Devletin en köklü Anayasal kurumlarından biri olan Sayıştay dururken Türkiye Varlık Fonu A.Ş. (TVF) hesaplarının özel şirketlere denetlettirildiğini, bunun için milyonlarca liralık (bilinen, şimdilik 9.2 milyon TL) kamu kaynağının harcandığına bir önceki yazıda yer verdim. TVF bünyesindeki pek çok kamu sermayeli şirkete dair değerlendirme içermediği halde ödendi bu paralar.

Konu, 2017 yılı hesaplarına ilişkin denetim raporunun, TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’nda bir yıl gecikmeyle görüşülmesinin ardından hazırlanan muhalefet raporunda da yer aldı. Raporun sonlarında TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’nun üç yıl önceki hesaplarla uğraştırılarak “TVF denetleniyor” imajı verilmek istendiği vurgulanıyordu.

ÇOKULUSLU DENETİM ŞİRKETLERİ

TVF her ne kadar Ticaret Kanunu’na tabi bir şirket de olsa, yaptığı harcamalar kamu kasasından çıkıyor. Ancak şirket yönetimi/iktidar için bunun hiçbir önemi yok. Olsa zaten Ağustos 2016’da kanunu kurgulanırken Sayıştay denetimi dışında bırakılmazdı.

Kamu bankaları ile kamu sermayeli şirketleri bünyesinde tutan TVF’nin; kökleri Osmanlı’ya uzanan “milli” Sayıştay yerine, çokuluslu küresel denetim şirketlerinin Türkiye partnerleri tarafından denetlenmesinde, Hazine kasasında kalabilecek bir kamu kaynağını ödemekten çok daha önemli bir motivasyon olduğu anlaşılıyor:

Borç para aranan ya da bu amaçla değişik ortaklıklar kurulan uluslararası mali piyasalara “sistemin parçasıyız” mesajı vermek. Evet bildiniz, işlerine gelmeyince spekülatif ataklarla itham edilen sistemin ta kendisi.

SAYIŞTAY RAPORLARININ ADRESİ YOK

TVF Sayıştay’ca denetlenseydi sonuçların farklı olacağını, o raporlarda halkın vergilerinin nasıl harcandığının gözetileceğini tahmin etmek güç değil. Ne var ki, denetim konusundaki temel sorundan Sayıştay da muaf değil. Yayımlandığında biz gazetecilerin gündeme taşıdığı, haberleşince okurların da ilgisini çeken pek çok rapor, saman alevi gibi gelip geçiyor, unutuluyor. Sayıştay’ın olay olay, ihale ihale, dosya dosya  saptamalar içeren raporları etkili sonuçlar üretmiyor. Tatsız bir durum ama adeta kamu idareleri raporları ciddiye almıyor (Alsalar, ayrı sorunlar yıllarca tekrarlanıp durur mu?)

Sayıştay’ın kamu idareleri için düzenlediği denetim raporlarının işlevsizliğinin temel nedeni ise şu: Kamu idarelerinin bu raporları ciddiye almasını gerektiren mekanizma çalıştırılmıyor. O mekanizma neymiş derseniz paylaşayım:

- Sayıştay denetimi TBMM adına yapılıyor. Düzenlenen raporların TBMM’de görüşülerek karara bağlanması gerekiyor.

- Raporların önce ihtisas komisyonunda, sonra da TBMM Genel Kurulu’nda görüşülmesi gerekiyor. Bunun için Sayıştay Kanunu’nda madde var.

- Gelin görün ki, yasa gereği TBMM içinde kurulması gereken Sayıştay Raporları İhtisas Komisyonu tam yedi yıldır kurulmadı. Raporların bir adresi yok anlayacağınız. TBMM’ye gidiyor. Başkanlıkta kalıyor. Halk adına yapılan bir denetim göz göre göre etkisiz kılınıyor.

DENETİM PAHALI İŞ

Oysa Sayıştay denetçiliği bir kariyer mesleği. Bu unvan, uzun çalışma maratonundan, zorlu sınavlardan, yetişme sürecinden geçerek alınıyor. Öte yandan Sayıştay ödeneklerinin önemli bir kısmı da denetim faaliyetleri için harcanıyor. Ama gelin görün ki, ciddi mesai, emek ve para harcanarak üretilen raporların devletin işine yaraması, iktidar tarafından önleniyor. İlkokul çocukları bile AKP’nin TBMM’de aritmetik çoğunluğa sahip olduğunu biliyor. O aritmetik çoğunluk, kamu kaynaklarının boşa harcandığını önemseseydi, bir saatte oluşturulabilecek ihtisas komisyonu için yedi yıl bekler miydi?

Onun için yazının başlığına geliyorum:

“Denetim varmış gibi çek.”