YENİ ÖĞRENDİM

Vahşete bir de böyle bakın


Geçen hafta Erdoğan’ın yeni bir saray yaptırdığı Gökova’daki Okluk Koyu ile ilgili iki yazı yazmıştım.
Özal’ın yaptırdığı 236 metrekarelik mütevazı bir yazlık ev yıkıldı yerine binlerce metrekare alanı kaplayan bir saray ve 3 ayrı blok üzerinde misafirhaneler yapıldı.
Bunun için binlerce ağaç kesildi.
Üç dev helikopter pistinin de yapıldığı Okluk Koyu’na Erdoğan’ın çalışanları için bir de küçük köy inşa edildi.
Okluk Koyu’nun yok edildiğini gösteren hava fotoğrafları herkesin çok ilgisini çekmişti.
Bugün de sizlere inşaatın henüz başladığı sırada çekilen hava fotoğrafını sunuyorum.
Çünkü bu sayede dünyanın cennet köşelerinden biri olan Okluk Koyu ve çevresinin ne hale getirildiği daha iyi görünüyor.
Sarayın bitmekte olan halini gösteren fotoğrafında benim de dikkatimi çekmemişti, bu alana inşaat yapılıp sadece ağaçlar kesilmemiş, denizin doğal dengesi de değiştirilmiş.
Okluk Koyu’nun doğal hali denizin doldurulmasıyla “hilal” haline getirilmiş. Sanıyorum tam karşısına da yıldız biçiminde bir minik ada yapacaklar.
Aslına bakarsanız iki fotoğrafı birlikte yayınladıktan sonra bir şey yazmaya bile gerek kalmıyor.
Bence ikisine aynı anda bakıp farkları inceleyerek doğanın vahşice nasıl katledildiğini bizzat kendiniz değerlendirin.

NOSTALJİ

Köprüleri açtıran işçi direnişinin 49’uncu yılı


Bugünün gençleri belki kitaplarda bile bulamazlar 15-16 Haziran işçi direnişini.
Bundan 49 yıl önce 15 Haziran 1970’te İstanbul sendika tarihinin en büyük gösterisi ile sarsılmıştı.
1961 Anayasası’nın getirdiği hak ve özgürlükleri fazla bulan egemen güçler sendikal hareketi kırmak için tek tip sendikacılık oluşturmaya çalışıyorlardı.
Buna baş kaldıran işçiler 15 Haziran günü sokaklara çıktı.
200 bini aşan işçinin eylemini kesebilmek için polis Atatürk ve Galata köprülerini açıp geçişleri önledi.
1970’de henüz Boğaz Köprüsü de olmadığı için Anadolu Yakası’ndan gelecek işçilerle Avrupa Yakası işçileri bir araya gelemedi.
Haliç’teki köprüler de açılınca Avrupa Yakası’ndaki işçiler de ikiye bölünmüş oldu.
Böylelikle ancak iki günde durdurulabildi bu büyük kalkışma.
İşçi hareketleri 1977’ye kadar sürdü.
1977’de ise kanlı 1 Mayıs ile işçi ve sendika hareketine çok ağır darbe vuruldu.
12 Eylül’de de sendikalar iyice işlevsiz hale getirildi.
Günümüzde elbette işçiler haklarını aramak için hâlâ mücadele ediyor ama iktidar “Biz girişimcimize dokundurtmayız” diyerek işçilere asla nefes aldırmayacağını her fırsatta gösteriyor.

BUNU YAZMAK GEREK

Geldik bir Babalar Günü’ne daha


Bugün, tıpkı son Anneler Günü’nde gibi hissediyorum.
Babamın ölümünden 7 yıl geçti.
Annemi ise bu yıl kaybetmiştim biliyorsunuz.
Bu yılın Babalar Günü benim için artık hem annesiz hem babasız geçiyor.
Ama hayat böyle akıyor işte.
Bütün babaların bu gününü kutluyorum.

DİKKATİMİ ÇEKEN ŞEYLER

Güya cevap verirken itirafta bulunuyorlar


Üzerinde fazla yorum yapmayacağım. Amerikan Elçiliği dün bir tweet attı.
Şöyle diyordu; “İfade ve basın özgürlüğü demokrasiyi güçlendirir ve bu özgürlüğün her yerde korunması gerekir. Gazetecileri mesleklerini icra ettikleri için suçlamak, bu evrensel prensibe aykırıdır.”
Çok belli ki Sözcü’ye açılan akıl almaz dava ve bu davanın ısrarla uzatılması kastediliyor
Hemen ardından Türk Dışişleri Bakanlığı’nın şu tweeti belirdi sosyal medyada;  “Türkiye’de basın ve ifade özgürlüğü Anayasa’mızın teminatı altındadır. Ancak bu hak gazetecilik kisvesi altında yasalara aykırı hareket edilmesine ve terörizmin desteklenmesine cevap vermez.”
Amerika’ya verilen cevabın ilk cümlesi çok güzel.
Ama ikinci cümle facia.
Çünkü o bir itiraf. “Evet” diyorlar “Biz bizden olmayan gazetecilere canımızın istediği gibi davranabiliriz.”

DİKKATİMİ ÇEKEN ŞEYLER

Güya cevap verirken itirafta bulunuyorlar


Üzerinde fazla yorum yapmayacağım. Amerikan Elçiliği dün bir tweet attı.
Şöyle diyordu; “İfade ve basın özgürlüğü demokrasiyi güçlendirir ve bu özgürlüğün her yerde korunması gerekir. Gazetecileri mesleklerini icra ettikleri için suçlamak, bu evrensel prensibe aykırıdır.”
Çok belli ki Sözcü’ye açılan akıl almaz dava ve bu davanın ısrarla uzatılması kastediliyor
Hemen ardından Türk Dışişleri Bakanlığı’nın şu tweeti belirdi sosyal medyada;  “Türkiye’de basın ve ifade özgürlüğü Anayasa’mızın teminatı altındadır. Ancak bu hak gazetecilik kisvesi altında yasalara aykırı hareket edilmesine ve terörizmin desteklenmesine cevap vermez.”
Amerika’ya verilen cevabın ilk cümlesi çok güzel.
Ama ikinci cümle facia.
Çünkü o bir itiraf. “Evet” diyorlar “Biz bizden olmayan gazetecilere canımızın istediği gibi davranabiliriz.”

ÇOK GÜLDÜM

4 pazar fıkrası birden


Bu hafta Yıldırım Tuna’dan 4 fıkra geldi.
Buyurun birlikte gülelim;

Norveçli turistler

Garson deniz kenarındaki restoranda bir az önce hesap pusulasını getirip bıraktığı minik sandığı aralayıp içine baktıktan sonra servis yaptığı Norveçli çifte dönüp “Size bir bilmeceee…” demiş,
“ Bir Norveçli ile bir kano arasında ne fark vardır?..” 
Biraz düşündükten sonra “ Bilemediikk!” diye merakla gülüşmüş Norveçli çift.
“ İşte cevabı” demiş garson dişlerini sıkarak, “Kanolar bile bazen bahşiş bırakırlar!”

Aktör Damat

Şöhret peşindeki genç aktör, babasından kızıyla evlenmeleri için izin istemiş.
“Kızımı hayatta bir aktörle evlendirmem” demiş baba.
“Oyunumu seyreder ve performansımı görürseniz fikrinizin değişeceğinden eminim.. Bu gece bekliyorum efendim..”
Baba daveti kabul etmiş, oyunu seyretmiş, ertesi gün de delikanlıyı aramış, “Haklısın..” demiş, “Fikrimi değiştirdim.. Kızımla evlenebilirsin... Senden hayatta aktör falan olmaz!”

O Meşhur Grup

Arkadaşı “Yahu eşinden sürekli şikayet edip duruyorsun… Niye evlendin kardeşim o zaman?” diye sormuş,
“Sorma” diye cevap vermiş bizimki, “Türkiye’de o ev senin, bu ev benim gidip her kızı isteyip duran Allahın cezası bir ‘Doktorlar ve Mühendisler grubu’ vardır ya. Beni de ‘Bu grup ha bire bize gelip duruyor ona göre’ diye yengen gaza getirdi, biz de o yaşlarda da sazanız ya, fırlayıp gidip evlendik işte..!”

Rom neye yarar?

Adam lüks otelin barında bir kokteyl ısmarlamış ve barmene “Neler var bu kokteylin içinde?” diye sormuş.
“Süt, şeker ve rom efendim” diye cevaplamış barmen.
“Güzel bir şey mi bari?”
Barmen “Evet efendim harikadır” demiş, “Şeker şehvet, süt ise enerji verir.”
Adam merakla “Peki ya rom?” diye sormuş.
“Sorduğunuz soruya bakın efendim” demiş barmen, “Rom da bu şehvet duygusu ve bu enerji ile neler yapılması gerektiği konusunda size durmadan bir sürü çılgınca düşünceler üretir!”