Hafta başı, hafta sonu…
Ay başı, ay sonu…
Arası yok sanki!
Ben yaz geldi diye seviniyordum, yaz bitti dediler. Ömür de böyle akıp gidiyor işte. Daha dün lisedeydim, şimdi kızım üniversiteden mezun oluyor.
Dönüp geriye baktığında, ilk bölüm zaten okulda geçmiş.
İnsan okula giderken bir an önce bitsin istiyor. Sanki okul bitince hayat başlayacak, tamamen özgür olacakmışsın, istediğin her şeyi yapabilecekmişsin gibi...
Oysa okul yılları en güzel, en özgür yıllardır. En azından eskiden öyleydi.
Bunu çok sonra fark ediyor insan.
Şimdiki okullar ise, öğrencileri eğitmekten çok sınava hazırlayan yerler ve maalesef çocuklara nefes aldırmıyorlar.
Çocuklar önce iyi bir liseye girmek için yarışıyorlar, sonra da üniversiteye... Çoğu çocukluğunu yaşayamadan büyüyor.
İnsanın en önemli ve eğlenceli yıllarını eziyet haline getirip, boşa harcatan bu sisteme mahkûm ediyoruz onları.
Bu çocuklar, okul öncesini saymazsak üniversiteye kadar 12 yıl harcıyorlar. Dile kolay! Üzerine 4 yıl üniversite eğitimi… Yüksek lisans ve doktora da var… Okul öncesi ve üniversite sonrası eğitimle kabaca 20 yıl okul denilen sistemin içerisinde yaşıyorlar.
Teneffüs olsun, tatil olsun diye bekleyerek geçiyor bu güzel yıllar.
Pek azı için verimli, pek çoğu için bom boş; çöp.
En başarılı öğrencileri yetiştiren Finlandiya’da öğrenciler günde ortalama 4 saat ders görüyorlar, ödev yasak. Bizim çocuklarımız ise günde 8 saat ders görüp, etütlere katılıp, üzerine ödev yapıyorlar. Sonuçlara baktığımızda bizim çocuklarımızın aldığı eğitim Finli çocukların yanına bile yaklaşamıyor.
Düşünmek lazım!
Neyse, çocukluk okul bitecek, özgürlük başlayacak diye geçiyor. Gençlik, iş bulma, kendini kabul ettirme telaşıyla akıp gidiyor. İş bulup, çalışmaya başladıktan sonra ise yıllar biraz nefes alıp kendine vakit ayırmak için senede yapacağın iki haftalık izni bekleyerek tükeniyor.
Modern kölelik!
Hele işini sevmeden çalışanlar için tam bir esaret.
Sonrasında ise zaten yapılacak çoğu şey için yaş geçmiş oluyor, sağlık sorunları başlıyor.
Kısaca, hayat koşuşturma ve hep yapmak istediklerine ayırabileceğin zamanı bekleyerek geçip gidiyor.
***
Haftalık çalışma saatinin 52 saat olduğu Türkiye, insanların en fazla çalıştığı ülkelerden biri.
Çalışma saatlerinin fazlalığı ve kazanılan ücretlerin düşüklüğüyle Türkiye gelişmiş ülkelerin çok gerisinde.
Avrupa ülkelerinin genelinde haftalık çalışma süreleri 36-37 saat civarında.
Aldıkları ücretlerin bizimkilerin çok üzerinde olduğunu söylemeye gerek bile yok. Hem daha çok çalışıp hem de Avrupa ülkelerinin en gerisinde olmayı başarıyoruz.
Nedenini bir düşünmek lazım!
Aslında verimliliğin çalışma saatlerinin fazla olmasından ziyade, çalışanların mutluluğuyla ilgili olduğu daha önce çeşitli deneylerle ortaya konulmuştu. Bazı büyük şirketler çalışanlarını mutlu edebilmek için çeşitli yollar denediler. Başarılı da oldular.
Geçtiğimiz yıl Japonya’da Microsoft şirketi bu sonuçlar üzerine bir proje olarak çalışanlarına cuma günlerini de izin olarak verdi.
Çalışma haftasının kısaltılması nedeniyle hiçbir çalışanın maaşında kesinti yapılmadı ve çalışılmayan günler yıllık izinlerden düşülmedi.
Geçtiğimiz Ağustos Microsoft Japonya'nın 3 günlük hafta sonu denemesi sonucunda şirketin üretkenlikte yüzde 39,9'luk bir artışı olduğu açıklandı. Ayrıca Elektrik kullanımı da yüzde 23,1 azalmış.
Nicelikten çok niteliğin önemli olduğunu gösteren bir deney olmuş. Yani baktığımızda her zaman aklını kullanan kazanıyor. Darısı başımıza diyeceğim ama… O bile çok uzaklarda görünüyor…
Düşünmek lazım!