2019’un ilk günleriydi. Seçmen listeleri asılmıştı. Muhalefet partileri, listeler üzerinde çalışıp, bazı mahallelerde oturmadığı halde o mahallelerde seçmen görünen binlerce insan tespit etmişti.
Örneğin, CHP Üsküdar teşkilatı, AK Partili Üsküdar Belediye Meclis üyesi Süleyman Gedikoğlu’nun 120 metrekarelik evinde tam 40 seçmenin kayıtlı olduğunu tespit etmişti. Konu medyanın gündemine gelince Gedikoğlu kendisini şöyle savundu: “Akrabalarım spor salonlarından yararlanmak için adreslerini bizim eve taşıdılar.”
Gedikoğlu, Üsküdar’daki örneklerden sadece biriydi. CHP’nin tespit ettiği usulsüz seçmen sayısı 7 bini aşarken, hükümete yakın vakıfların işlettiği kız yurtlarında kayıtlı erkek seçmenler dahi ortaya çıkıyordu.
Benzer iddialar başka ilçelerden de geliyordu. Muhalefet partileri konuyu hem kamuoyu gündemine getiriyor, hem YSK’ya taşıyordu.
İddialara ilk yanıt 17 Ocak günü YSK’daki AK Parti temsilcisi Recep Özel’den gelmişti:
“CHP’nin özellikle ‘hayali seçmen’ gibi ifadeleri, her seçim öncesi klasiklerinden. Şunu iddia edebiliriz ki Türkiye’de seçmen kütükleri dünyanın en güvenli seçmen kütüğüdür. Ne mükerrer seçmen ne hayali seçmen vardır.”
22 Ocak’ta iddialara yanıt veren YSK Başkanı Sadi Güven ise “Mükerrer, sahte ve hayali seçmen yoktur” diyordu.
23 Ocak günü açıklama yapan CHP’nin YSK’daki temsilcisi Hadimi Yakupoğlu ise “Ahırda kayıtlı 20 seçmen, metruk bir binada kayıtlı 30 seçmen” gibi itirazları YSK’ya bildirdiklerini anımsatıp, YSK’nın bir çok başvurularını reddetmesinden yakınıyordu.
AK Parti’nin, özellikle de seçimin en büyük kaybedeni olan Genel Başkan Yardımcısı Ali İhsan Yavuz’un Büyükçekmece ile ilgili “seçmen taşıma” iddialarını izlerken, o günleri hatırlamamak mümkün mü?
Bakın zaten Ocak 2019’da sadece Halk TV ya da Fox TV muhabirlerinin hayali seçmen aradığı o adreslerde bir haftadır hükümete yakın medya kuruluşlarının muhabirleri dolaşıyor. Ocak 2019’da iddialarla ilgilenmeyen emniyet teşkilatımız, bugün onlarca polisi göndermiş kapı önlerinde “burada mı oturuyorsunuz” sorularını yönelterek insanları tedirgin ediyor.
Ortaya çıkan durum, seçimden önce başka, seçimden sonra başka tavır koyanları komik duruma düşürüyor ama demokrasimiz açısından komik değil trajikomik bir manzara yaratıyor.
Keşke daha fazla komik duruma düşmeseler!

İmamoğlu medya patronlarını tehdit mi etti?


Ekrem İmamoğlu, medya patronlarına seslenirken “Yoksa gün gelir isimlerini anmaktan bile vazgeçerim. Saygı duyduğum için bunu söylemek zorundayım. Bizi daha fazla dünyaya rezil etmeyin” demişti.
AK Parti’li Ömer Çelik’in o sözlere tepkisi “Bugün CHP’nin İstanbul adayı maalesef vahim bir işe imza atarak, medya gruplarının sahiplerini, ailelerini de zikrederek tehdit etmiştir. Bu çiğlikten geri dönülmesi ve ailelerden özür dilemesi gerekiyor” oldu.
Çelik’in açıklamasını okuyunca gözlerim yaşardı. Medyayı tek sesli bir hale getirene dek (Doğan Grubu’nda çalışırken bir kısmına bizzat tanık olduğum) medya patronlarına, gazetecilere yapılan baskıları çabuk unutmuş. Hürriyet Gazetesi’ni basıp camları kapıları indiren kalabalığa önderlik eden parti görevlisinin daha sonra bakan yardımcısı atandığını da anımsamıyor galiba. Kürsülerden hedef gösterilen gazeteciler, kapanan gazete ve TV kanalları, sırf görüşlerinden dolayı işsiz bırakılan gazeteciler konusuna girmeye gerek dahi görmüyorum.
İmamoğlu’nun karşılaştığı çağdışı sansüre tepkisini anlıyor, patronları hedef almasını (tehdit olarak görmesem de) doğru bulmuyorum. AK Parti yaparken eleştirilen bir davranışı kendisi de yapmamalı, iki yanlışın bir doğru etmediğini aklından çıkarmamalıydı.
Ancak İmamoğlu’nu bu konuda eleştirmek, bugün ortada olan acınası medya fotoğrafını yaratanlara düşmez diye düşünüyorum.

Gül hayret ediyor mudur?


Yaşananları izlerken aklıma Abdullah Gül’ün o ünlü “İnsan bazen gerçekten hayret ediyor” tweet’i geliyor ve merak ediyorum, eski yol arkadaşlarının yaptıkları konusunda Abdullah Gül ne düşünüyor?