Sevgili okurlarım, yandaş gazetelerin neredeyse tüm manşetleri, her zaman olduğu gibi dün yine Recep Bey tarafından belirlenmişti.
Recep Bey teravih namazına gitmiş ve bu kez oradan ses vermiş:
“İstanbul’un fethinin 566. yıldönümünü kutluyoruz. Burası İstanbul. Bir diğer adıyla İslambol. Burası Konstantinopolis değil ama böyle görmek isteyenler var.”
Sonra sözü yine 23 Haziran seçimine getirmiş!
“Burasını böyle görmek isteyenlere karşı 22 günümüz var. 22 gün sonra burasının nereden nereye geldiğini ortaya koymak için gece gündüz tüm kardeşlerimize ulaşmamız gerekiyor...”
Bunun ardından sözü Fatih Sultan Mehmet’e getirmiş!
“Hatırlayın, ‘Ülkemizde zulüm 1453 yılında başladı’ diyenler var... Fetih 1453’te başladı ve 566 yıl oldu dememiz lâzım...”
Bunların huyudur, bir laf ederler ama arkasını getirmezler. Binali Bey’in “Oylarımız çalındı” demesi gibi.
Recep Bey de aynı taktiği uyguluyor, söylüyor, manşet oluyor ama ötesi yok!
Kim İstanbul’un adını değişik kullanıyormuş, kim İstanbul’un fethinden “Zulüm” diye söz ediyormuş, bilen yok. O sadece söyleyip kenara çekiliyor. Amaç kafaları bulandırmak!

★★★

Konstantinopolis İstanbul’un Bizans dönemindeki ismidir.
Özellikle geçmiş yıllarda, hele de Osmanlı döneminde İstanbul’a gelen yabancılar tarafından yazılan yüzlerce kitapta bu isim hep böyle geçer.
Bazı yabancılar bugün de (çok az sayıda olmak üzere) Konstantinopol demeyi sürdürür.
Recep Bey anladığım kadarıyla tarih kitaplarını ve belgeselleri okumaktan pek hoşlanmıyor.
Okumuş olsaydı günümüzde hiçbir Türk vatandaşının, kimliği ve kökeni ne olursa olsun bu sözcükleri kullanmadığını bilirdi.

★★★

Bir acayip durum daha...
“Ülkemizde zulüm 1453’te başladı” demiş olanlar (eğer varsa) kimdir?
Bunca yıldır bu ülkede yaşarım, medyayı takip ederim ama bu sözleri herhangi bir kimseden şimdiye kadar bir kez olsun duymadım.
Söyleyen varsa ya manyaktır, ya da sapık.
Recep Bey teravih namazında nutuk atıyor, Konstantinopol diyor, dolaylı yoldan sözü Fatih Sultan Mehmet’e getirip oy istiyor.
Böyle yapmak bir cumhurbaşkanına yakışır mı?
Şunu iyi bilsin:
Bizler için sadece ve sadece İstanbul vardır.
Fatih Sultan Mehmet bizim saygı duyduğumuz ve gerçekten sevdiğimiz bir padişah ve komutandır.
Onun isminin, onun büyük fethinin böyle seçim propagandasına alet edilmesine elbette karşı çıkarız.



Sevgili okurlarım, Hürriyet bir zamanlar Türk basınının “Amiral gemisi” olarak bilinirdi.
Pek çok konuda tartışmasız bir numara idi.
Ben de o gazetede 22 yıl boyunca aralıksız çalışmıştım.
Patronumuz Erol Simavi gazeteyi satmak zorunda kalınca, büyük bir iş adamı olan Aydın Doğan yeni patronumuz oldu.
Hürriyet okurlarını iyi bilirim:
Büyük çoğunluğu Atatürkçü, laik, sosyal demokrat okurlardan oluşur.
Gel zaman git zaman, aradan yıllar geçti ve bu kez bir başka iş adamı olan Erdoğan Demirören, Milliyet’le birlikte  gazetenin yeni sahibi oldu.
Bu satın alma işlemini de AKP iktidarının kendisine sağladığı inanılmaz parasal olanaklarla sağladı.

★★★

Hürriyet böylece yandaşlar safına katıldı.
Geçmişin “Amiral gemisi” şimdi yandaşlık sularına yelken açtı, iyice magazine dönüştü ve oralarda çabalayıp duruyor!
Bizim zamanımızda bu gazetenin beleş dağıtımı yoktu.
Şimdi otobüs terminallerinde bile isteyene parasız veriliyor...
Ve beleş gazeteler satış rakamlarına ekleniyor!

★★★

İşin en kötü yanı, gerçek satış rakamları giderek düşüyor.
Geçtiğimiz Pazar günü bu rakam beleşler dahil sadece 224 bin.
Oysa Pazar günleri, verdiği ekler nedeniyle Hürriyet’in en çok sattığı gündür.
Şimdi düştü 224 bin’e!
Geçmişte biz hep düşünürdük “Günün birinde Sözcü olarak Hürriyet’i biraz olsun yakalayabilsek” diye...
Yakalamayı bırakın bir yana, şimdi ortalama 35-40 bin farkla biz öndeyiz.

★★★

Demek ki iktidar yandaşlığı bir yere kadar!..
Pembe tablolar, Erdoğan ve AKP sözcülüğü de bir yere kadar.
Hürriyet okurları şimdi gerçek kimliklerini ortaya koydu ve gazeteyi yavaş yavaş bırakmaya başladı.
Bana soracak olursanız gerçekten üzgünüm...
Hürriyet böyle olmamalıydı.
Yazık ettiler.

★★★

Emin Çölaşan’ın notu:
Sevgili okurlarım, hepinizin bayramını kutluyorum. Çok güncel ve önemli gelişmeler olmadığı takdirde yarın ve öbür günkü yazılarımda sizlere bir kez daha Fahrettin Paşa’dan söz etmek istiyorum. Gerçek bir Türk, gerçek bir yurtsever ve gerçek bir Müslüman.