Sevgili okurlarım, bizim Danıştay Başkanı sayın Zerrin Güngör, Danıştay’ın kuruluş yıldönümü nedeniyle bir konuşma yaptı. Devletin bütün üst düzey protokolü oradaydı...
Hanımefendi her yıl olduğu gibi yine yargının tarafsızlığından, bağımsızlığından falan dem vurdu!
Geçtiğimiz yıllardan birinde yapılan aynı törende Recep Bey’in karşısında iken cüppesini iliklemeye kalkışmıştı...
Düğmeyi aramış ama bulamamıştı!
Hakimlerin cüppesinde ilik ve düğme olmadığını o anda unutmuş olmalıydı!
Nedenini birkaç gün önce burada yazmıştım:
Cüppeyi iliklemeye kalkışmak bile hakimin egemen gücün karşısında eğilip bükülmesiyle aynı anlamı taşır.

★★★

Ben böyle özel günlerde yapılan konuşmalara, atılan nutuklara bayılırım!
İlgili kişi çıkar kürsüye ve istediği gibi konuşur.
Çok şeyleri dört dörtlük göstermeye kalkışır.
Örneğin yargının tarafsızlığına ve bağımsızlığına büyük önem verdiğini özellikle vurgular.
Protokol törenidir, kendisine herhangi bir soru sormak söz konusu değildir.

★★★

Fakat gelin görün ki, bizim Danıştay Başkanı Zerrin Hanım bundan bir süre önce davet almış, Recep Bey’le birlikte Rize’ye çay biçmeye gitmişti...
Ellerinde biçme makasıyla kameraların önünde poz vermişti.
Nedenini niçinini bilmiyoruz.
Yani bir yüksek yargı kuruluşunun başkanı orada ne arıyordu, kendisini Rize’de Recep Bey’le birlikte çay biçme gösterisine acaba hangi güç yönlendirmişti!

★★★

Sayın ve çok muhterem başkanımızın kızı hakimlik sınavını kazanmış ve kurada Elazığ’ı çekmişti.
Göreve başladı ve birkaç gün sonra ataması çıktı...
Bu kez Saray’da işbaşı yaptı.
Halen orada çalışıyor.
Başkanımızın damadını soracak olursanız, onu Saray’ın görkemli inşaatını yapan büyük şirkete yerleştirdiler.
“Yargı bağımsız ve tarafsız olmalıdır” diyen Başkanımız Zerrin Hanım bildiği doğru yolda ilerliyor, onu kutlamak gerek!


Sevgili okurlarım, dün gündeme yeni bir saldırı haberi daha düştü.
Yeniçağ gazetesi yazarı Yavuz Selim Demirağ’a saldırıldı.
Eleştiren, yazılarında ve kitaplarında belgeleri konuşturan bir arkadaşımız.
Cuma gecesi bir televizyon programından çıkmış, evine girerken yedi kişinin sopalı saldırısına uğradı, başı yarıldı.
Hastaneye girerken çekilen kanlı resimleri internet sitelerinde yer almıştı.
Adamlar kaçmış.
Polise göre, saldırganların kullandığı araç sahte plakalı imiş.
Pek sanmıyorum ama, umarım bu işi yapanlar en kısa zamanda yakalanıp yargı önünde hesaba çekilir.
Yavuz’u dün sabah aradığımızda tomografi çekimine girmişti, ulaşmak mümkün olmadı.

★★★

Türkiye’de olduğu gibi dünyanın pek çok ülkesinde gazeteciye saldırmanın bazı koşulları (!) vardır.
- Gazeteci muhaliftir, Yavuz Selim Demirağ olayında olduğu gibi iktidar çevrelerini kızdırır.
- Gazetecinin elinde önemli yolsuzluk dosyaları vardır. Bunları açıkladığı zaman hedef teşkil etmeye başlar. - Hedef teşkil etmenin anlamı ya dayak yemek, ya da hapishaneye tıkılmaktır. Devreye öldürme olayları da girebilir. Yakın tarihimizde öldürülen Abdi İpekçi, Uğur Mumcu, Ahmet Taner Kışlalı gibi nice yurtsever gazetecileri unutmadık biz...
Şimdi linç kültürü yine hortluyor...
Sadece gazeteciler değil, siyasi parti genel başkanları da bu linç kültüründen paylarına düşeni (!) alıyor.
İstanbul’da Meral Akşener’in evi basıldı, saldırganlar yakalandı ama hiçbir şey yapılmadı.
Kemal Kılıçdaroğlu Çubuk’ta suratına yumduk yedi, yine bir şey yapılmadı. 

★★★

Türkiye’de gazetecilere saldırı olayları  ve tehditler genelde Anadolu basınında görülür ama medyaya hemen hiç yansımaz. Yerel basında görev yapan gazeteci meslektaşlarımıza her çeşit baskı uygulanır. Onlar çok güç koşullar altında görev yapan ve bir anlamda bizim mesleğin kimsesiz fedaileri olan arkadaşlarımızdır.
Bu işler Ankara, İstanbul gibi büyük şehirlerimizde pek olmaz.
Yavuz Demirağ’a yapılan saldırı bu açıdan da önemlidir. Geçmiş olsun.
Son olmasını dilerim.