İhtiyaç, icadın anasıdır denir. Büyükşehir belediye başkanlığı seçimleri dolayısıyla adayların, seçmenlerine verdikleri “fakir ailelere gelir desteği” sözlerine bakınca, galiba ihtiyaçlar yeni tür belediyecilik doğmasına sebep oluyor dedim.
“Sosyal belediyecilik” kavramı eskiden de vardı. Ama yeni vaatler bunu da aşar hale geldi. Belediyeler, adeta merkezi hükümetin “sosyal sorumluluklarını” üstlenir hale geldi. Yani “yeni belediyecilik” kendini, kente temiz su sağlama ve atık su arıtma, toplu taşımacılık, imar planlama-inşaat denetleme, yollar köprüler geçitler inşa etme ve trafik düzeninin altyapısını kurmakla sınırlamayacaktı.
Ayrıca, çöp toplama ve çöplük yönetme, itfaiye, işyeri ve esnaf denetimi, parklar-bahçeler inşa etme ve bakma, sokak hayvanlarını denetim altına alma, cenaze kaldırma ve mezarlık hizmeti sunma, kamusal alanları işgal edenlerle mücadele benzeri  “basit(?)” işlerle de fazlaca ilgilenmeyecekti.
Anlaşılan belediyeler bundan böyle “makro ekonomik” meselelerle yani işsizlik (büyüme diye okuyun) ve pahalılıkla (enflasyon diye okuyun) mücadele edecektir.

ADAM SMITH: ZENGİNLEŞMEK İÇİN İŞ BÖLÜMÜ YAPIN

Toplum hayatının ekonomi denilen alanın bilimselleşmesinde yani “sebep-sonuç ilişkilerinin inşasında” öncülük eden İskoçyalı Adam Smith (1723-1790) “Milletlerin zenginleşmesi için, iş bölümü yapmak (Division of Labour)  şart” demiştir. Bu iş bölümü, sadece bireyler değil, kamusal kurum ve kuruluşlar arsında da elzemdir. Aksi takdirde kaynak israf olunur. Soru şudur: Halka vergi salma tekeline sahip, merkezi hükümetin faaliyet alanı nerede bitmekte, yerel yönetimlerinki nerede başlamaktadır?
Lütfen küçük düplikasyonlara kafayı takmayın. Kamu yönetiminde icraat, “Halkın parasını halk için harcama” demektir. Bu tanım, vatanı savunmak için ordu beslemekten tutun, tohum ıslahına kadar her faaliyeti kapsar. Çünkü her faaliyet parasal kaynak tüketir.
Dolayısıyla, fakirlere yardım gibi ulvi olanlar dâhil herhangi bir hizmeti üretecek kamu kuruluşunun (belediye diye okuyun) bu hizmeti üretmek için dolaylı veya dolaysız olarak “halkın cebine el atması” şarttır. Dış ve iç borçları da sonunda halk öder.

TÜRKİYE’NİN İDARİ VE MALİ MİMARİSİ

Türkiye’nin idari mimarisi “Merkezi hükümet” ve “Yerel yönetimler” şeklinde tasarlanmıştır. Maliyesi de buna paraleldir. Merkezi hükümet halka vergi salma “tekeline” sahiptir. Merkezi hükümetin “yerinden yönetim” birimleri “valilikler” dir. Parasal açıdan %100 merkeze bağlıdır. Özal döneminde mali açıdan kısmen özerkleşen “yerel yönetimler” yani belediyeler de hâlâ, parasal kaynaklara ulaşma bakımından merkezi hükümetin vesayeti altındadır.
Mesele, Türkiye’nin mevcut “kamu maliyesi” (Public Finance) mimarisinin, yeni idari (Public Administration) yapısına uygun olmamasıdır.

Son söz: Cebine hakim olamayan, eline de hakim olamaz.