Siyasetin gündemi hala İstanbul seçimleri.
YSK gelecek Cuma gününe kadar kararını açıklamayı planlıyor.
TBMM bile memleketin bu kadar sorunu varken, kapılarını kapatmış İstanbul kararını bekliyor. Anlaşılır gibi değil.
Herkes “YSK’nın kararı ne olur” diye soruyor.
Seçimin iptal edileceğine inananlar muhalefet tabanında dahi var.
Genelde “Cuma’ya kalır, piyasaların kapanmasını beklerlerse bu seçimi iptal edeceklerinin işaretidir” yorumunu yapıyorlar.
Ben, YSK’nın geçmiş içtihatlarına, 31 Mart seçimlerinde ortaya koyduğu kararlara ve AK Parti’nin itirazlarına bakınca, eğer oy kullandığı somut delillerle kanıtlanan kısıtlı seçmenlerin sayısı 13 bin 729’u geçmezse itirazın reddedileceği görüşündeyim. Çünkü seçim kütükleri ve sandık kurullarıyla ilgili itirazlara konu olan durumların, tamamen YSK’yı bağladığını, seçmenin usulüne göre sandığa yansımış iradesinin bu yüzden hiçe sayılmayacağını biliyorum.
Bunu 2016 referandumunda mühürsüz oy meselesinde de 31 Mart seçimlerinden sonra İYİ Parti’nin Bursa/Mustafakemalpaşa’da yaptığı itirazda da YSK’nın verdiği kararlarda net bir şekilde gördük.
Oy kullanan kısıtlı seçmenler konusunda da AK Parti’nin beklediği düzeyde bir sayı bulunamadığı anlaşılıyor.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın YSK’nın kararını kabul edeceklerini söylemesi, YSK üzerindeki siyasi baskıyı büyük ölçüde azalttı. YSK heyeti, Erdoğan’ın bu sözlerinin ardından daha aşağıdan gelen diğer bütün baskıları, lobi faaliyetlerini rahatlıkla aşabilir ve alacağı kararın AK Parti’nin hoşuna gidip gitmeyeceğine bakmadan içtihatları doğrultusunda hareket edebilir.

“İZLEYECEĞİZ, TAKİP EDECEĞİZ”

Cumhur İttifakı’nın İstanbul Büyükşehir adayı Binali Yıldırım’ın dün yaptığı açıklamadan da AK Parti’de de “iptal” beklentisinin düştüğü sonucunu çıkardım. Yıldırım şöyle diyordu:
“Ben kaybedilmiş bir seçimi, kazanmak için uğraşacak bir insan değilim. Bu makamların daha fazlasını gördüm daha fazlasında sorumluluk aldım. Benim hassasiyetim, bizlere verilen oyların yerli yerine gidip gitmediğinden emin olmak. Bunun için çaba gösterdik.”
Yıldırım’a yakın bir kaynağıma bu cümleyi sorunca “Devamında, neden işin peşini bırakmadıklarını anlatıyor. Bu da o sözlerinden ‘pes etti’ sonucunu çıkaramayacağını gösterir” karşılığını verdi.
Ancak Yıldırım sözlerini şöyle bağlamıştı:
“Seçimler geride kaldı. Bundan sonra şehrin güzelliği için İstanbul’un marka değerinin yükselmesi için daha yaşanılır bir şehir haline getirilmesi için yapılacak çalışmaları izleyeceğiz, takip edeceğiz. Konumumuz ne olursa olsun elimizden gelen katkıyı sağlayacağız.”
Sanırım hala umudu olan biri “izlemekten, takip etmekten” söz etmezdi.

KABİNE REVİZYONU GELEBİLİR

YSK, cuma gününe dek İstanbul kararını açıklarsa ve iptal kararı vermezse Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Kızılcahamam’da sinyalini verdiği “değişim” rüzgarıyla karşılaşabiliriz. Hem kabinede, hem parti yönetiminde değişime gidilebilir. İstanbul seçimleri yenilenmezse, Binali Yıldırım Başkan Yardımcısı olarak yeniden Erdoğan’ın kabinesine dönebilir, kabinedeki bazı önemli bakanlıklara başka isimler getirilebilir.
Parti tabanındaki hareketlilik, muhalif isimlerin ortaya çıkması şimdilik dikkate alınmıyor, hatta tepki çekiyor gibi görünse de değişim rüzgarı tabandaki yakınmaların ve eleştirilerin de ortadan kaldırılmasını hedefleyecek.
İstanbul seçimleri iptal edilmezse, Erdoğan’ın kullandığı Konsolidasyon dili de son bulabilir, yeni dönemde “Türkiye İttifakı” daha ılımlı bir söylemle ciddi bir şekilde konuşulmaya başlanabilir.
Peki İstanbul’da seçimler İptal edilirse ne olur?
Bu soruya yanıt vermek için “CHP yeniden seçime gider mi?”, “Binali Yıldırım aday olur mu”, “Vatandaşların seçimlere olan inancı nasıl etkilenir”, “Zaten sıkıntı yaşanan ekonomi ne hale gelir” gibi çok soruyu alt alta yazıp yanıtlarına bakmak lazım.