Bir taraftan ABD’de 2020’de yapılacak başkanlık seçimlerinde demokratları temsil etmek isteyen 12 aday adayını dinliyor, diğer taraftan yazımı kaleme alıyordum.

Adaylar, ABD’nin “sağlık sistemi”, “eğitim sistemi”, “bireysel silahlanma”, “uyuşturucu ile mücadele”, “gelir eşitsizliği”, “göç sorunu” ve “Kürtaj” gibi onlarca sorununu nasıl çözeceklerini anlatıyorlardı.

Birden “Turkey” sözcüğünü duydum.

TSK’nın YPG/PYD terör örgütüne karşı yürüttüğü “Barış Pınarı Harekâtı” da ABD’nin iç sorunuymuş gibi demokrat aday adaylarına sorulmuştu.

Mealen “Türkiye ile müttefiklik ilişkisi içinde temasa geçip operasyonu durdurmasını sağlardım” diyen iki aday adayı hariç, hepsi adeta Türkiye’yi asıp kesiyordu. Büyük ihtimalle 2020’de demokratların adayı olacak (Barack Obama’nın Başkan Yardımcısı) Joe Biden da bunu yapan 10 aday arasında yer alıyordu.

Trump’ın Türkiye’ye, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’a gereğinden fazla müsamaha gösterdiğini savunup, iktidarda olsalar neler yapacaklarını anlatıyorlardı.

Aman Allahım!

Dediklerinin yarısını yapabilseler, şu anda ABD ile Türkiye savaşıyor olabilirdi.

“Neyse ki değiller” diyeceğim ama başkanlık onlarda olmasa da Amerikan Kongresi’nde çok etkili olduklarını unutmamak lazım.

Barış Pınarı Harektı konusunda, bir şekilde, Cumhuriyetçileri yanlarına almayı başarmışlar ve Donald Trump’ı çok fena sıkıştırıyorlar.

Trump’ın, iktidar ve muhalefetten Kongre üyelerinin ABD tarihinde nadir gösterdiği bir “ortak muhalefet” ile karşı karşıya kaldığını söyleyebilirim.

Yaklaşık beş hafta tatil yapan Kongre geçen Salı günü yeniden çalışmalarına başladı ve Trump’ın Kongre’siz günleri sona erdi.

Trump’ın Türkiye’ye uygulamak üzere açıkladığı yaptırımları yetersiz bulan Kongre üyelerinin ilk işi tatilde hazırladıkları anlaşılan iki ayrı “partisiz” (Cumhuriyetçi ve Demokrat senatörlerin ortak hazırladığı) yaptırım metnini tartışmaya açmak oldu.

KONTROL KONGRENİN ELİNE GEÇEBİLİR

Geçmişte Türkiye ile ABD arasındaki diplomatik sorunların çoğu, Beyaz Saray (yönetim) ile Ankara (hükümet) arasında yaşanıyordu. Kongre genelde arabulucu rolü oynuyordu ve çözüme de iki ülke yönetimleri arasında varılıyordu.

Bu durum ilk kez Kıbrıs Barış Harekâtı sırasında değişti ve Türkiye’ye yönelik Amerikan yaptırımların kaynağı ABD Kongresi oldu.

Barış Pınarı Harekâtı konusunda Trump’a karşı olan senato üyelerinin sayısının oldukça yüksek olduğunu günlük haberlerden dahi görebilirsiniz. Türkiye konusunda kontrol günbegün Beyaz Saray’dan Kongre’ye geçiyor ve son yarım yüzyılda Amerikan Kongresi’nin Türkiye’ye karşı harekete geçtiği, ABD Başkanını Türkiye’ye karşı yaptırımlar uygulamaya zorladığı (Kıbrıs Barış Harekât’ndan sonraki) ikinci gelişme Suriye üzerinden yaşanabilir.

KONGRE’Yİ İKNA ETMEK BEYAZ SARAY’I İKNA ETMEKTEN ZOR

Amerikan hükümeti ve Başkan ile doğrudan diplomatik kanallardan ya da arka kapı diplomasisi ile orta yol bulmak mümkün olabiliyor.

Zira Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Trump ile doğrudan görüşme imkanını bugüne dek çok etkili bir şekilde kullandı. Trump da (zaman zaman yaptığı tutarsız açıklamaları saymazsak) o görüşmelerden sonra Erdoğan ve Türkiye’nin önünü açma yanlısı oldu. Bütün eleştirilere rağmen, Kongre üyelerinin, eleşirenlerin ve YPG’nin istediğini yapmadı ve dün bir kez daha “Kürtler melek değil”, “Rusya onları korur” gibi cümleler kurdu.

Aynı şeyi Kongre’yi etkileme konusunda söyleyemem. Kongre üyelerini etkilemek çok ciddi bir lobi faaliyeti gerektiriyor ve öyle anlaşılıyor ki Türkiye Washington’da o lobiye sahip değil. Türkiye’nin Washington’daki diplomatik kanalları da uzun zamandan beri “postacı” rolünün ötesine geçemiyor.

Amerikan Başkanının Kongre’den gelecek yaptırım kararlarını bir kez veto etme hakkı var ama 100 kongre üyesinden 67’si yeniden onaylarsa Trump’ın vetosunun bir anlamı kalmıyor ve ne yazık ki kiminle konuştuysam, “partisiz” yaptırım taslaklarının Başkan Trump’ın vetosunu etkisiz kılacak kadar senatör  tarafından desteklendiği görüşünü dile getirdi.

Washington’da yaşananlar, sadece Türkiye ile ilişkiler açısından nadir yaşanan şeyler değil. ABD yönetim sistemi açısından da nadir gelişmeler oluyor.

Yaklaşık 300 yıldır Amerikalıların övündüğü “denge ve denetleme” sistemi, bir kez daha Türkiye’nin terör örgütüne karşı operasyonu üzerinden test ediliyor.

KÖTÜ SENARYO: TRUMP’IN KONGRE’NİN SAFINA GEÇMESİ

Başkan Yardımcısı Mike Pence’i Türkiye’ye göndermesi, Trump’ın Kongre’nin hamlesini boşa çıkarma çabasının bir sonucu gibi görünüyor.

Ancak, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Pence’le görüşmeyi reddetmesi, Trump’ı kongre karşısında daha da zor durumda bırakabilir. Şu ana dek yaptıklarından yola çıkarsak Trump’ın Kongre safına geçmesi, düşük bir ihtimal gibi görünse de sıkışmış bir siyasetçinin her an her şeyi yapabileceğini unutmamak lazım.

Peki Trump’ın, Kongre’nin safına geçmesi ne anlama gelir?

Tabii ki Washington’dan daha etkili Türkiye karşıtı adımlar gelmesine neden olabilir.

Suriye konusunda askeri alanda üstünlük sağlayan Ankara’nın diplomatik satrancı Beyaz Saray ile Kongre arasındaki dengeyi de gözeterek oynaması, diplomatik alanda da üstünlük getirecektir.