Sosyal medyada şu sıra “10 yıl önce 10 yıl sonra” fotoğrafları çok popüler.
Hoşça vakit geçirmek isteyen kullanıcılar 10 yıl arayla fotoğraflarını yan yana koyup aradaki farklar üzerinden günlük hayat, ilişkiler alışkanlıklar vs. gibi analizler yapıyor.
Aynı karşılaştırmanın fiziksel görünümler yerine toplumsal gelişmeler üzerinden (haber cümlesi olarak) yapıldığını varsayalım.
Örneğin sorunlarla ilgili bir yurttaş olarak bugün çok yerde rastlayabileceğiniz şu cümleyi 10 yıl önce okuduğunuzu düşünün:
“Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Tayyip Erdoğan tarafından yerel seçimlerde İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı için aday gösterilen TBMM Başkanı Binali Yıldırım, bütün hatırlatmalara rağmen TBMM’deki görevini bırakmıyor.”

★★★

On yıl önceki kendinizi düşünün: Aynı kişinin hem cumhurbaşkanı hem parti genel başkanı mı olması, tam da bu nedenle başbakanlık koltuğunu kaybeden TBMM Başkanı’nın, büyükşehir belediye başkanlığına aday gösterilmesi mi, yoksa cumhurbaşkanı tarafından büyükşehir belediye başkanı adayı gösterilen eski başbakan yeni TBMM Başkanı’nın bu görevini sürdürmekte zerrece sakınca görmemesi ve yapılan bütün eleştirilere kulaklarını tıkaması mı?
2009 yılında 10 yıl sonrası için kime böyle bir haber yazılacağı söylense inanmayan gözlerle bakılırdı.
Ama ülkenin yarısını mutsuz eden ve mutsuz yaşatan bu düzen göstere göstere geldi.

★★★

Parlamenter rejimin sona erdiği, TBMM’nin işlevsizleştiği, anayasal sistemler açısından benzeri bulunmayan “partili cumhurbaşkanlığı” isimli tek adam rejiminin kurulmasında, meşru ve yasal muhalefetin hatalarının büyük olduğunu vurgulamak zorunlu.
İçeriği, süreci farklı yazıların konusu olacak bu sorunun sonuçlarını 31 Mart’a giderken, akıl almaz hukuksuzluklar, kural tanımazlıklar ve lakaytlıklar olarak çok ağır yaşıyoruz.
Görev süresi dolacak YSK üyelerinin sürelerinin uzatılmasından tutun, TBMM Başkanı Yıldırım’ın görevini bırakmayışına kadar her gün her saat bir Anayasa ihlaline tanıklık edip eli kolu bağlı izliyoruz.
Ülkenin dört bir yanından apartman dairelerinde, ağıllarda yüzlerce seçmenin kayıtlı olduğu haberleri geliyor:

  • YSK listesinde 100 yaşının üzerinde 6389 seçmen bulunuyor.

  • Iğdır’da 108 kişi kapasiteli Polis Evi’nde 374 kişi kaydedildi.

  • Hakkari’de bir dairede 1108 seçmen kaydedildi.

  • Tabelasında 5 bin 800 yazılı Ulukışla İlçesi’nde seçmen sayısı 5 bin 900’e çıkmış.

  • Ankara Çamlıdere’de 24 Haziran’da 6 bin 561 seçmen varken, YSK’ya göre bu sayı 12 bin 493’e çıktı.

  • Son genel seçimde Mernis’te kaydı bulunan 375 bin 107 seçmen artık yok.

  • YSK listesine göre 58 bin 364 Suriye doğumlu kişi oy kullanacak.


31 Mart’a yaklaştıkça bu haberleri daha sık duyacağımız anlaşılıyor.
Yazık ki, mühürsüz oy pusulalarının oy kullanma işleminin sürdüğü saatlerde ani bir YSK kararıyla geçerli sayıldığı 16 Nisan 2017 referandumundan bu yana, toplumda tamir edilemeyen, daha kötüsü umursanmayan bir güvensizlik ortamı mevcut.
Ana muhalefet partisi CHP, kurumsal olarak ne kadar farkında bilmiyorum ama buradan not düşmek isterim ki:
Şu anda, seçim sistemi ve ortamına karşı derin güvensizlik yaşayan ve bu güvensizliği her gün gelişen bu tip sahtecilik haberleriyle mutsuzluğa dönüşen sayısız yurttaş için, bu duyguyu tersine döndürecek gelişme ve girişimler, belediyesini kimin yöneteceğinden daha önemli.