Sevgili okurlarım, Türk Milleti başımıza her yönden açılan Suriye belası ile kendince uğraşmayı sürdürüyor.
Önce bir konuya dikkatinizi çekmek isterim...
Televizyonlarda, gazetelerde ve internet sitelerinde, karşımıza her gün aynı doğrultuda haberler çıkıyor... Daha doğrusu, devlet tarafından verilen haberler.
- Dün 18 terörist etkisiz hale getirildi.
- Kuzey Irak’ta üç terörist daha öldürüldü.
- 10 terörist teslim oldu.
- Suriye sınırımıza yığınak devam ediyor. Komandolar ve tank birlikleri sınıra doğru harekete geçti...
Ve bir de, her gün gelen üzücü şehit haberleri.
Neredeyse gün geçmiyor ki sınırlarımız içinde veya dışında şehit vermeyelim.

★★★

Bu gibi haberler özellikle dış dünyada Türkiye’nin bir terör ülkesi olduğu imajını pekiştiriyor.
Kimse ordumuza elbette ki “Bu işi bırakın kardeşim, şehit sayısını gizleyin” demiyor.
Tam tersine, hepimiz o terör yuvalarının kurutulmasından yanayız.
Ancak bu olanları her gün haberleştirmek insanları sıkıyor.
Bazıları da şöyle diyor:
“O kadar teröristin etkisiz hale getirildiğine biz nasıl inanalım. O kırsal alanlarda, dağ başlarında kaç teröristin öldürüldüğünü kimler nasıl biliyor?”
Örneğin terör hedeflerine uçaklarımızla saldırıp bombalıyoruz. Yani o karambol ortamında kaç kişinin öldürüldüğüne ilişkin rakamlar yeterince inandırıcı oluyor mu?
Bence, bundan artık vazgeçmeli.
Terörle mücadele aynen devam etmeli ama her gün açıklanan bu gibi haberlerden ve rakamlardan (çok önemli bir durum olmadıkça) vazgeçilmeli.

★★★

Başımıza her yönden açılan bu Suriye belasının tek sorumlusu bugünkü iktidardır.
İsterseniz isim de verebilirim:
- Başbakan ve sonra Cumhurbaşkanı kimliği ile Recep Tayyip Erdoğan.
- Dışişleri Bakanı ve sonra Başbakan kimliği ile Ahmet Davutoğlu.
2011 yılında Suriye’yi taktılar kafaya ve daha o dönemde bile “Suriye’ye girip işgal etmekten” dem vurmaya başladılar.
Şu sözler onların iktidar dönemine aittir:
- Suriye bizim eski (Osmanlı dönemindeki) vilayetimizdir, ne yapsak yeridir.
- İki hafta sonra inşallah Cuma namazını Şam’da Emeviye camisinde kılacağız.
Eski defterleri bu yazıda daha fazla kurcalamak istemiyorum ve günümüze geliyorum.

★★★

Bizimkiler şimdi Suriye’de, Fırat nehrinin doğusunda bulunan bölgede içeriye doğru 30 kilometrelik bir güvenli bölge kurmak istiyor. En basit açıklaması şöyledir:
Türk askeri oraya girecek, bölgeyi işgal edecek ve bölgedeki terör yapılanmasına son verecek.
Şimdi bu konuyu çözmek için Ankara’ya gelen yüksek düzeyde ABD heyeti ile görüşmeler, başka bir deyişle pazarlıklar yapılıyor.
Ancak ABD su koyuveriyor ve izin vermiyor.
Nitekim ABD’den resmi açıklama geldi:
“Engelleriz.”
Recep Bey çok üzüldü ve yanıt verdi:
“Suriye konusunda ABD’den gerçek bir müttefike yaraşır adımlar atmasını bekliyoruz!”
Yani Türkçesi “Bize izin ver de girelim abicim, o bölgedeki PKK’yı yok edelim” diyor.
Recep Bey bu işlerin öyle müttefiklik falan gibi laflarla yürümeyeceğini demek ki henüz anlayabilmiş değil.

★★★

Ülkelerin kendi çıkarları vardır. Atatürk döneminde değiliz ki!..
Hangi ülke güçlüyse onun çıkarları doğrultusunda iş yapılır. Burada güçlü olan ABD olduğuna göre, onun dediği olur.
Dünya liderimiz Recep Bey baktı ki vaziyet ayva, baktı ki ABD hiçbir isteğini kabul etmiyor, Ankara’da düzenlenen büyükelçiler toplantısında Suriye harekatı konusunda konuştu:
“Çok yakında farklı bir aşamaya geçeceğiz!”
Nedir, neyin nesidir o farklı aşama?
Bu cümle “Oralara el koyacağız” demektir. Değilse söylesin...
ABD açıkça “Harekatı engelleriz” diyor, bizim dünya liderimiz ise yine posta koymaktan vazgeçmiyor!
Açıkça söylemese bile “Gireriz” demeye getiriyor.
Girer mi girmez mi, girerse ne olur, yakında hep birlikte görürüz.
Ancak işin çok önemli bir boyutu daha var...
21. yüzyıl dünyasında böyle bir iş yaparsanız alnınıza “İşgalci” damgası vurulur ve büyük yara alırsınız.
Size sadece Pakistan, Afganistan, Azerbaycan, Somali gibi birkaç ülke sessiz kalarak sözüm ona destek verir ama yetmez!
Önümüzdeki haftalarda ilginç olaylar yaşamaya gebeyiz.