“Biz herkesin birbirini tanıdığı küçük bir ilçede yaşardık. İki lise (6. sınıftan 11. sınıfa kadar olanlardan), iki ilkokul vardı.

Milli bayramlarda Cilavuz Köy Enstitüsü’nün kampüsünde eğitime devam eden Kazım Karabekir Öğretmen Lisesi’nin futbol sahasında toplanırdık.

Bizim ilkokul Atatürk İlkokulu’ydu. İlçenin aşağı tarafındaydı ve öğretmen lisesine iki kilometre uzaktaydı. Okulda toplanırdık. Önde bayrak, onun hemen arkasında Atatürk’ün resmini taşıyan arkadaşlarımız yürürdü. Kırmızı üniforması ile bando şefi onları takip ederdi. Şefin komutlarıyla bando takımı trompetlere vurmaya başlardı. Ritme uya uya, marş söyleye söyleye o iki kilometreyi yürümeye başlardık. Eskişehir’e İzmir’e Çanakkale’ye, Tınaztepe’ye belki hiç gitmemiştik ama isimlerini, önemlerini o marşlardan öğrenmiştik.

Ortada bir yol, sağda ve solda karşılıklı evler olan balık kılçığına benzer bir yerleşim yeridir ilçemiz. Haliyle o iki kilometreyi sağlı sollu evlerin ortasından yürüyerek geçerdik. Halk, geçişimizi yol kenarlarına dizilerek izler, zaman zaman alkış tutardı. Alkışlar arttıkça marşların ve trompetlerin sesi gürleşirdi. Herkes kortejde kendi çocuklarını görmeye çalışır birbirine gösterirdi.

Kendi evimizin önünden geçerken çaktırmadan bizi izlediklerini, hakkımızda konuştuklarını görüp, fark etmemiş gibi ‘ileri bakarak’ yürürdük.

Meydana biz aşağıdan, 100. Yıl Uygulama Okulu yukardan girerdi. Ortaokul ve liseye giden abiler, ablalar coşkuyla alkışlardı.

Düşünüyorum da o yolu uygun adım ile marş söyleyerek, o boyum kadar ritim davulunu çalarak yürümek hiç zor gelmezdi.

Şiirler okunurken, halk oyunları gösterileri yapılırken pür dikkat izler şarkıları can kulağı ile dinlerdik.

Bütün gün kurucu önderlerimizi yad eder o bayramın tadına varırdık. Ödülü, tören sonunda ‘kaza’ dediğimiz ilçe merkezine gidip çikolata almak ya da lokantada yemek olurdu.

Şimdi okullar kendi bahçelerine, salonlarına hapsolup kutlama yapıyorlar. Çocukların yaptığı gösterileri dansları eziyet gibi göstermeye çalışıyorlar. Milli Bayramların, birlikte yaşamın, kurucuların, ortak değerlerin yüceltildiği coşkulu günler olması dileğiyle..”

Bu mesajı sosyal medya platformlarından Instagram’da bulunan hesabımda (instagram.com/deniz_zeyrek) bir bayram günü paylaşmıştım.

Haydarpaşa’da çekilmiş bir Atatürk fotoğrafının altına yazdığım bu satırlar, size sıradan “geçmişe özlem” satırları gibi gelebilir.

Aktardığım atmosferin geçmişte kaldığını, masum çocukluk günlerimizi çok özlediğimi ben de yadsıyamam.

Ancak, “nerede o eski bayramlar” noktasında olmadığımı, asıl özlemimin, sadece dün gibi anımsadığım, anımsadıkça mutlu olduğum o neşeli günler değil, aynı zamanda o neşeli günlerin kaynağı olan Cumhuriyet bilincine dair olduğunu da söylemem gerekiyor.

AK Parti 2002’nin sonunda iktidar olduğunda Milli Eğitim Bakanlığı’na getirilen Hüseyin Çelik, 2004 yılından itibaren “çocuklar asker gibi yürütülüyor”, “bu tür uygulamalar 3. dünya ülkelerinde bile yok” gibi cümlelerle benzer kutlamalara son vermişti. Büyük destek de bulmuştu. Zira, “Askeri vesayetin sona ermesi için topyekun bir mücadelenin verildiği” söylenen o günlerde, TSK’nın komuta kademesi de duruşma salonlarında hizaya çekiliyordu.

“Ama o törenler...” diye başlayan cümleler kuranlar adeta linç ediliyordu.

Hikayenin sonunu hep birlikte yaşadık.

Bedeli ülke için çok ağır oldu ama neyse ki Cumhuriyet’in erdemleri ile Atatürk başta olmak üzere, kurucu önderlerimizin kıymetini daha iyi anladık. Onlara dört elle sarıldık.

Diğer taraftan iktidar mensupları, kraldan çok kralcı bürokratlar, rektörler, stadyumlardan, havaalanlarından, üniversitelerden kaldırdıkları Atatürk ismini, farkına varmadan gönüllerde daha derine kazıdılar.

Farkındaysanız, Anıtkabir’in ziyaretçi sayısı her geçen gün biraz daha artıyor.

Sözünü ettiğim günlerde “askeri vesayet” diyenler de bugünlerde siyasi geleceklerini askerin gölgesinde arıyor. Bir nevi vesayetinden kaçtıkları ordunun gölgesine sığınıyorlar.

Uzun lafın kısası, çok uzaktaki o küçük ve soğuk kasabada, çok uzun yıllar önce çocuk yüreklerimizi ısıtan o Cumhuriyet ruhu ile büyüyünce öğrendiğimiz demokrasi ve adalet arzusu, bugün bütün olumsuzluklara rağmen dimdik ayakta.

Umudumuz bundandır.

Cumhuriyet Bayramınız kutlu olsun!