Üzerinden bir hafta geçti. Türk Tabipleri Birliği (TTB) Başkanı Sinan Adıyaman, Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’ya, içeriğinde rapor bulunan bir mektup gönderdi.
Şehir hastanelerinin hizmet vermeye başlamasıyla birlikte, hekimler ile sağlık çalışanlarından gelen yakınmaları içeren mektup 28 maddeden oluşuyor.
Normal koşullarda milyonlarca yurttaşının sağlığından sorumlu konumda olan bir bakanın, bir hafta sessiz kalamayacağı kadar yaşamsal saptamalarla dolu. (Yazıyı yazarken Zeytinburnu metro durağında üroloji doktoru Hasan Cabbar’a saldıran ve bayıltıncaya kadar darp ederek doktorda kırıklara yol açan eski hastasının gözaltına alındıktan sonra serbest bırakıldığını öğrendim.)
TTB’nin mektubundaki uyarıların bir kısmını özetle aktarıyorum:

Enfeksiyon riski: Şehir hastaneleri büyük. Kapalı alan ve hasta sayısı artıyor. Ancak enfeksiyon hastalıkları uzmanı ve enfeksiyon kontrol komitesinde çalışan hemşire sayısı aynı. Denetimler yapılamıyor. Bu durum hastane enfeksiyon hızlarında ve şehir hastanelerinde ölüm hızında artışa yol açabilir.

Radyolojik veri kaybı: Bazı şehir hastanelerinde radyolojik görüntüleme sistemlerinde veri kaybı oluşması nedeniyle servis ve polikliniklerde sorun yaşanıyor.

Yönetimde iki başlılık: Şehir hastanelerinde şirket yetkilileri, başhekimlerden daha yetkili görünüyor. Sağlık alanında eğitimi olmayan yöneticilerin birçoğu, hekim ve sağlık çalışanlarına saygılı değil.

Mesafe hizmeti engelliyor: Yatak başına kapalı alanın çok büyük olması, mesafeyi artırdı. Aynı bina içinde ve bölümler arasındaki mesafe, sağlık hizmetini engelliyor. Bu durum acil vakalarda telafisi güç durumlar doğurabilir.

Sağlık çalışanı sayısı aynı: Hastanelerde kapalı alan artıyor ama hekim ve sağlık çalışanı sayısı artmıyor. Bu durum çatışma ortamına zemin hazırlıyor.

Merdiven yok: Hastanelerde gerçek anlamda merdiven yok. Personel bir kat için bile asansöre binmek zorunda.

Tasarım sorunu: Bazı hastanelerin tasarımı yataklı tedaviye uygun değil. Bazı bölümler mimari planlarda dahi unutulmuş. Hastane tasarlanırken, otelcilik hizmetleri ön plana çıkartılıyor. Asansör ve yangın merdivenlerinden yoğun bakımlara ve ameliyathanelerin içine bile yanlışlıkla ilgisi olmayan kişiler girebiliyor. Sterilizasyon ve hasta/çalışan güvenliği ile ilgili sorunlar çıkabiliyor.

112 yoğunluğu: 112 acil ambulans komuta merkezi, ambulansların büyük bölümünü şehir hastanelerine yönlendiriyor. Bu durum, yoğun bakımlardaki sağlık hizmetini aksattığı gibi diğer saglık çalışanlarının iş yükünü olağanüstü artırıyor.

Hekimlerin iletişimi: Şehir hastaneleri, hekimlerin kendi aralarında ve yöneticilerle iletişimini zorlaştıran bir anlayışla yönetiliyor.

Yemek, araç sorunu: Artan iş yükü nedeniyle günlük mesai sürelerini aşmak zorunda kalan hekimlere hastanede yemek verilmemesi dikkat çekici. Şehir dışında yapılması ulaşımı zorlaştırıyor. Nöbetlerde hekimlere araç sağlanmaması, hizmette aksamalara yol açıyor.

Uyarılar dikkate alınmazsa, sağlık hizmetlerinde şehir hastanelerinden kaynaklanan sorunların artarak ciddi bir tehdide dönüşme ihtimali var.

Sağlık Bakanlığı’nın kiracı olduğu ve bütçeden müteahhit şirketlere milyarların aktığı şehir hastanelerinden söz ederken hâlâ “beş yıldızlı otel konforunda” demeyi düşünen var mı?