Ne zaman Kars’a yolculuk tasarlasam, çocukluğuma yolculuk ederim aynı zamanda.
O günler, Gorki’nin muhteşem tasviriyle “iyilik sever bir perinin ustaca anlattığı acımasız bir masal” gibi düşer aklıma.
Önce, soğuk ve uzun gecelerde, fırtınanın sinir bozucu ıslığıyla tipiye direnen ince uzun kavak ağaçlarının kuru dallarından gelen sesler kulağımda çınlar. Gözlerimi kapadığımda karınlarını doyurmak için köye inmek zorunda kalan aç kurtların ulumalarını ve dışarıdaki Karabaşın havlamalarını duyarım. O karanlık gecelerde ne çok dua etmişimdir, sabah uyandığımda Karabaşı canlı görebilmek için.
Benim büyüdüğüm köylerde kapılar içeri doğru açılırdı hep. Yatmadan önce büyükçe bir leğen ile kürek konulurdu içeri. Açacağınız kapının, gece boyunca tamamen karla kapanmış olması işten bile değildir çünkü.

★★★

Fırtına dindikten, ayaz geçtikten sonra ortaya çıkan dingin günleri de unutamam. Yer beyaz, gök mavi, rüzgar tamamen durmuş, çatılar güneşte ayna gibi parlamış, yürüyüş yolları açılmış, kar üzerindeki ayak izleri çoğalmıştır.
O dingin günlerde donan derenin üzerinde kızak kaymak, buzda aşık atmak, biz çocuklar için o fırtınalı gecelere dayanmamız karşılığındaki “cesaret ödülü”dür sanki.
Hala aşıklarını saklayan, “eneke”si efsane olan var mı aranızda?
Bazılarınız “aşık nedir, eneke nedir” diyebilir.
Şöyle arz edeyim:
Aşık, koyunların eklem kemiğidir. Gazoz kapaklarının, yassı ya da yuvarlak taşların yanında en değerli oyuncağıdır köy çocuklarının.
Eneke ise lider aşıktır. Diğerlerine göre iridir. Ortası kurşunla ya da macunla doldurularak ağırlaştırılmıştır. Hatta bazen boyanmıştır.
Mavi bir ayna gibi ayaklarımızın altına serilen buzun üzerinde döne döne ilerler ve çarptığında çemberin merkezindeki aşıkları dışarı çıkarıp, merkezde kalır. Enekesi iyi olan çocuk, oyunda en iyidir.
Bir oyunda en büyük felaket enekeyi kaybetmektir.
Enekeyi kaybeden oyunu da kaybeder.

★★★

Ben böyle içinden Kars ve geçmişteki “zor ama güzel” günler geçen hayallere dalmışken, “oyun”, “kazanmak”, “kaybetmek”, “eneke” sözcüklerinin çağrıştırdığı şey, beni uyandırdı.
Gazetecilik alışkanlığından olsa gerek güncele ve gündeme döndüm ister istemez.
Aşık oyununu dış politikadaki oyunlara benzettim.
Zaten, Suriye’de, Doğu Akdeniz’de, terörle mücadelede oynanan büyük oyunu unutmak ne mümkün.
Haritada İncirlik’e bir pergel koyup, çapı 1000 kilometreye denk gelen bir çember çizdim. Bütün kriz merkezleri aşıklar gibi o çemberin içinde kalmıştı. O çember, gerçekte “ateş çemberi” olabilir ama en az bizim çocukken üzerinde aşık oynadığımız buz kadar da kaygan.
Bu oyunu kazanmak için, iriliği ve ağırlığı hissedilen bir enekeye ihtiyacımız var.
Sizce nedir o eneke?



(Ekteki Çizim: Buket Aslantepe)