Önce 2019 Nisan sonu itibarıyla, aylık ve 4 aylık bütçe gerçekleşmelerine bir göz atalım. Bu yılki büyüklükler ve bunların 2018 ile kıyaslamaları aşağıdadır. Hatırlatma: 2018’in ilk yarısında ekonomide bir sıkıntı yoktu.

1 - 2018 Nisan ayında, faiz dahil aylık bütçe açığı 2.8 milyar lira imiş. 2019 Nisan ayında ise faiz dahil aylık bütçe açığı 18.3 milyar lira olmuş. 2018 Nisan ayında, faiz hariç aylık bütçe fazlası 356 milyon lira iken 2019 Nisan ayı, faiz hariç aylık bütçe açığı 13.2 milyar lira olmuş.

2 - 2018 Ocak-Nisan, faiz dahil 4 aylık bütçe açığı 23.2 milyar lira imiş. 2019 Ocak-Nisan, faiz dahil 4 aylık bütçe açığı 54.5 milyar lira olmuş. 2018 Ocak-Nisan, faiz hariç 4 aylık bütçe fazlası 2.2 milyar lira iken 2019 Ocak-Nisan, faiz hariç 4 aylık bütçe açığı 16 milyar lira olmuş. Yani AKP’nin “Bütçe disiplinden taviz vermiyoruz” efsanesi “6 yılda 3 kat büyüdük” palavrası gibi çökmüş bulunuyor.

İKİZ AÇIK (TWIN DEFICIT)

İktisat öğrenmeye başladığım yıllarda, “Kötü yönetilen ülkelerde, biri ‘iç açık’ diğeri ‘dış açık’ olmak üzere ‘ikiz açık’ (twin deficit) oluşur” kuralını duymuştum. Dış açıktan, “cari açık” kastediliyordu. Yani ülkenin döviz gelirlerinin, döviz giderlerini karşılamaya yetmemesi hali. Anlaşılması kolay bir kavramdı. Peki, iç açık neydi? Bir tanıma göre “bütçe açığı” diğer bir tanıma göre ülkenin “tasarruf açığı” idi. Zaten o zamanlar “döviz ticareti”, merkez bankalarının tekelindeydi. Özel sektörün yarattığı “döviz açığı” da muhasebe olarak “kamunun döviz açığına” ve dolayısıyla “kamu borçlanma ihtiyacı”na ilave ediliyordu. 2001’den sonra bu değişti. Özel sektörün döviz borcu, kendi borcu oldu. Geçmişle kıyaslama biraz zorlaştı, kafalar karıştı.

AKP HARİKALAR DİYARINDA

2003’ten 2018’in sonuna kadar Türkiye, 900 milyar dolardan fazla dış ticaret açığı ve 576 milyar dolar cari açık verdi. Bu açıkların çoğu özel sektörün borçlanmasıyla finanse edildi. Kalanı, doğrudan veya portföy yatırımları, yabancıların mülk alımı, net hata ve noksan (çoğunlukla gayri meşru gelirler) ile, az bir kısmı da kamu borcuyla finanse edildi. Kısaca ülkeye gökten dolar yağdı. Bu dolar bolluğu, yüksek ithalatla sonuçlandı. Yüksek ithalat, girişte ve yurt içi satışlarda oluşan KDV ve ÖTV yani “dolaylı vergi gelirleri”ni yükseltti. Bu sayede hem bütçe açığı azaldı, hatta fazlası oluştu; hem de kamu borcunun milli gelire oranı düştü. Geldik bugüne... İthalat düşüp dolaylı vergi geliri azalınca, dış açık küçüldü ama bütçe açığı büyüdü. Paralel ikiz açık, “iç-dış” ters açık oldu. Daha bitmedi! Ödemede acze düşen özel sektörün dış borçlarının bir kısmı “çaktırmadan” kamunun sırtına binince “kamu borcu/milli gelir” oranı da reel olarak yükselecektir.

Son söz: Cari açık aşağı, bütçe açığı yukarı.