İlk kez Danimarka’da duymuştum.
Kopenhag’ı gezerken bize rehberlik eden arkadaşım, kentin elektrik ihtiyacını karşılayan çöp santraline dışarıdan çöp ithal edildiğini söylemişti.
Kötü bir espri mi gerçek mi emin olamamış, inanmış gibi başımı sallamıştım.
Sonradan araştırdım. Danimarka yenilenebilir enerji konusunda çok ilerlemiş. Çöplerinin yüzde 65’ini geri dönüştürüyormuş. Geri kalan çöplerle de ısı ve elektrik enerjisi üretiyormuş. Zaman zaman da enerji santralinin ihtiyacı için çöp ithal ediyormuş.
Danimarka nüfusu ile Ankara kadar bir ülke olsa da insan ister istemez “biz niye böyle şeyler yapamıyoruz” diye soruyor.
Sevgili Erdoğan Süzer dünkü SÖZCÜ’de ilginç bir haber aktarmıştı.
Okurken gerçekten şok oldum.
Türkiye’nin çöp ithalatında patlama yaşanıyormuş.
Habere göre Çin ithal çöpe sınırlama getirince, bizim uyanık firmalar çöp ithalatına başlamış.
2016’da aylık 4 bin ton olan ithal plastik miktarı, 2018’de 33 bin tonu, 2019’da 49 bin tonu aşmış.
Üstelik bu çöpün yüzde 60’ına yakını dönüştürülemiyor, hatta zehirli ve tehlikeli atıklar içeriyormuş.
Bir taraftan plastik çöple mücadele için poşetleri paralı hale getiriyoruz, diğer taraftan plastik çöp ithalatını zirveye çıkarıyoruz.
Bu size de garip gelmiyor mu?
Denizlere, kıyılara, meralara, ormanlara saçtığımız çöpler yetmiyormuş gibi bir de elin çöpünü getirip doğaya bırakıyorlarsa vay halimize.
Yoksa, karkas et, mercimek, hatta patates ithalatının dahi kanıksandığı bir ülkede çöp ithalatının artırılmasını garipseyerek hata mı ediyorum?

Metin Külünk kime seslendi?




Türkiye ile ABD’nin Suriye’de güvenli bölge kurmak için bir harekat merkezi oluşturma kararı alması yılın diplomatik başarısı gibi takdim ediliyor.
Bir taraftan anti emperyalist bir Amerikan karşıtlığı sergileniyor, diğer taraftan ABD askerlerinin Şanlıurfa’da harekat merkezi için keşif yapması alkışlanıyor.
O askerleri Şanlıurfa’ya getiren araçların fotoğrafı dün medyaya yansıdı.
Size neyi hatırlattı bilmiyorum ama bana 2003 yılında Irak’a karşı Türkiye’de Kuzey Cephesi açmak isteyen ABD ordusunun aynı bölgedeki keşif gezilerini çağrıştırdı.
2003’teki fotoğraflar AK Parti’nin çok tepkisini çekmiş olacak ki 1 Mart 2003 günü Türkiye’de bir Kuzey Cephesi’ne vize verecek tezkere, TBMM’den geçmemişti.
AK Partili Metin Külünk’ün 12 Ağustos akşamı Twitter’da paylaştığı şu mesaja bakarsanız, 2019’da verilen fotoğraflar da AK Parti’de pek olumlu karşılanmamış:
“Hadi ABD’nin, Sn. CB’mızın kararlılığı karşısında, PKK’yı koruma refleksiyle alelacele OYALAMA MERKEZİ kurma telaşını anladık, peki bu içerdeki neyin telaşı? Neyin hesabı? Neyin Planı? Ve Neyin pazarlığı? Herkes, her şeyin farkında ama her şeyin!!! Dikkatle izliyoruz.”
AK Parti’yi ve Metin Külünk’ü biraz biliyorsam, Külünk’ün bu düşüncesinde yalnız olmadığından eminim.
Külünk’ün de dediği gibi: Dikkatle izliyoruz.

Küfrü hak ettim Can Baba!


12 Ağustos günü büyük şair Can Yücel’in ölüm yıldönümüydü.
Ben de o gün yazımda Can Dündar’a ait bir bayram yazısını, Can Yücel şiiri gibi paylaştım.
“Canları karıştırdım” diye geçiştirilecek, “iki saat araştırdım, 4 sanal antolojiye baktım, hatta tam emin olamadığım için ‘şiir yazana değil ihtiyacı olana aittir’ gibi bir kaçış cümlesi ekledim” diye savunulabilecek bir hata değil.
Siyaset bilimci Dr. Ali Haydar Fırat, dün ölüm yıldönümü diye sosyal medya hesabında Can Yücel’e atfen “bu memleketin jeopolitik konumu küfürsüz yaşamaya uygun değil” cümlesini paylaşmıştı.
Yaşasaydı, arar önce “küfrü hak ettim Can Baba” der, sonra özür dilerdim.
Bu vesileyle sizlerden de özür diliyorum.