Bizim “Karslılar” isimli Whatsapp grubumuzda dün sevgili Ural Aküzüm şu mesajı paylaştı:

“... 2. Dünya savaşına Türkiye girip girmemekte tereddüt ediyor. 

Fakat, Almanya kuzey sınırımıza yaklaşmış ülkede seferberlik ilan edilmiş. Kars’ta yaşayan gariban ve askerden sonra tüberküloz olup tam şifa bulamadığı için çok zayıf ve cılız kalan 35-37 yaşındaki Meherrem’e seferberlik görev celbi çıkmış. 

Seferberlik Celbini postacı Ferzender emi, Kars şehirler arası otobüslerinin kalktığı garaj mevkiinin arkasında bulunan kahvede oturan Meherrem’in eline verdiğinde açıp okuyan Meherrem, bu halimle nasıl savaşırım, çoluk çocuk ne olur endişesiyle?. 

Şu cümleleri sarf eder!

- Ay İsmet Bey, ele indiden bele (öyle şimdiden) Allah belanı verip ki Meherrem’in umuduna galıpsan.”

Volkan Aydemir imzasını taşıyan mesajdaki bu “fıkra gibi olay”, yazmak istediğim konuyu çok iyi özetlediği için burada sizinle de paylaşmak istedim.

★★★

Bir köşe yazısı üzerinden başlayan ve (tamamen yakın ekibinin kriz yönetmedeki beceriksizliğinden) Kemal Kılıçdaroğlu’nun hedef tahtasına konulmasıyla sonuçlanan süreci, bundan daha iyi özetleyemezdik.

Zira hem bozulan ekonomik istikrarı, zamları, yeni konulan vergileri, hayat pahalılığını, işsizlikteki durumu, Tank-Palet fabrikasının özelleştirilmesi gibi idarenin tartışılan eylemlerini, dış politikada yaşanan olumsuzlukları savunmakta zorlanan iktidar, hem yerel seçimlerden sonra CHP’de liderlik umudu azalan parti içi muhalefet, mal bulmuş Mağribi gibi bu olaya sarıldı.

Fıkradaki Meherrem’in ülkeyi yönetenlere dediği gibi, memlekette bu kadar sorun varken iktidar ve CHP içi muhalefetin umudu, kaynağı belirsiz bir üfürme habere ve o haber üzerinden estirilen fırtınaya kaldıysa vay halimize!

★★★

Kılıçdaroğlu, 21 Kasım 2019 günü Fox TV’de olayın doğru olduğunu ima etmeseydi bu iş bu kadar büyümeyecekti. İddia “yalan”, haber de “bir gazetecinin büyük hatası” olarak kalacaktı. Kılıçdaroğlu, “Benim partimde lider olmak isteyen Saray’a değil, parti tabanına, millete gider” deyip geçiştirebileceği bir iddiayı, “doğrudur”, “isim veremem” gibi sözlerle ete kemiğe büründürdü. Böylece hem Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ile rakibi Muharrem İnce’ye güzel bir gol pası attı, hem de aynı gün Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar’ın kendisine attığı gol pasını heba etti.

Zira Akar’ın TBMM’deki açıklamaları sayesinde Arifiye’deki Tank Palet Fabrikası’yla ilgili detayları artık bütün çıplaklığıyla bilir hale geldik:

Milli Tank Projesi, siyasi bir kararla zorlu rakiplerle rekabet etmeksizin, ihalesiz bir şekilde BMC’ye verilmişti. Şirketin patronu “ekonomik durumum uygun değil, projeyi tek başıma yapamam” deyince de Katar sermayesi şirkete ortak edilmişti. Katar sermayesi yetmemiş olacak ki devletimiz elindeki hazır, çalışan bir tank fabrikasını da 25 yıllığına o şirkete devretmiş oldu. Hem de üretilecek tankları satın alma garantisiyle...

Ne güzel iş değil mi?

Bugün biz Tank Palet Fabrikası’nın bu tartışmalı durumunun hukuk devleti ilkeleriyle ne kadar bağdaşacağını değil, gazetecilere uyduruk bir iddiayı üfleyen o kuşu ve CHP’yi tartışıyoruz.

Millete “kuşa bak, Tank Palet’i unut” diyoruz.



Bir arkadaşımdan çok üzücü bir mesaj aldım. Maalesef, 4. evresinde olduğu kanser belası yüzünden katlanılmayacak ağrılar çekiyormuş ve o ağrıları sadece Fentalyn içeren bir ilaç dindiriyormuş. Ancak Sağlık Bakanlığı kırmızı reçeteli o ilaca günlük en fazla 4 doz kullanım sınırı koymuş. Her doz iki saat işe yaradığından, günün sadece 8 saati ağrısız geçiyormuş. Arkadaşımın “Benim gibi kanser hastaları yaşamlarının son deminde bir de ağrılar içinde mi yaşamalı” sorusunu okuyunca o acıları içimde hissettim. Sayın Fahrettin Koca’ya çağrı yapmak istedim: Sayın Bakan, suistimallerle mücadele etmenin yolu, hastalara acı çektirmek olmamalı. Biraz vicdanlı olun, çözün bu sorunu!