Ali Babacan’ın  istifası ile -parti demeden- yeni parti hazırlığını duyurduğu açıklamasında az kullanılan bir sözcük dikkatimi çekti: “Sınama.”
Son yıllarda partisi ile “aklen ve kalben ayrışma yaşadığını” vurguladıktan sonra “aynı süreçte Türkiye yeni sınamalarla karşı karşıya kaldı” diyor. Türk Dil Kurumu sözlüğünde, “sınama işi, deneme, tecrübe” denilse de metindeki “sınama” -yakın zamana dek “meydan okuma” olarak tercüme edilen- İngilizce “challenge” sözcüğünün karşılığı olarak düşünülmüş gibi görünüyor.
Yıllar boyu uluslararası ilişkilerde ve özellikle küresel sermayenin bir oyuncu olarak yer aldığı sahalarda sayısız haberi izlerken; gerek konuşma gerekse metinlerde sık rastladık “challenge” sözcüğüne.
AB, IMF, Dünya Bankası raporlarında, toplantı ve ikili temaslardan aşina olduğumuz bu kelimenin tam karşılığı bir türlü bulunamadı. Dilimize “meydan okuma”  diye tercümesinin yetersiz kaldığı da konuşulurdu. Belki bu nedenle son dönem bazı haberlerde “sınama” kelimesine rastlıyoruz. (Cumhurbaşkanı Erdoğan da kullandı.) Siyaseten bu kelime yeğlendiğinde; zorluk, mücadele, bilgi beceri gerektiren durumlar demek yerine daha soğukkanlı ve yukarıdan bakan bir ifadeyi tercih etmiş oluyorsunuz.
Bir adım daha ileriye taşıyor ve Babacan’ın imzasıyla yaptığı ilk açıklamasındaki bu ve başka diğer ifadelerin sadece “içeriden” değil, küresel nitelikli gözlerce de gözden geçirildiğini hatta önerildiğini düşünüyorum.
Detay gibi görünen tek bir kelimeye fazla anlam yüklediğimi düşünüyorsanız, şunu söylemek zorunlu:  Babacan’a bu yeni dönemde sorulacak sorular tam da onun bu sözcükle anlatmak istediği sarsıcı, kitlesel olaylarda ne yaptığı, nerede durduğu, suskunluğuyla ilgili olmalıdır.

★★★

Babacan’ın açıklamasıyla ete kemiğe bürünen hareketin, kendi camialarında  “kefaret” diye anıldığını meslektaşım  arkadaşım Murat Sabuncu’nun T24’teki yazısıyla öğrenmiştik. Hareketin ardında önceki Cumhurbaşkanı Gül “ağabeyliği” olduğunu da yazan Sabuncu’ya AKP içinden doğan “kefaret hareketi” ni hareketin bazı ilgilileri şöyle aktarmıştı:
“Türkiye’nin siyasetten ekonomiye, özellikle adalet sisteminde şu an geldiği/getirildiği kötü noktada bizim de payımız var. Yapılan yanlışlara yeterince karşı çıkamadık, bazen sustuk. O zaman bu durumun kefaretini ödemek zorundayız. Ortaya çıkıldığında/çıktığımızda ellerindeki medya gücüyle bize her türlü itibarsızlaştırma girişiminde bulunabilirler. Ya da farklı yollarla üzerimize gelebilirler. Buna da hazırlıklı/dayanıklı olmalıyız.”
Ekonomi muhabirliği yıllarımda yakından ve uzun sayılabilecek bir dönem izlediğim Babacan’ın yazılı açıklamasında “Türkiye için yepyeni bir gelecek vizyonuna ihtiyaç olduğu, ülkenin itibarını yükseltmek, halkın refah ve mutluluğu arttırtmak” ifadeleri var. İnsan hakları özgürlükler, ileri demokrasi ve hukukun üstünlüğü de en sona eklemlenmiş.
Şu liste “sınamalar”a dahil mi acaba? Medya üzerindeki olağanüstü baskı, AKP’nin gerçek gazeteciliği kriminalize eden kendi medyasını inşa süreci, yargının araçsallaştırılması, OHAL KHK’leriyle, idari tasarruflarla kamu görevlilerinin akademisyenlerin ihracı, rant ve kâr hırsının yol açtığı iş cinayetleri, şehirlerin kıyıların yağmalanışı, milyarlık ihalelerin keyfi dağıtımı, karakollarda ve cezaevlerinde rapora dökülen işkenceler.
Babacan’ın küresel sermaye ve uluslar üstü kurumlar nezdinde dinlenirliği, bir karşılığı olduğu açıktır. Ancak aktif siyasetten uzak durduğu son yıllarda, ülkeyi toplumu altüst eden, ağır hak ihlalleri yaşatan, yaşatmakta olan bütün bu “sınamalar”da siyasi aktör olarak görünmeyişini rıza üretmek için yeterli olduğunu sanıyorsa da yanılmaktadır.