Elimde telefon, ekrandaki Behzat Ç. tanıtımına bakıyordum. Ekranın üst tarafında “pop up” denilen bildirimlerden biri göründü. SÖZCÜ’nün mobil uygulamasından gelmişti.
“Merkez Bankası Başkanı Murat Çetinkaya görevden alındı” haberinin bildirimiydi. O anda tanıtımını izlediğim Behzat Ç.’nin ünlü repliği “seviyorum merkez” çağrıştırmış olsa gerek, içimden “kovuldunuz merkez” dedim.
Merkez Bankası Başkanı Murat Çetinkaya ile hükümet arasında görüş ayrılığı olduğunu biliyordum ama görevden alma aşamasına geldiğini fark etmemiştim.
Anladığım kadarıyla, Çetinkaya son bir ayda yoğun bir şekilde “Enflasyon düşme eğiliminde, döviz kuru düşüşte, faizleri indirin ya da istifa edin” gibi bir taleple karşılaşmış, buna karşın ne faizi indirmiş ne istifa etmiş. Haliyle de görevden alınmış.
“GEREĞİNİ YAPMADI”
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Marmara Bölgesi milletvekilleriyle buluşmasında konuyla ilgili milletvekillerinden hiçbir soru gelmediği halde sözü Çetinkaya’nın görevden alınmasına getirmiş.
Toplantıya katılanlardan öğrendiğim kadarıyla, önce Çetinkaya ile faizler konusu başta olmak üzere, ekonomi alanında farklı kulvarlarda olduklarını ifade edip, “(Faiz düşerse enflasyon da düşer) dememize rağmen gerekeni yapmadı, biz de gerekeni yaptık” mealinde konuşmuş.
Merkez Bankası’nın bağımsızlığı, 2001’deki ekonomik krizden sonra ekonomide yapılmış en önemli reformdu. Finans çevrelerinin, uluslararası piyasaların ve yabancı yatırımcıların en çok önem verdiği reformların başında geliyordu.
Durmuş Yılmaz, Erdem Başçı ve Murat Çetinkaya aslında hep Erdoğan tarafından “aynı kulvarda” oldukları için seçilmişlerdi. Ancak ekonominin kuralları, rakamlar, istatistikler bu başkanlar ile Erdoğan hükümetlerinin kulvarlarını ayırmıştı hep.
Çetinkaya’nın yerine gelen Murat Uysal mevcut verilere rağmen faizleri düşürür mü bilinmez ama Merkez Bankası’nın bağımsızlığını korumak ile hükümet ile aynı kulvarda kalmak arasında büyük bir çelişki yaşayacağı kesin.
Bir gerçek de şu ki görevde uzun kalabilmesi hükümetin ekonomi kulvarında kalmasına bağlı.
Kulvarda kal Merkez.
Yoksa kovulursun!

Balda Türkiye standardı önemli


Arıcılık ve bal ile ilgim, Kars’tan ve ODTÜ’den kaynaklanıyor. Sadece Türkiye’nin değil dünyanın en iyi çiçek balları Anadolu’da üretiliyor. Kars balını methetmeme gerek yok zaten. ODTÜ’de öğrenciyken biyoloji bölümünden Prof. Aykut Kence, Türkiye’deki bal arılarının genetik özellikleri üzerine çalışıyordu ve o yıllarda Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde terör sorunu nedeniyle arı örnekleri toplamak zordu. Ben gönüllü olmuştum ve bu sayede bal arılarının sonsuz evrenine giriş yapmıştım. Güneşi pusula gibi kullanmaları, bir çeşit kanat dansı ile iletişim kurmaları, Feromon denilen uzun zincirli kimyasal bileşik sayesinde kilometrelerce uzaklaşıp, dönüşte kendi kovanlarını bulmaları bile mucize gibiydi. O arılardan soframıza ulaşan balın kıymetini bilmek, fabrika gibi ortamlarda üretilen sahte ballardan ayırt edebilmek lazım. Bu da ancak bir standardın tespit edilmesiyle mümkün.
26-29 Haziran günlerinde Fransa’da Uluslararası Standart Örgütü ISO’nun bir toplantısı vardı ve burada “Arı Ürünleri Komitesi”nde Türkiye’de üretilen balların geleceğini etkileyecek önemli tartışmalar yaşandı.
Türkiye, dünya bal üretiminin yüzde 6’sını gerçekleştiriyor.
Çin, adeta fabrikasyon balları ve arı ürünlerinin özelliklerini, ISO standardı haline getirip bütün dünyada bal pazarını ele geçirmek istiyor.
Türk Standartları Enstitüsü (TSE) bu girişimin farkına varmış ve Çin’in adımını boşa çıkarmak için yoğun bir çaba sarf ediyor. ISO standardının Türkiye’nin bal standardının altına düşmemesi için uğraşıyor.
Bu bilgileri ISO’daki komitede TSE’yi temsilen başkan yardımcısı olan Prof. Nevzat Artık’ın Bereket TV’deki programda söylediklerinden öğrendim.
Konu çok teknik görünebilir ama Türkiye’nin dünya arıcılık pazarındaki yeri, arıcılıkla geçinen çiftçilerimiz ve sağlıklı/doğal bal ve arı ürünleri tüketmek isteyen vatandaşlar için çok önemli. TSE’nin bu konudaki mücadelesine tam destek vermek lazım.