Sevgili okurlarım, dünya, İstanbul’da 2 Ekim 2018 günü işlenen karanlık cinayeti tartışmayı sürdürüyor.
O cinayet bizim topraklarımızda, bizim gözlerimizin önünde işlendi ama olayın Türkiye tarafı sanki hiçbir şey olmamış gibi şimdi sessizliğe büründü...
Biz unuttuk, biz olayın dışında kaldık! Elimizden hiçbir şey gelmedi, bundan sonra da geleceğini sanmıyorum.
Bu konuda bilinen bir tek husus var:
Gazeteci Cemal Kaşıkçı’yı öldürmeyi kafasına koyan Suudi Devleti, kendi ülkesinden İstanbul’a 15 artı 3 eşittir 18 kişilik bir cinayet ekibi gönderdi.
Bunlar gazeteciyi Suudi konsolosluğu binasında boğarak öldürdüler.
Cinayet ekibinin tamamı devlet görevlilerinden oluşuyordu.
Aralarında Kral denilen herifin fedaisi olarak sarayında görev yapanlar, kesip biçme işini ve delilleri yok etmeyi iyi bilen otopsi uzmanları vardı.
Ve kestiler biçtiler!..

★★★

Peki ceset nerede!
Ceset, ya da parçaları ortada yok.
İşin bir bölümünü iyi biliyoruz ama hadise cesedi bulma faslına gelince elimizden hiçbir şey gelmiyor.
Türkiye Cumhuriyeti olarak o iki paralık Suudi infaz ekibinin işlemiş olduğu vahşi cinayeti ne yazık ki çözemiyoruz.

★★★

Şimdi elimde ilginç bir kitap var. Piyasaya çıkar çıkmaz hemen okudum.
Sabah Gazetesi’nde çalışan ve bu işlerde deneyimli olan üç gazeteci, Abdurrahman Şimşek, Nazif Karaman ve Ferhat Ünlü birlikte yazmışlar:
“Cemal Kaşıkçı Cinayetinin Karanlık Sırları. Diplomatik Vahşet.” (Turkuvaz Kitap.)

★★★

Önce bir eleştirimi söyleyeyim... Kitapta iktidarı ve cumhurbaşkanını öven ve bu cinayet konusunda nasıl olumlu işler yapıldığını açıklayan bölümler biraz abartılmış.
Yazar arkadaşlarımıza devletin istihbarat örgütleri tarafından epeyce bilgi verildiği ancak bu en çarpıcı bilgilere kitapta gizlilik nedeniyle yer verilemediği anlaşılıyor.
Yani bütün bilgiler ve deliller önlerine açılmış ama “Bu bölümleri yazmayın” denilmiş.

★★★

Cinayet güzel ve akıcı bir biçimde anlatılıyor ama yetmiyor!
Eksiklere bir örnek vereyim:
Suudi Başsavcısı olan karanlık suratlı herif cinayetten sonra İstanbul’a gelip bizim yetkililerle uzun uzun konuştu...
Amma velakin Türk yetkililere bir tek isim, bir tek delil bile vermedi.
Gizlediği en önemli husus şuydu:
Ceset nerede? Kimler nasıl yok etti?

O herif bu soruların yanıtını biliyordu ama renk vermedi! Bu konuyu gizledi.
Adına başsavcı denilen üçkağıtçı herif İstanbul’da üç gün kaldı ve ülkesine dönerken beraberinde tam sekiz adet büyük boy sandık götürdü...
Ve bizim medyaya da şu haber üfürüldü!
“Başsavcı ülkesine sekiz sandık lokum ve kuru yemiş götürdü!”
Oha!
Gazeteci arkadaşlarımız başsavcının sandıklarla gidişine kitapta pek değinmiyor. Nedenini anlamak mümkün değil.
Bence o sandıklarda esrarengiz bir şeyler vardı.
Ya cesedin bazı parçaları ya da suç aletleri gibi cinayete ilişkin bazı deliller...


★★★

Burada bir kez daha sormak gerekiyor:
Ceset nerede?
Yazar arkadaşlarımıza göre cesedin konsolosun konutunun bahçesindeki kuyunun dibinde olma olasılığı yüksek.
Makine dairesinin mahzeninde, 21 metre derinliği olan bir kuyu.

9 metresi suyla dolu.
Suudi hükümeti bu kuyudaki suyun itfaiye tarafından boşaltılmasına izin vermedi.
Burada bir eksiğimizi daha vurgulamak gerekiyor:
Konsolos cinayetten birkaç gün sonra elini kolunu sallayarak ülkesine tüydü...
Oysa cinayet onun odasında işlenmişti ve ceset parçalarının  nerede olduğu dahil her şeyi biliyordu.
Ama artık geçmiş olsun, kuşları kafesten kaçırdık!


★★★

Evet, bazı ufak tefek eksiklerine rağmen çok kolay okunabilen bir kitap olmuş ve çok ilginç konuları irdeliyor...
Kaşıkçı öldürülmeden önceki 7 dakika içerisinde konsoloslukta neler yaşandı...
Cinayet nasıl ve kimler tarafından planlandı, adamı kimler nasıl kesti...
Nasıl ve hangi aletlerle parçalara ayrıldı... Gelirken testere gibi hangi kesici aletleri ve uyuşturucu iğneleri yanlarında getirdiler... 
(Dönerken de götürdüler.)
Cinayette görev alan 15 artı 3 kişinin kimlikleri ve özellikleri...
Kaşıkçı’nın öldürülmesi talimatını kim, neden verdi...


★★★

Gazeteci kitapları her zaman ilginçtir. Bu kitap da onlardan biri.
Üç gazeteci bir araya gelmiş, karanlık bir olayı ellerinden geldiği ölçüde aydınlatmaya çalışmış.
Şimdi bu Suudi katillerin ülkelerinde attığı palavraları duyuyoruz...
Cinayet ekibindeki beş kişi hakkında güya idam cezası istenmiş! Tamamen yalan, tamamen hikaye!
Olan oldu, biten bitti ve biz bu katiller sürüsünü ne yazık ki elimizden kaçırmış olduk.
Bundan sonra artık yapacağımız bir şey yok.
Sözünü ettiğim ilginç kitabı mutlaka okuyun, çaresiz kaldığımız bu rezaletin boyutlarını, adına Suudi Arabistan denilen hırsızlar ülkesini daha iyi anlamış olacaksınız.