Sevgili okurlarım, İstanbul Büyükşehir’e aday olduğu için bin pişman olan Binali Yıldırım baktı ki pabuç pahalı, canını dişine takıp çeşitli atraksiyonlar sergilemeye başladı.
Şimdi bunların en büyük korkusu İstanbul’u elden kaçırmak!
Zira İstanbul Büyükşehir Belediyesi AKP’nin elindeki en güçlü silahlardan biri.
Silah değil, hazine...
Hiçbir denetimi olmayan, trilyonların havada uçuştuğu inanılmaz bir iktidar kaynağı.
Son seçimde Ankara, Antalya, Adana, Mersin gibi Büyükşehirleri zaten kaybettiler. Onlar artık CHP’nin elinde.
Bunun şokunu fena halde yaşadılar ve yaşıyorlar.
31 Mart gecesi bütün umutları İstanbul idi...
İstanbul 1994’ten bu yana onların elindeydi.
Kuşu kafesten kaçıracaklarını bir an olsun akıllarına getirmemişlerdi!

★★★

Günün birinde karşılarına Ekrem İmamoğlu isimli genç bir aday çıktı. Önce güldüler, hafife aldılar.
Fakat adam dişli çıktı.
Önceleri pek kimsenin tanımadığı, hatta biz gazeteciler dahil ismini bile duymamış olanlar şaşırdı!
Kimdi bu adam!
Fakat gelin görün ki, bu adam çıktı ortaya, kendisini topluma benimsetti ve sevdirdi...
Ve İstanbul’da seçimi kazandı.
Kıyamet işte ondan sonra koptu. Bir sürü numara çevirip önce mazbatasını vermediler, sonra da YSK (Yandaş Seçim Kurulu) eliyle seçimi iptal ettirdiler.

★★★

İmamoğlu’nun kazanmasına gizlice en çok sevinenlerin başında Binali Yıldırım geliyordu....
“Oh be, kurtuldum. Ankara’da en tepe makamlarda rahatça otururken başıma bunlar geldi. Çarşı Pazar, mahalle gezip oy istemek zor işmiş. İkinci bir İzmir yenilgisi yaşamak istemiyorum artık. Yoruldum, tıkandım...”
Fakat kendisine “Yukarıdan” gelen talimatlar vardı:
“Sakın ola ki yorulduğunu belli etme. Elinden geleni yapmak zorundasın. İstanbul’u adama bırakacak değiliz!”
Sonrasını hepimiz biliyoruz, gülerek ve eğlenerek yaşadık.
“Oylar çalındı abicim, oylarımızı çaldılar!..”
Hep sorduk:
“Kimler çaldı abicim, nasıl çaldı? Elinizde kanıt var mı, açıklasana!”
Türk siyasi tarihine kara bir leke olarak geçen bu trajikomik olay halen devam ediyor.

★★★

Evet!.. Pabucun pahalı olduğunu gören Binali Yıldırım şimdi can havliyle çalışıyor! İki gün önce Diyarbakır’a bile gitti ve İstanbul’da yaşamakta olan Kürt seçmenlerin yakınlarına ulaşmaya çalıştı.
Sözlerine Kürtçe sözcüklerle başladı ve devam etti:
“Aman haa, durum çok ciddi. İstanbul’da ne kadar Kürt tanışınız varsa onlara söyleyin, oylarını bana versinler!..”
Sonra Kürdistan muhabbetine girdi:
“Mutlaka bilirsiniz, ilk Meclis’te Kürdistan ve Lazistan milletvekilleri vardı!..”
Eee yani?
Dam üstünde saksağan, vur beline kazmayı!
Kürdistan sözcüğünü siyasi hayatı boyunca ağzına hiç almamış olan Binali Bey ne demek istiyordu?
Bir şey demek istediği yoktu!
Kürdistan ve Kürt kavramlarını gündeme taşıyıp Diyarbakır’da İstanbul için oy avcılığı yapmaya kalkışıyordu... Zira İstanbul’da Kürt seçmen sayısı çok fazlaydı.
Yıllarca Bakanlık, Başbakanlık ve Meclis Başkanlığı yapmış olan bir şahıs...
Hiç yakıştı mı?
Evet yakıştı... Zira adına İstanbul denilen yer sadece büyük bir kent değil, en büyük parasal hazine.
Onu yeniden ele geçirmek için her yol mubah!
İstanbul’u yitirdikleri takdirde sadece paracıklar değil, siyasi gelecekleri bile tehlikeye düşecek.

★★★

İmamoğlu-Yıldırım ikilisinin birlikte televizyona çıkmasına gelince... Bu konuda şimdi iktidar kesiminden bazı koşullar geldiğini duyuyoruz:
“Sadece İstanbul’u konuşalım, başka konulara girmeyelim!”
Hiç olur mu...
23 haziran İstanbul’da yapılacak olan yerel seçim değil, Türkiye’nin bir anlamda genel seçiminin tarihi olacaktır.
Milyonlarca kişi oy kullanacak. Bu bir kasaba seçimi olmayacak.
Ekrandaki program saatlerce sürecek...
Ve doğal olarak Türkiye’nin sorunlarının tartışılması gerekecek.
İstanbul’daki peşkeşlerle birlikte Türkiye’deki inanılmaz yolsuzluklar da elbette gündeme gelecek...
Ve Binali Yıldırım büyük olasılıkla köşeye sıkışacak. Kendi iktidarının yarattığı vurgunların, yolsuzlukların hesabını kesinlikle veremeyecek.
Ekrem İmamoğlu bu konuda asla ödün vermemeli, kafasındaki her konuyu ekran tartışmasında gündeme getirmelidir...
Tabii o program gerçekleşirse...
Tabii AKP tarafı son anda “Biz ekrana çıkmaktan vazgeçtik” deyip kaçmazsa!