Sevgili okurlarım, şu anda Türkiye’de en zor, başı en kalabalık durumda olanları bir sıralasak, sanırım en ön sırada Kemal Kılıçdaroğlu gelir.
Nasıl gelmesin ki tepesinde büyük sorunlar var.
Örneğin aday seçimleri...
Kimi nereden aday gösterecek? Gerçi artık büyük çoğunluğu belli oldu ama yaşadığı sıkıntıları tahmin edebiliyorum.
Partisinde her kafadan bir ses çıkan ve onları susturmayı tercih etmeyen bir genel başkan düşünün.
Bu aslında çok iyi bir şey zira CHP’de herkes özgürce konuşup fikrini savunabiliyor.
Ama işin öbür yanından bakarsanız kötü bir şey çünkü onlar konuştukça akıllar daha beter karışıyordu.

★★★

AKP, MHP gibi partilerde ise durum tam tersine!..
Ağzını kimse açamaz.
Ağzını açan, partisini eleştiren ya ciddi bir biçimde uyarılır, ya da partisinden ihraç edilir.
O partilerde fikir ve ifade özgürlüğü asla yoktur.
Hepsi genel başkanın emrinde ve hizmetindedir.
O ne derse, ne istiyorsa, kimi istiyorsa o aday gösterilir!

★★★

Herkes, özellikle büyük il ve ilçelerde adaylığının açıklanmasını heyecanla bekliyordu.
Bu aşamada gazeteye ziyaretçilerimiz, özellikle adaylık bekleyen CHP’liler sıklıkla geliyordu...
Ve ister istemez soruyordum... Şu gibi konuşmalar onlarca kez geçti:
-Nedir son durum?
-Benim açımdan çok iyi. En güçlü adayım.
-Nereden biliyorsun?
-Kemal Bey söyledi de oradan biliyorum.
-Sen mi istedin aday olmayı, yoksa o mu söyledi?
-Ben gittim kendisine. Sen çalışmaya devam et, ötesini bana bırak dedi.
-Bak arkadaş, Kemal Bey kendisine ulaşan herkese aynı şeyi söylüyor. Senin rakiplerine de herhalde aynı sözleri söylemiştir. O yüzden, sakın ola ki bu işi çantada keklik görme. Ben senin yerinde olsam adayların açıklanacağı güne kadar sabırla beklemeyi tercih ederim.
-Ama bana söylediği sözler kesindi. Hatta beni evine çağırdı ve orada da konuştuk. Kesin beni istiyor...
Hemen hiçbiri aday olamadı.

★★★

O konuşmalardan anladım ki, Kemal Bey işin kolayını herkese mavi boncuk dağıtmakta bulmuştu...
Ve haklıydı, başka ne yapabilirdi.
Bir düşünün, partinin genel başkanısınız ve Türkiye’nin dört bir yanından size herkes gelip aday olmak istediğini söylüyor.
Sadece onlar değil, partinin üst düzey yetkilileri tarafından istenen aday adayları da vardı.
Kulisler hızla devam edip gidiyor, herkesin yolu genel başkanın odasında kesişiyordu.
Kemal Bey onlara olumsuz yanıt verse, “Hayır, o arkadaş olmaz” dese kıyamet kopacak, dedikodular birbirini izleyecekti.
Siz genel başkanın yerinde olsanız ne yapardınız?

★★★

Peki sonuç ne oldu?
En uygun adaylar mı seçildi?
Bana sorarsanız hayır...
Ama yapacak başka bir şey yoktu.
Yine bana sorarsanız bazı hatalar elbette oldu, yanlışlar yapıldı.
Herkesin kendisini veya kendi adamını seçtirmek için çaba harcadığı o süreçte bunlar elbette olacaktı.
Hiçbir listenin, hiçbir adayın herkes tarafından benimsenmesi söz konusu değildi.

★★★

Buna karşın çok sayıda düzgün insan da aday gösterildi.
Burada fazla isim vermek istemiyorum ama ben seçsem, yine aynı isimleri seçerdim.
Özellikle Ankara, İstanbul, İzmir, Eskişehir, Aydın ve daha nice illerimizde ve ilçelerimizde dört dörtlük adaylar seçildi.
Onlar geçmişte hırsızlığa yolsuzluğa bulaşmamış, belediyeciliği iyi bilen, eserler bırakan, halkın sevgisini kazanmış olan çalışkan ve dürüst insanlar...
Daha başka ne olabilirdi?

★★★

O yüzden burada defalarca yazdım ve yazacağım...
Hiçbir bilinçli, yurtsever CHP’li seçmen Türkiye’nin bu ortamında “Ben bu adayı beğenmedim, bana ters geliyor. Sandığa gidip oy kullanmayacağım” deme ve mızıkçılık etme lüksüne sahip değildir.
O seçmen kitlesinin sandığa gitmemek gibi fantezileri sadece ve sadece AKP’ye ve her gün bağırıp çağıran, sert atan, birilerine posta koyan AKP Genel Başkanı Recep Bey’e yarar.
Bu işin şakası yok sevgili okurlarım...
O zaman biz de o seçmenlere şunu söylemek zorunda kalırız:
“O halde oyunu AKP’ye vermiş olursun kardeşim! Bu iş senin adayın benim adayım meselesi değil, Türkiye’nin meselesidir. İçine siniyorsa öyle yaparsın.”