ACAİP YAZILAR

Yandaş yandaşı ifşa edince kavga çıktı


Medyanın yüzde 95’i iktidarın daha doğrusu sarayın kontrolünde.
Bir iki gazete ve iki üç televizyon dışındaki medya kuruluşlarında iktidar aleyhine olabilecek hiçbir şeyin yayınlanması mümkün değil.
Bu medyada çalışanların bir bölümü gerçek görüşleri ne olursa olsun bunu kamuoyu önünde dile getirme hakkına sahip değil.
Çünkü buna kalkışan anında kapının önüne konuluyor.
Durum böyle olunca, gerçek fikrini asla ortaya koyamayan ama bu medyada, özellikle de kamuoyu önünde görünen herkesin “yandaş, yalaka, tetikçi” sıfatını hak etmesi kaçınılmaz.
Doğal olarak bu medyada çalışan herkes bunu biliyor.
Bir kısmı ise aslında rahatsız.
Gerçek fikrini asla söyleyemediği halde saray tarafından cezalandırılmayanlar bazı tavır ve davranışlarının arkasına sığınarak “ben tarafsızım, gerektiğinde fikrimi söylerim, kimseden korkmam” türü çıkışlar yapıyorlar.
Aynı sayfada iktidara bir iyi bir kötü gönderme yaparak kendilerini kurtardıklarını sanıyorlar.
Oysa gerçek bu değil ve bunu herkes biliyor.
Kimse kendine bahane aramasın.
Bu medyada çalışan herkes yandaştır.
Değilse çıksın açıklasın, başına geleceği peşinen kabullensin ve “ekmek parası” ucuzluğunun arkasına sığınmasın.
Bu konuda yaşanan son medya kavgası çok ibretlik.
Yandaşların en önde gidenlerinden, parmak salladığı hemen herkesi işinden attıran, saray adına medya raconu kesen Cem Küçük kendini “çok farklı konumda” gören ve herkesin de böyle düşündüğünü sanan Ahmet Hakan’ı bir kalemde harcayıverdi.
Cem Küçük “Bizden” dediği Ahmet Hakan’ın aldığı görevi yerine getiremediğini ve Ekrem İmamoğlu hanesine puan yazdırdığını söyledi.
CNN’deki programın kanal yönetimi tarafından Ekrem İmamoğlu’na zarar vermesi için planlandığını belirten Cem Küçük, buna karşı Ahmet Hakan’ın amatörce davranması nedeniyle ters teptiğini anlattı.
Bu tür hataların AKP’ye seçim kaybettireceğini itiraf eden Cem Küçük “İmamoğlu cephesinde çözülme olmaması halinde seçimi kazanmamız mümkün değil” diye yazdı.
Ahmet Hakan ise kendine biçilen rolün ifşa edilmesine müthiş tepki gösterdi.
“Ben” dedi “Sizin taraftan değilim.”
“Şaklaban” sıfatını kullandığı Cem Küçük’ün tetikçilik yaptığını, herkese hakaret ettiğini, operasyon çektiğini ileri süren Ahmet Hakan kendi köşesinde yazdığı yazı ile “Aşağılık tetikçiye sesleniyorum, ben hayatımın hiçbir döneminde senin gibi Fetö’cülük yapmadım, ben senin aşağılık medyandan değilim” cevabını verdi.
Bu yandaşların “tatlı kapışması” sayesinde biz de gerçekleri öğreniyoruz, bu işin iyi tarafı tabii.
Ama Ahmet Hakan için sanıyorum artık tehlike çanları çalıyor olabilir. Yandaş medyanın ikinci büyük gemisinde kaptanlık yaptığı halde “Ben sizin aşağılık medyanızdan değilim” diyerek bizzat saraya gönderme yaptığının herhalde farkındadır.
Elbette patronları Ahmet Hakan’ı hemen kapı önüne koymaz, muhtemelen 23 Haziran’ı ve sonucunu bekler.
Erdoğan medyasına en ağır hakaretleri savuran Ahmet Hakan’ın da herhalde 23 Haziran’a kadar gözüne uyku girmeyecektir.

KOMİK

Yandaşlar arasında “Laz fıkrası” gibi kavga


Söz Ahmet Hakan’a geldi.
Bu yandaş yazar televizyoncu son günlerde hayli olay oldu.
Cem Küçük’ün gerçeği ifşa etmesinden hemen önce Ahmet Hakan diğer yandaş kanal Habertürk’teki Didem Yılmaz’la kapışmıştı.
Ahmet Hakan, Didem Yılmaz’ın Binali Yıldırım’ı ısrarla İmamoğlu ile kendi programına davet etmesini eleştirerek “Al sen yap bacım” başlıklı bir yazı yazmıştı.
Hakan Didem Arslan için şu ifadeleri kullanmıştı; “Binali Yıldırım ile Ekrem İmamoğlu’nun yapacakları tartışmanın kendi programında gerçekleşmesi için resmen ve alenen ayılıyor, bayılıyor, ölüyor, bitiyor. Öyle delice istiyor ki bunu... Ekrem Bey’e ayrı yalvarıyor, Binali Bey’e ayrı yalvarıyor. Bununla da yetinmiyor. Böyle bir tartışmayı yönetme ihtimali olan kişilere de fırsatını bulunca bel altı, bel üstü falan dinlemeden... Sallıyor babam sallıyor”
Didem Yılmaz da Twitter hesabından isim vermeden Ahmet Hakan’a göndermede bulunarak “Programıma iki değerli adayı davet etmek işimin gereği. Bu yayını çok istiyorum... BİR SAKINCASI MI VAR?” diye sorduktan sonra Ahmet Hakan’a patronu üzerinden şöyle vurmuştu; “Bel altı vurmam çirkeflik yapmam. Bir örnek verim; tatildeki kanal patronunun ayağına kadar gidip bir sunucuyu kovdurmaya çalışsaydım, bu sadece ekmekle oynamak değil, çirkeflik olurdu. Ben böyle bir kötülük yapmam.”
Sonuca gelelim;
Ekrem İmamoğlu’nun davetine rağmen Binali Yıldırım henüz saraydan izin alamadığı için karşılıklı programa katılamıyor.
Yani iki yandaş televizyoncuyu kapıştırmasına rağmen aslında ortada bir program yok.
Böyle bir program gerçekleşse bile bunun CNN veya Habertürk’te olması kesin değil.
Buna rağmen iki televizyoncu kanlı bıçaklı hale gelmiş durumda.
Bu bana bir Laz fıkrasını hatırlattı.
12 Laz balıkçı tekne ile balık avı için açılmışlar.
Saatler sonra kıyıya yanaştığında bir de ne görsünler, teknenin içi kan deryası, 11 balıkçının cesedi oraya buraya savrulmuş, sadece bir kişi adeta can çekişerek soluyor.
Hemen sormuşlar “Ne oldu böyle?” diye. Yaralı Laz hırıldayarak “Bekledik bekledik tek balık bile takılmadı ağlara. Sıkıntıdan sohbet ederken Temel ağlara define takılmasını diledi, sonra defineyi paylaşamadık böyle oldu” demiş.
Kıyıdakiler “Peki define nerede, ne oldu ona?” diye sorunca kendinden geçmek üzere olan balıkçının ağzından “Yahu mesela demiştik” sözleri dökülmüş.
Bu yandaşların kavgası da buna benzemiyor mu?

ŞAKA GİBİ

CeHape zihniyeti İstanbul’da “Trabzonlu aday” taktiği yapmış


Adamı bakan olunca akıllı uslu sanıyorsunuz.
Ama öyle değil işte.
Ulaştırma  ve Altyapı bakanı yapılan Cahit Turhan Ekrem İmamoğlu’nun İstanbul adayı yapılmasına “dahiyane” bir gerekçe bulmuş.
Turhan’a göre İmamoğlu’nun Trabzonlu olması tamamen bir taktikmiş.
Bakın ne diyor Ulaştırma ve Altyapı Bakanı; “Ekrem İmamoğlu’nun aday gösterilmesi bir taktiktir. Bunları yapanlar ve buna sebep olanlar da yargı karşısına çıkacaktır. Trabzonlular üzerinden bu oyun biliyorsunuz oynanıyor, Trabzonluların İstanbul’daki sayısı fazladır. Bu nedenle rakibimizi de bir Trabzonlu olarak karşımıza çıkardılar, bunlar bir taktik. Bu ülkede işbirlikçilerin hedeflerini, oyunlarını gerçekleştirmek isteyenlere hemşerimiz de olsa buna aldanmayacağız, kardeşimiz de olsa aldanmayacağız.”
Bakanın sözleri aynen böyle.
Allahaşkına bir tane aklı başında kişi bu sözlerin ne anlama geldiğini anlatabilir mi?
Hepsini anladık; İstanbul’da Trabzonlu çok ve CHP bu nedenle bir Trabzonluyu aday gösterdi.
Peki, bunun nesi suç ki, bir hesabı mutlaka sorulacak?
CeHaPe zinhniyeti AKP’nin kimyasını iyice bozdu anlaşılan.

ÇOK GÜLDÜM

İki pazar fıkrası


Bu hafta Yıldırım Tuna’dan gelen iki fıkrayı sunuyorum;

Avukattan Bağış

Kilise yönetimi, kasabanın en başarılı ve zengin avukatının şimdiye kadar kiliselerine hiç bağışta bulunmadığını fark etmiş ve adamı ziyarete gitmişler.
“Araştırmalarımız gösteriyor ki yıllık geliriniz en az 800 bin dolar, ama bunca yıl kilisemize tek bir kuruş bile bağışlamamışsınız..!”
Avukat bir müddet düşündükten sonra arkasına yaslanıp “Şunları da araştırdınız mı?” demiş, “Annemin yıllarca süren bir hastalıktan sonra ölmek üzere olduğunu ve hastane faturalarının onun gelirinin kat ve kat aştığını?”
Rahipler aşırmışlar tabii, “Şeyy.. Hayır..” diye kekelemişler.
“Veya ağabeyimin kör ve tekerlekli sandalyeye mahkum olduğunu ve gelirinin hiç olmadığını?..”
Kilise heyeti mahcup ve üzgün bir şekilde birbirine bakışmış.
“Kız kardeşimin kocasının trafik kazasında öldüğünü.”
Avukatın ses tonu sertleşmeye başlamış “Ve arkasında beş kuruşu olmayan 3 çocuk bıraktığını” derken.
“Hayır.. Hayır.. Bilmiyorduk..”
Avukat hırsla ayağa kalkıp bağırmış; “Öyleyse, bunlara yani kendi aileme bile bir gram hayrı dokunmayan, 5 kuruş bile vermeyip kayıtsız kalan ben, size neden kalkıp da bağışta bulunayım ki? Ha?..”

Partide

Delikanlı partide gözüne kestirdiği kıza yakınlaşabilmek için dansa kaldırmış, heyecandan titreyen bacakları ile geriye büktüğü belinin etrafında ha bire dönüp sağa sola anlamsızca yalpalarken “Çok özür dilerim, daha önce hiç bu kadar kötü dans etmemiştim!” demiş utanarak.
“Hadi ya?” diye cevap vermiş kız şaşırarak, “Daha önce dans ettiniz demek?”