İktidardaki Cumhur İttifakı’nın iki mimarından biri olmasından kaynaklansa gerek, MHP lideri Bahçeli uzun zamandır vatandaşın sorunlarından çok memleketin beka ve güvenlik meselelerine ilişkin konuşmalar yapıyordu.
TBMM’de dün sürpriz bir çıkış yaptı ve halkın maddi, manevi ve ruhsal zorluklarına dikkat çekti. Sonra da şunları şöyle dedi:
“Ağırlaşan problemlerin farkındayız. Hakların, sınırların ve yetkilerin açık ve net şekilde belirlendiği bir toplumsal sözleşmeye yani ruh sağlığı yasasına ihtiyaç olduğunu düşünüyoruz. Türkiye’de bu alanda bir boşluk hakimdir.”
Ardından bu yıl içinde ruh sağlığı yasasının TBMM’den çıkarılması temennisini dile getirdi ve o yasayla ilgili teklif hazırlayan yardımcısını tebrik etti.

“6 KİŞİDEN BİRİ HASTA”

Kastedilen MHP Genel Başkan Yardımcısı, psikolojik danışman ve rehberlik uzmanı bir siyasetçi olan Deniz Depboylu. 2 Mart 2018 günü TBMM’ye sunduğu teklifi okudum. Seçimler nedeniyle kadük kalan 24  maddelik teklif, sadece ruhsal problemlerle mücadeleye değil, önleyici tedbirlere de yoğunlaşmış. Detaylarını buraya sığdırabilmem zor. Ancak, Psikiyatri ve Psikoloji alanındaki uzmanların üzerinde büyük ölçüde mutabık kalabileceği titiz çalışılmış bir metin gibi görünüyor.
Konunun uzmanlarının içeriğine ilişkin açıklamalar yapması en doğrusu. Ben, teklifin genel gerekçelerine yansıyan kritik bazı tespitleri aktarmak istiyorum:
- Türkiye’de “tanı konabilecek durumdaki” ruhsal sorun yaşayan vatandaşların oranı yüzde 17,2. Bu da ülke nüfusunun 6’da biri demek.
- Depresyon şikayeti olan vatandaş sayısı 3 milyon 260 bin.
- İntihar oranları son 40 yılda yüzde 50 oranında arttı. 10 yılda 29 bin kişi intihar ederek yaşamına son verdi. Bunların yüzde 73’ü erkek. İntihar edenlerin yüzde 34.5’i 15-29 yaş arası yurttaşlar.
- 2014’te 8 milyon 179 bin kişi antidepresan almış. Bu rakamın 5 milyona yakını kadınlar. Son 5 yılda antidepresan kullanımı yüzde 56 artmış ve 12 milyon 158 bin kutuya çıkmış.
Depboylu bu rakamları uydurmamış. Dünya Sağlık Örgütü’nün, Sağlık Bakanlığı’nın ve Türkiye Ruh Sağlığı Profili çalışmasının verilerine dayandırmış.

“YOKSULDUK AMA MUTLUYDUK”

Bahçeli’nin böyle bir yasaya ihtiyaç duyulduğunu söylemeden önce “ağırlaşan problemlerin farkındayız” ifadesini kullanması, toplumdaki ruh hali ile ülkenin sosyo-ekonomik koşulları arasındaki bağ kurduğunu gösteriyor. En azından o bağı görmezden gelmediği anlaşılıyor. Eminim konunun uzmanları da kendisine hak vereceklerdir.
Peki, bu sorunların üzerine gidilmesi gerekirken, sürekli gerilimin pompalandığı, kutuplaşmanın körüklendiği, iktidarı desteklemeyen kesimlerde umutsuzluk ve tükenmişlik hissinin kalıcılaştırılmaya çalışıldığı mevcut siyasi atmosferimizin bunda hiç mi payı yok?
Ülkenin koşulları ile vatandaşın ruh durumu arasındaki bağı düşünürken aklıma 2011’deki genel seçimler öncesinde Sayın Bahçeli’nin fenomen olan şu sözleri geldi:
“(TV önüne dizilip çikolata reklamlarını izleyen çocuklar) aklından geçiriyor: Benim de bir çikolatam olsa, benim de bir püskevitim olsa diyor. ‘Anne bana niye almıyorsunuz?’ diyor, ‘bizde niye yok?’ diyor!”
Bahçeli, neden Püskevit dediğini izah ederken, “ben yoksul çocuklarımızın anlayacağı dilden konuşuyorum” demişti.
İşte işin sırrı tam da burada.
Ruh sağlığımızı olumsuz etkileyen en büyük etken, bir şeylerin eksikliği ve o eksikliğin yarattığı yoksulluk ve mutsuzluk hali.
Bu yüzden bu aralar “yoksul ve yoksunduk ama mutluyduk” cümlesini çok duyar olduk. Bu yüzden bu aralar halkın yüzde 70’inden fazlası geçmişe özlem duyuyor.
Bakın, 30 saati bulan son derece yorucu bir yolculuk olmasına karşın Doğu Ekspresi’ne bilet bulunamıyor. Uzak, yoksul ve yalnız kent Kars, insan akınına uğruyor. Herkes bir kaç günlüğüne de olsa geçmişin masumiyetini yaşamak, iki bisküvinin arasındaki lokumdan oluşan o püskevitin tadını anımsamak istiyor.
Belki de en büyük ihtiyaç, yasa ya da ilaç değil, herkesin erişebileceği bir püskevittir.
Ne dersiniz?