Sevgili okurlarım, kısa süre önce Ankara’nın Çubuk ilçesinde yaşanan olay, siyasi tarihimizdeki yerini şimdiden aldı...
Aynen, Demokrat Parti iktidarı döneminde ana muhalefet partisi lideri İsmet İnönü’ye Kayseri, Uşak ve İstanbul’da yapılan saldırılar gibi...
O olaylar henüz unutulmadı ve demokrasi tarihimize birer kara leke olarak geçti.
İnönü canını saldırganların elinden zor kurtarmıştı.
Aynı durum Çubuk’ta Kılıçdaroğlu’nun başına geldi...
Hem de Ankara’nın, başka bir deyişle devletin hemen burnunun dibindeki bir ilçemizde...

★★★

Çubuk saldırısını hepimiz ekranlardan izledik, gazetelerde ve internet sitelerinde gördük.
Üstelik olay yerinde kimler yoktu ki...
Milli Savunma Bakanı, Milli Eğitim Bakanı, Emniyet Genel Müdürü ve başka üst düzey yetkililer...
Her şey onların gözünün önünde gerçekleşti.
Saldırganlar bağırıyordu:
“Bu evi yakalım!”
Kılıçdaroğlu’nun makam aracının camlarını ellerindeki kaya parçalarıyla tuzla buz ediyorlardı.
Ellerinde sopalar, demir çubuklar vardı.
Ana avrat sövüyorlardı...
Ve düşünün ki, orada bir şehit cenazesi kaldırılıyordu!

★★★

Evet, Kılıçdaroğlu’nun suratında bir yumruk patladı.
Yumrukçu şahıs o kargaşada ortalıktan kayboldu, Sivrihisar’da ortaya çıktı.
Olaylar sürerken Milli Savunma Bakanı aldı eline mikrofonu ve saldırganlara çağrıda bulundu:
“Kardeşlerim mesajınızı verdiniz, tepkinizi gösterdiniz. Şimdi burayı boşaltıyoruz.”
Rezaletler birbiri ardından sürüp gidiyordu. Baktılar ki olacak gibi değil, bir buçuk saat boyunca bir eve sığınan Kılıçdaroğlu’nu zırhlı araca bindirip resmen kaçırmak zorunda kaldılar.

★★★

Sevgili okurlarım, şimdi adım adım gidip hepimizin izlediği olaydaki şu basit soruları soralım:
- Kılıçdaroğlu Çubuk’a şehit cenazesi için gittiğinde herhangi bir kışkırtıcı tavır içine girdi mi?
- Konuşma falan yapıp törene katılanları tahrik mi etti? Siyaset mi yaptı?
- Başka bir yanlışı oldu mu?
Bu soruların birine bile “Evet” demek mümkün değildir.
Bu süreçte bilinen tek şey onun, hem de devletin gözleri önünde çok ciddi bir saldırıya uğramış olmasıdır.

★★★

CHP bu olayların araştırılıp gerçeklerin ortaya çıkarılması amacıyla Meclis Başkanlığına bir önerge verdi:
Meclis Araştırma Komisyonu kurulması.
Bir komisyon kurulsun, olayı bire bir yaşayanlar çağrılıp kendilerine sorulsun...
Araştırma komisyonlarının fazla bir yetkisi olmadığını öncelikle hepimiz iyi bilelim.
Bütün partilerden milletvekillerinin katılımıyla komisyon kurulur.
Başkan ve çoğunluk iktidar milletvekillerinden oluşur. Bugünkü tabloya göre çoğunluk AKP-MHP ikilisindedir.
Başkan her konuda tam yetkilidir.
Bilgilerine başvurmak amacıyla isimler önerilir. Başkan istediğini çağırır, istemediğini çağırmaz.
Bildiklerini ve gördüklerini anlatması için davet çıkarılanlar da isterse gelir, isterse gelmez. Gelmeleri zorunlu değildir.
Komisyon üyeleri gelenlere sorular sorar, orada tanık oldukları olayları anlatmalarını ister.

★★★

Araştırma Komisyonunun yetkileri kısıtlıdır.
Tanıklar dinlenir, sorular sorulur ve sonuçta herkesin ifadelerini kapsayan bir rapor hazırlanıp Meclis Başkanlığına verilir.
Eğer birileri hakkında çok ciddi suçlamalar ve belgeler varsa, savcılığa suç duyurusunda bulunulur.
Komisyonun en büyük yetkisi de budur!
Hazırlanan raporlar genelde Meclis Genel Kurulunda görüşülüp rafa kaldırılır. 

★★★

Önceki gün önce Genel Kurulda yapılan oylamada, Çubuk olayları için Meclis Araştırma Komisyonu kurulması önergesi AKP-MHP çoğunluğu tarafından reddedildi.
İktidar şundan korkuyordu:
Komisyon kurulur, görüşmeler başlar, verilen ifadeler, yapılan suçlamalar falan derken muhalefet kesimi bu olayı gündemden düşürmez.
Yani Çubuk olayı hep gündemde kalır ve hükümet yıpratılır.
Onlar açısından korkulacak şey bu idi.
Zira hadisenin gündemden düşmesini ve unutulmasını istiyorlardı!
İstedikleri oldu!
Gerçekleri ortaya çıkarma girişimi “Kaldır elini indir elini” yöntemiyle reddedildi ama ne yaparlarsa yapsınlar, belleklerden ve tarihin sayfalarından silinmesi hiçbir zaman mümkün olmayacak.