SORDUM ÖĞRENDİM

Trump’tan oyalama turları


Tatilden önce bizim nezdimizde Trump’ın iyi ama Amerika’nın kötü olduğu konusunda bir yazı yazmıştım.
Aynı durum yine tekrarlanıyor.
AKP iktidarı dış politikada iyice sıkıştı.
Attığı yanlış adımlar, yaptığı derin stratejik hatalar nedeniyle hem bölgede hem dünyada kılını kıpırdatamayacak hale geldi.
Tamamen iç politikaya yönelik bir efelenme siyaseti hâlâ devam ediyor ama bunun da sonu geliyor artık.
Ne AKP eski AKP iktidarı, ne de başta Amerika, NATO ve Batı ülkeleri eskisi gibi.
Düne kadar her istenileni yerine getiren AKP iktidarı aynı havayı sürdürmek istiyor ama fahiş hatalar artık dış dünyada “Olmasan da olur artık” algısı oluşturmaya başladı.
İçeride sanki kuyruğu dik tutuyoruz gibi gösterilme çabasına rağmen, Amerika’yı ikna turları sürüyor.
Artık ortada iki bakan kaldı.
Biri Dışişleri, diğeri de Milli Savunma Bakanı.
Bu iki bakan, canhıraş biçimde Amerika’dan adeta aman dileyerek toplantı üzerine toplantı yapıyorlar.
Öyle sanıyorum ki artık konu S-400 olayını bile aştı.
Amerika bu iktidarı gözden çıkarıyor.
Ama bu iktidar daha kalabilmek için her türlü tavizi vermeye hazır bir görünüm çiziyor.
Dün sabah Amerika’dan gelen haber, iktidarın biraz nefes almasını sağlamış olsa gerek.
Çünkü Trump bazı senatörleri Beyaz Saray’a çağırarak “Türkiye’ye hangi yaptırımları uygulayalım?” toplantısı düzenlemişti.
Toplantı bir karar alınamadan dağıldı.
Amerika’da yaşayan ve Beyaz Saray’la da ilişkileri olan, daha önce de kendisinden aldığım bazı bilgileri sizlerle paylaştığım dostumu aradım.
“Ne olup bittiğini” sordum.
Dostum “Trump oyalama taktiği uyguluyor” dedi.
Anlattığı şu; Amerika S-400 konusunda hayli öfkeli ve Türkiye’ye ambargo uygulamaya kararlı. Buna karşın AKP iktidarı bunu durdurabilmek için çok çabalıyor ve taviz vermeye de hazır görünüyor.
Amerika’da yaşayan siyasetçi dostum, “Erdoğan’ın, Ruslardan alınan sistemin gelecek yıl nisanda hazır olacağını söylemesi Trump’a bir açık kapı bıraktı” dedikten sonra devam etti:
“Şimdi yine iyi polis, kötü polis oyunu başladı. Senatörler ambargo için bastırırken, Trump da işi zamana yaymaya çalışıyor.  Trump S-400’ler bir yıl sonra devreye gireceğinden, bu süreçte Türkiye’den istediği her şeyi koparmak için oyalama taktiği uyguluyor. Ambargoyu önleyen adam gibi davranacak, bu sırada AKP iktidarı da istenilenleri yerine getirecek. Ambargo tam konmadığı için ekonomide büyük dalgalanma olmayacak. Sürecin sonunda Erdoğan kendi seçmenine Amerika’yı hizaya getirdiğini söyleyebileceği argümanlara kavuşacak.”
Dostuma “Peki S-400 sorunu nasıl çözülecek de Erdoğan rahatlayacak?” diye sordum.
“O konu çok zor değil” dedi ve şunu ekledi; “Siz bakmayın Amerika sanki çok dert ediyor gibi gözüküyor ama S-400 aman aman bir tehdit değil. Ayrıca 10 ay sonra sistem depoya kaldırılsa kim arayıp soracak ki Türkiye’de?”
Aslında haklı biliyor musunuz.
Gerçekten birkaç ay sonra Rusya’dan gelen paketler hiç açılmadan depolara konsa kim ne diyebilecek ki?
Amerika’nın ve NATO’nun canına minnet. Rusya ise parasını aldıktan sonra “Arkadaş niye kullanmıyorsun?” diye niye sorsun ki?
Medyanın neden tamamen kontrol altına alındığını bu olaylarla daha iyi anlıyorsunuz değil mi?

MERAK ETTİĞİM ŞEYLER

Diğer ülkeler de gemilerini savaş gemileriyle koruyor mu?


Akdeniz’de neler oluyor tam biliyor muyuz?
Hayır aslında.
Sadece yandaş-tetikçi medya aracılığı ile Akdeniz’de destan yazmakta olduğumuz anlatılıyor.
Tamamı Türkiye düşmanı olan dünyanın bütün ülkeleri Akdeniz’de petrol arıyor, ortaklıklar kuruyor, boru hattı anlaşmaları imzalıyor hatta ilk çıkan ürünleri satıp para kazanıyor.
Türkiye ise “Kimse bizim hakkımıza el süremez” edebiyatı ile yine kendi kamuoyunu baskı altında tutmaya çalışıyor.
Oysa dışarıda durum çok farklı.
Kimsenin umurunda bile değiliz.
“Buraya karışmayacaksın” diyorlar.
Biz karışıyoruz gibi yapıyoruz ama galiba pek de karışmıyoruz.
Çünkü üzerinden aylar geçti, iki sondaj gemimizin bölgeye gidip gelmeleri haber oluyor da bir şey bulup bulmadıkları konusunda hiçbir şey yok.
Son olarak Milli Savunma Bakanlığı dün bir sondaj gemimizin havadan insansız hava aracı ile çekilmiş fotoğrafını dağıttı medyaya.
Gemimizin yanında bir de askeri gemi görünüyor.
Koruma amaçlıymış, o da her yere gidiyormuş.
Bir müdahale olursa ateş açabilir mi bilemiyorum ama asıl merakım şu; Bölgede petrol ve doğal arayan ve çıkaran diğer ülkeler de askeri olarak korunuyor mu?
Onlar da kendi ülkelerinde İHA’larla çekilmiş fotoğrafları medyaya dağıtıyorlar mı?
Ne bileyim, insanın aklına geliyor işte.

BUNU YAZMAK GEREK

Bu karikatürü hangi duygular çizdirdi?




KORKUSUZ’un dünkü manşetinde Suriyeli Mustafa Yakup’un çizdiği bir karikatür vardı.
Arkadaşlar “Besle kargayı oysun gözünü” başlığını atmışlardı.
Çünkü karikatürde bayrağımız çizilmiş, hilal keskin dişleri olan bir köpekbalığına benzetilmiş, yıldız ise bundan kaçan üç kişilik bir aile gibi resmedilmişti.
Doğal olarak insan ilk gördüğünde hemen tepki gösteriyor.
4 milyonu aşkın Suriyeliye kucak aşmışız, aşımızı ekmeğimizi paylaşmışız, dünyanın parasını harcamışız ve onlar bizi vahşiler gibi gösteriyor.
Ancak karikatüre biraz baktıktan sonra başka bir şekilde düşünmeye başladım.
Mantıken Suriyeliler bizim onlara gösterdiğimiz sevgiyi görüyordur.
Herhalde hiçbiri bunu inkar edemez.
Peki buna rağmen hangi akıl böyle bir karikatürü çizebilir?
İşte bu nokta çok düşündürdü beni.
Acaba bilmediğimiz şeyler mi oluyor veya oldu?
İktidar Suriyelilere sanki engin bir hoşgörü gösteriyor gibi davranıyor da aslında gerçek farklı mı?
Suriyeliler bizim onlara her şeyi verdiğimize inanmamıza rağmen, aslında çok kötü koşullarda mı yaşıyorlar?
Suriyeliler kötü niyetli ve çıkarcı kişi ve kurumların gerçekten ağır baskılarına mı uğruyor?
Aklımdaki bu deli sorulara gerçekten mantıklı bir yanıt bulamadım.
O soru hep zihnimde; “Ne oldu da bir karikatürist Türkiye’yi dünya önünde bu kadar aşağılayan bir karikatürü çizdi, vicdanı buna elverdi?”
Sahi siz cevap bulabiliyor musunuz?

CANIMI SIKAN ŞEYLER

Yapan bir de üstüne Cumhuriyet Gazetesi olunca


Cumhuriyet Gazetesi’nin dünkü birinci sayfasında Ankara’ya davet edilen James Jeffrey ile ilgili haberin başlığı şöyleydi;  “Jeffrey’e randevu yok.”
Randevuyu vermeyen kim? Cumhurbaşkanlığı Sarayı.
Erdoğan’ın programına uymuyormuş.
(Gerçi Erdoğan son 6 gündür ortaya hiç çıkmadı. Özellikle dış medya kaynaklı bazı spekülasyonlar da yapılıyor. Ama öğrendiğime göre Okluk’ta tatildeymiş. Zaten sarayın iletişim dairesi Erdoğan’ın cuma günkü programını açıkladı.)
Bu haber hiç inandırıcı değil.
Çünkü Jeffrey Ankara’ya kendi isteği ile ve randevular alarak gelmedi.
Tam tersine kendisi davet edildi.
Belki sarayla da görüşeceğini düşündü ama olmadı.
Burada kafama takılan Cumhuriyet’in haberi veriş biçimi.
Sanki Yeni Şafak, Sabah, Star gibi olmuş.
Amerika’ya haddini bildiriyoruz ya.
Elbette haddini bildirsek gerçekten bu başlıkları atalım da haber öyle değil ki.
Bazen özensiz davranılmasına çok canım sıkılıyor.

ŞAŞIRDIM

Hani güvenli bölgeye biz bakıyorduk


İktidarın daveti üzerine Amerika’nın Suriye Özel Temsilcisi James Jeffrey Ankara’ya geldi ve pek çok toplantıya katıldı.
Dışişleri ve Milli Savunma bakanlıklarından yapılan açıklamalarda, Amerikalı temsilci ile özellikle Suriye’nin kuzeyinde oluşturulan güvenli bölgeyi konuştuğumuz bildirildi.
Bu bildirileri okuyunca gerçekten çok şaşırdım.
Çünkü diyorlar ki “İkili görüşmelerde güvenli bölge konusu ele alındı, bu bölgede kontrolün birlikte sağlanması konusunda ilerleme kaydedildi.”
Üzerine ekliyorlar “PYD unsurlarının ağır silahlarını bırakarak bölgeden çıkmaları konusunda da mutabakat sağlandı.”
Eee hani bu bölgenin kontrolü bizdeydi.
Meğer değilmiş.
Öyle olmadığı gibi Amerika ile birlikte yönetim konusunda da önemli adımlar atılmış.
Bizden o kadar çok şey saklanıyor ki.
Böyle karine yoluyla çıkarmaya çalışıyoruz.