Sevgili okurlarım, Türkiye’nin en büyük düşmanı kim diye sorsanız, birileri mutlaka “Esad” diyecektir. Kaçınılmaz sonuç budur.

Adamın adı Beşar Esad... Biz ondan sadece soyadıyla, Esad diye söz ediyoruz.

Bundan bir süre önce sayın ve çok muhterem devlet büyüklerimiz, bu adamdan “Esed” diye söz etmeye başladılar.

Onları doğal olarak bizim yandaş medya izledi.

Adamın adını böylece, birkaç gün içerisinde değiştirmiş olduk!

★★★

Bizi yönetenlerin ve yandaş medyanın bu konuda elbette bir bildiği vardı! En büyük düşmanları olan Esad’ı boşu boşuna Esed yapmamış olmaları gerekirdi.

Düşündüm, kendi kendime “Bu yeni sözcük herhalde bir hakaret ya da aşağılama içeriyor olsa gerek” dedim ve hemen güvenilir bir Arapça-Türkçe sözlüğü açıp baktım. (Ferit Devellioğlu’nun “Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Lügat” isimli eseri).

Bir de ne göreyim, Esed sözcüğünün Türkçesi “Arslan” imiş!

Peki ama bizimkiler bu gafı niçin yaptı!.. Ve yapmaya niçin devam ediyor!..

Vallahi ben çözemedim. Kime sorduysam hiç kimse de bilemedi...

Sadece, yandaş medyada görevli üst düzey bir arkadaş “Bize yukarıdan talimat geldi, o yüzden Esed diyoruz” dedi.

Kim bu yukarısı? Saray mı, başka bir yer mi?

Bugüne kadar bu sorunun yanıtını da bulamadım.

Bildiğim tek şey, adamın adını durup dururken değiştirip “Arslan” yaptılar.

Devlet ciddiyeti dediğiniz ancak bu kadar olur!

★★★

Gelelim katiller ve yobazlar sürüsü olan IŞİD isimli terör örgütüne... Bu İslamcı örgüt başta Türkiye ve Suriye olmak üzere pek çok İslam ülkesinde binlerce kişiyi gaddarca suikast ve bombalama eylemleriyle öldürdü.

IŞİD’in Türkçe açılımı “Irak Şam İslam Devleti” idi.

“İdi” diyorum çünkü bizimkiler bu ismi de kendilerine göre değiştirdiler!

Bir genelge yayınlandı:

“Bundan sonra IŞİD denmeyecek, makam böyle istiyor.”

Ya ne diyeceğiz?

“DAEŞ, DEAŞ, DAİŞ vesaire... Ne derseniz deyin.”

Bu sözcükler Arapça imiş... Dolayısıyla bizimkilerin talimatıyla vahşi örgütün adından “İslam” sözcüğü çıkarılmış oldu.

Güler misin ağlar mısın.

★★★

Ve şimdi gelelim Esad rejimine karşı birlikte mücadele ettiğimiz “Özgür Suriye Ordusu” (ÖSO) isimli topluluğa...

Önce birkaç soru sorayım:

O koskoca Türk Ordusu’na, Cumhuriyet ordusuna böyle bir çapulcular takımıyla iş birliği yapmak, onlardan medet ummak acaba yakışıyor mu?

Kimdir bunlar? Saçlı sakallı, her türlü modern silahlarla donatılmış bir topluluktur.

Nerede yatıp kalkarlar, üsleri nerededir?

Bunların finansmanı, silahları, cephaneleri, yiyecek içecekleri nereden ve nasıl sağlanmaktadır? 

Maaşları nereden ödenmektedir?

Bu soruların yanıtı olmadığı gibi, soran da yok.

Bildiğim kadarıyla ben kısaca anlatmaya çalışayım çünkü bugüne kadar birkaç kez yazdım ve yalanlama gelmedi.

Bu maaşlı teröristlerin parasının ABD ve Suudi Arabistan, silah ve cephanelerinin ise Türkiye Cumhuriyeti tarafından sağlandığı iddia ediliyor.

Türk topraklarında, Şanlıurfa tarafında üslendikleri belirtiliyor. Zaten harekât başlar başlamaz Suriye topraklarına ilk giren bunlar oldu.

Uzaydan inmediler ya, bizim topraklarımızdan girdiler!

★★★

Kafamda çok ciddi bir soru daha var:

Bazıları bu harekât sırasında öldü... Ve bizim sayın ve muhterem yetkililerimiz onları da “Şehit” ilan etti, cenaze namazları şehit kimliği ile kılındı. Yakınlarına şehit maaşı bağlanırsa hiç şaşırmayın.

Yani bir yanda gerçek şehitlerimiz olan Mehmetçikler, öbür yanda ise bir takım çapulcular...

Ve iki kesime de aynı mertebe veriliyor, şehitlerimizin ruhu sızlatılıyor.

Diyanet’e sorsam yanıt gelmez...

Nasıl oluyor da bunlar şehit ilan ediliyor? Hangi gerekçeyle? 

★★★

Sevgili okurlarım, şimdi işin bir başka yönüne değineyim...

Bizimkiler bu ÖSO’nun da adını değiştirip “Milli Suriye Ordusu” yaptılar.

Esad oldu Esed, IŞİD oldu DAEŞ ve en sonunda Özgür Suriye Ordusu oldu Milli Suriye Ordusu!

Bizim kafalarımız bu “İnce” işleri, bu isim değişikliklerini algılayacak nitelikte elbette ki değil.

Büyüklerimizin mutlaka bir bildiği vardır!

Kesinlikle vardır!