıldığını bile muhtemelen anlamayan savcı ve hakimlerin olmaması gerek.
Bu kadar genç bir mahkeme heyetinin cezalar dağıtmasının inandırıcı olmayacağını, bunun talimatla yapılmış görüneceğini söylemek yanlış olmaz.
Kim bilir belki de daha deneyimli bir hakim kadrosuna şu ana kadar yapılanları yaptırmalarının zor olduğunu düşünmüşlerdir.
Kısacası bu davada görev almak hem adaletin hem de bu genç kadronun da aleyhinedir.

YENİ ÖĞRENDİM

Gümrük müşavirleri “oda olmak” istiyor


Geçenlerde yıllar öncesinden dostum Ercüment Bayrı aradı telefonla.
Bayrı, gümrük müşaviri... Sektörle ilgili zaman zaman bilgi alırım, danışırım.
“Bizim sorunumuza hiç değinmiyorsun, üzülüyorum ama” dedi yekten.
Şaşırdım tabii, “Dur” dedim, “Hangi sorununuz, neye hiç değinmiyorum?”
Bayrı “Takılıyorum” dedikten sonra devam etti, “Gümrük müşavirleri olarak artık bizim de bir odamız olsun istiyoruz. Hatta tam kurulacaktı ki, yine olmadı.”
Meğer Erdoğan, 2019-2023 dönemini kapsayan On Birinci Kalkınma Planı’na Gümrük Müşavirleri Odası kurulacağı maddesini koymuş.
Ancak ne olduysa olmuş ve bu madde Meclis Genel Kurulu’nda verilen bir önerge ile plandan çıkarılmış.
Bayrı, “Gümrük Müşavirliği’nin 110 yıllık bir geçmişi var. Ticaret Bakanlığı verilerine göre dış ticaret işlemlerinin yüzde 92’si gümrük müşavirleri tarafından yapılmaktadır” dedikten sonra şunu söyledi;
“Bizim de bir oda kurmamız elzemdir ve zorunluluktur. Bu yanlıştan dönülmesini sabırla bekliyoruz.”
Ercüment Bayrı bu nedenle bütün gümrük müşavirlerine çağrı yapıldığını ve internet üzerinden imza kampanyası açıldığını söyledi.