Dört yıla yaklaştı. “Şehir hastanelerinde skandal itiraf” başlığını taşıyan yazıyla (Cumhuriyet) bu hastanelere finansman sağlayacak yabancı kreditörlerin talebiyle olası davalarda Türk yargısının değil yabancı tahkimini geçerli olacağına ilişkin yasa değişikliğini duyurmuştum.

Mart 2015’te TBMM’ye getirilen bir torba kanuna sıkıştırılan bu madde Plan ve Bütçe Komisyonu’nda görüşülürken komisyon üyesi vekillerin sorusu üzerine dönemin Sağlık Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı’nın şu tarihi açıklaması da rapora girmişti:

“Kamu hastanelerinin finansmanı için yüklenici firmaların 30 milyar dolar kaynağa ihtiyacı var. Firmalar gerekli kaynağın ancak yüzde 20’sini Türkiye’den buluyor. Kalan yüzde 80’inin yurtdışından getirilmesi gerekiyor. Ancak bu projeye kredi açacak yabancı şirketlerin şöyle bir tereddüdü var. Devlet de bir anlamda projeye taraf olduğu için olur da bir anlaşmazlık yaşanırsa, Türkiye’de görülecek davalara siyasi baskı olacağı ve davaları kaybedebileceklerini düşünüyorlar. Onun için de tahkim merkezinin Türkiye’de olması şartının yasadan çıkarılmasını, davaların Türkiye yerine yabancı bir tahkim merkezinde görülmesini istiyorlar.”

Yabancı kreditörlerin dört yıl önceki vizyonuna bakar mısınız lütfen? Türkiye’de görülecek olası davalara siyasi baskıdan endişesi sebebiyle  paralarını kaptırmamak için özel düzenleme baskısı yapıp bunda başarılı olup TBMM’den geçirtiyorlar. Sayıştay’ın 2018 yılı Sağlık Bakanlığı denetim raporunda bu acıklı durum olanca açıklığıyla yer alıyor. Şehir hastanelerinde tahkim yeri Londra.

Bu vesileyle duyuralım; şehir hastaneleri yarın İstanbul’da enine boyuna tartışılacak. Türk Tabipleri Birliği ile İstanbul Tabip Odası’nca düzenlenen “Şehir Hastaneleri Yalanlar ve Gerçekler” başlıklı sempozyumda, şehir hastaneleri, bütçeye ve Hazine’ye finansman yükünden, halk sağlığına etkilerine kadar pek çok konu başlığı altında ele alınacak.



İlk ihalesi iki yıl önce yapılan Kuzey Marmara Doğalgaz Depolama Projesi (Faz 3) işinin, şirketin tasfiye talebi üzerine bu kez dövizle ihale edildiğini duyuran iki yazıma çok sayıda okur mesajı geldi. Adının saklı kalmasını isteyen bir mühendis okurum, konunun farklı bir boyutunu aktarıyor. Projenin 2018 Ağustos’undaki kur şoku dolayısıyla büyük zarara girdiğini, Rönesans şirketinin mağdur olduğunu savunarak şöyle sürdürüyor:

“En  baştan yabancı kur ile yapılmamış olan ihale mecburen tasfiyeye gitmiş, yapılan birçok harcama, yabancı taşeronlara verilen ödemeler işveren BOTAŞ’tan tahsil edilememiştir. Tasfiye olduktan sonra yarım kalan imalatlar, yabancı taşeronlar ile bundan sonra yaşanacak hukuki uyuşmazlıklarla zarar daha da büyüyecektir.”

Geçen yazımdaki soruya atfen, şirketin TL ile yapılan ilk ihaledeki zararı gidermek  amacıyla dövizli açılan ihaleye projeyi bilen ekiple girmesinde sakınca olmadığını düşünen  okurum, mektubunu şu ilginç ifadelerle bitiriyor:

“Bu kadar teknik bir ihaleye katılım kriterleri önemlidir. Esas bundan sonra, Kalyon, Kolin neler yapacak, projeye bu kadar hakim olan bir ekibin verdiği fiyattan %10 düşük teklif veren ikiliye kimbilir ne kolaylıklar sağlanacak, izlemek lazım.”

Bu projenin enerji arzı, güvenliği, doğalgaz rezervleri açısından önemi büyük. İlkinde Avrupa Yatırım Bankası finansmanı sözkonusuyken ön yeterlik usulüyle gerçekleştirilen ihalenin bu kez pazarlık usulüyle yapılması bize ne anlatıyor acaba? Diğer yandan tasfiye sırasında projenin hangi aşamada olduğu ve iki yeni şirketin hangi koşullarla bu kamu yatırımını üstleneceği konusunda da kamuoyu aydınlatılmalı.