Sevgili okurlarım, Türkiye Cumhuriyeti böyle bir rezalete bugüne kadar asla tanık olmadı. O beğenmedikleri tek parti döneminde bile seçimler adam gibi yapılır, itirazlar olsa bile sandıktan çıkana saygı duyulurdu.
Bırakın Cumhuriyet dönemini bir yana, Osmanlı’da bile iyi kötü seçim yapılır, vatandaşlar gidip oy kullanırdı.
Osmanlı dönemini yaşamış olan birileri olsa onlara soracağım ama yok ki!..
Sorabilsem, yanıt mutlaka şöyle olacaktı:
“Evladım bizim dönemimizde iyi kötü seçim yapılır, mebusları imparatorluğun dört bir yanında ahali seçer ve İstanbul’a gönderirdi. Libya, Yemen, Basra, Kuveyt gibi uzak illerden seçilen vekiller gelir ve İstanbul’da özgürce çalışırdı...”

★★★

Evet, şu son İstanbul seçiminde yaşanan rezillikleri hiçbir zaman unutmayacağız.
Toplum da unutmayacak...
Bu kadarı ayıptır yaa...
Sandıklar açılıyor, sayılıyor, sonra iktidar kesimi mızıkçılık yapıyor ve yeniden sayım istiyor...
Ama sonuç değişmiyor.
İmamoğlu kazandıkça kazanıyor ama önde olan o olduğu için oylar tutanağa geçirilmiyor.
İktidar, eline geçirdiği ve kendisi için adeta bir “Hazine” olan Büyükşehir’i bırakmayı içine sindiremiyor.

★★★

Öbür tarafta iktidarın arka bahçesi olarak görev yapmakta olan YSK var...
Şu olanları biliyor ama görmüyor, duymuyor ve seyretmekle yetiniyor.
Seçimden bu yana bugün 16 gün geçti.
Nerede bu YSK, nerede?
Vaziyet artık açıkça anlaşıldı.
İstanbul seçimini iptal edip AKP’yi orada bırakacaklar.

★★★

Mehmet Özhaseki son seçimde iktidarın Ankara’daki Büyükşehir adayı idi. Kayseri’den getirtilmişti ama Ankara bu ithal adayı tutmadı...
Ve Mansur Yavaş karşısında yenilgi aldı. Dün memleketi Kayseri’de konuşuyordu:
“Keşke mümkün olsa da Ankara ve İstanbul’u yeniden saysalar. Emin olun sonuç çok değişir!”
İyi bari, yasalara bundan sonra açık hüküm koyalım:
“AKP’nin karşısında yer alan adaylar yüzde 80’den fazla alırsa oylara itiraz edilemez, oylar ancak o zaman yeniden sayılmaz. Muhalefetin yüzde 80’den aşağı oy aldığı yerlerde seçimi iktidar partisi kazanmış sayılır!”
Yenilen pehlivanlar güreşe doymuyor...

★★★

Bu iktidar İmamoğlu’nun kişiliğinde yeni bir halk kahramanı yarattığının herhalde farkında değil...
Ya da bildiği halde umursamıyor, “İpin ucunu elimizden kaçırdık, bundan sonrası meçhul ama itirazları birbiri ardına sıralamak dışında yapacak bir şeyimiz yok” diye düşünüyor.
Evet... Statlarda, pazar yerlerinde, caddelerde, sokaklarda ve her yerde alkışlanan, kucaklanan, öpülen, ancak bin türlü katakulli düzenlenerek hak ettiği makama oturma izni verilmeyen bir belediye başkanı...
Türk Milleti mağdur edileni, haksızlığa uğratılanı sever, onu gönlünde ayrı bir yere yerleştirir.
Son iki önemli süper lig maçında, Beşiktaş-Başakşehir ve Fenerbahçe-Galatasaray maçlarında on binlerce taraftar topluca slogan atıyordu:
“İmamoğlu’na mazbatayı veeer...”
Aynı slogan şimdi dillere iyice yerleşti, pazar yerlerinde, kahvelerde, sokaklarda bile atılır oldu.
Kendileri ettiler kendileri bulacaklar.
Filmin sonunu hep beraber beklemeyi sürdürüyoruz.



Sevgili okurlarım, dün öğle saatlerinde elime bir dava dilekçesi daha ulaştı.
Bizim şu meşhur, anlı şanlı Adnan Hoca var ya...
Geçmişteki yüksek dozlu marifetleri nedeniyle şu anda Edirne F tipi cezaevinde yatıyor...
Ve şimdi, kendisi hakkında geçen yıl yazdığım iki yazı konusunda benden 10 bin lira tazminat istiyor!
Yazılarımı bizim gazetenin internet sitesinden bulabilirsiniz.
İlkinin tarihi 14 Temmuz 2018, başlığı “Sen Neymişsin Be Adnan Abi!”
İkincisinin tarihi 9 Aralık 2018, başlığı “Bu Kitaplar Okunmalı.”

★★★

Bu davaları avukatı aracılığı ile Edirne Asliye Hukuk Mahkemesi’nde açtırmış.
Her iki yazıda da kendisine hakaret etmişim, yalan söyleyip iftira atmışım. Şöyle diyor:
“...Bu durum Adnan Oktar’ın kişilik haklarına, masumiyet karinesine, onur, şeref ve toplum nezdindeki saygınlığına yönelik saldırıların ağırlaşmasına neden olmuştur...”
Ne yapmalı acaba, bilemiyorum ki!
Özür mü dilesem...