Sevgili okurlarım, bir meslekte kıdem sahibi olmak önemlidir. Hele bizim gazetecilikte...
Uzun yıllar ayakta kalabilmek, isminizin herhangi bir yolsuzluk, avanta, rüşvet olayına karışmamış olması, başka bir deyişle temiz kalmış olması, hepsi çok önemlidir.
Bu mesleğe 1977 yılında başlamıştım.
Şu anda 42 yıllık gazeteciyim.
Olay yaratan nice haberler ve köşe yazıları yazdım, nice söyleşiler yaptım, nice yazı dizileri hazırladım.
Bu uzun yıllar boyunca sadece üç gazetede çalıştım.
Sırasıyla Milliyet, Hürriyet ve SÖZCÜ.
Gerek Milliyet ve gerekse Hürriyet’te iken nice yüksek miktarda transfer teklifleri aldım, hepsini reddettim... Çünkü çalışmakta olduğum gazetelerden memnundum.
Hayatımda hiçbir zaman maceracı olmadım.
Para uğruna maceraya atılan çok sayıda meslektaşımız gittikleri yerde hüsrana uğrayıp ne yapacaklarını şaşırdılar ve önemli bir bölümü bir süre sonra işsiz kaldı.
Neresinden bakarsanız bakın, bizim meslek her yönüyle ilginçtir!
Her gün yeni bir gelişme olur şaşırıp kalırız, anılar anlatırız...
“Hiç aklımıza gelmemişti, demek bu da oluyormuş” diye aramızda konuşuruz.

★★★

Ancak medyanın ortamı artık çok değişti. Geçmiş yıllarda çoğumuz birbirimizle dost idik.
Ne zaman ki aramıza siyasi fikir ayrılıkları girdi, o dostluklar da yok oldu.
Gazete patronlarının arasında bile dostluk vardı.
Bu güzel ilişkiler giderek sıfırlandı, hatta bazı durumlarda sevgisizliğe, kin ve nefrete dönüştü.
Eski güzel ilişkiler artık (ne yazık ki) yok.

★★★

Sadece biz değil, gazete ilanları bile bölündü.
Bunun nasıl olduğunu soracak olursanız kısaca anlatayım.
Şu anda özellikle ölüm ilanları temelde iki gazetede yayınlanıyor.
SÖZCÜ ve Hürriyet.
Bizim gazetede çıkan ilanların pek çoğu, bizim gibi düşünen aile ve kurumlar.
Hürriyet’te çıkanların çoğu ise iktidar kesiminde yer alan kurumlar, marketler, devlet bankaları, THY ve aileler...
Aslında bir bölümü “En çok satan gazete” kimliğimizle ilanlarını bize verecek ama onlarda korku dağları bürümüş durumda! İşin içine siyaset ve iktidar korkusu girmiş!
Şöyle diyorum, özellikle genç gazeteci arkadaşlara anlatmaya çalışıyorum:
İlanlarda bile bölündük!

★★★

Sevgili okurlarım, gazetelerin satış rakamları birkaç ay öncesine kadar her hafta yayınlanır ve isteyen herkes o rakamları görebilirdi.
Peki o rakamlar gerçek miydi?
Hayır, değildi.
Özellikle adına yandaş dediğimiz gazetelerin tümü satış rakamlarını şişirirdi. Bunun somut örneğini yine geçmiş yıllarda Fetullah’ın Zaman gazetesinde görürdük.
Bu gazetenin bayi satışı 17-18 bin dolaylarındaydı.
Oysa bu rakamı 800 bin olarak gösterirdi. Bu sahtekârlığı belgelediğim için beni mahkemeye bile verdiler.
Bu düzenbazlığın nedeni şudur:
Resmi ilanlar satışa göre verilir. O yüzden gazetelerin gerçek satış rakamlarında düzenbazlık yapılır.
Amaç devlete ait bir kuruluş olan Basın İlan Kurumu’ndan daha çok resmi ilan almak ve bu yolla daha çok para kazanmak.
Bu sahtekârlık günümüzde de aynen devam ediyor.
Örneğin gerçek satışı 10 bin bile olmayan nice gazeteler kendilerini 100 bin satıyor gibi gösteriyor.
Şu tabloyu bir düşünün...
Her gün şu veya bu doğrultuda ahkâm kesen bir sürü gazete her gün üçkağıt yapıp devleti kandırmakta birleşmiştir.                 Peki devlet bu durumu bilmez mi?
Elbette bilir ama ses çıkarmaz... Çünkü yandaş basın bu yolla beslenir.

★★★

Geçmiş yıllarda Türkiye’de iki seçkin gazete vardı.
Milliyet ve Hürriyet...
İlkinde 8.5 yıl, ikincisinde 22 yıl çalıştım.
Sadece rakamlara bakacak olursak Hürriyet uzun yıllar boyunca Türkiye’nin en çok satan gazetesi idi.
Birkaç hafta öncesine kadar satış sıralaması şöyle gidiyordu:
Birinci Sabah, ikinci çok az farkla Hürriyet ve üçüncü SÖZCÜ.

★★★

Son birkaç ay içerisinde bizim gazete muazzam bir atılım yaptı. İki gazeteyi de geçtik ve birinci sıraya yerleştik. Ortalama net 270 bin satıyoruz...
Ve şimdi her gün Hürriyet’e 60-70 bin dolaylarında fark atıyoruz.
Üstelik bizim bir adet bile beleş dağıtımımız yok.
Marketlerde, akaryakıt bayilerinde, şehirler arası otobüs terminallerinde falan önüne gelene ücretsiz gazete hediye etmiyoruz!
İkisi de artık tümüyle yandaş olan Hürriyet’in gerçek satışının sadece 60, Milliyet’in  ise sadece 40 bin dolaylarında olduğu biliniyor...
Ve basın dedikodularında Milliyet’in kapatılacağı iddiaları yer alıyor.
Demirören ailesi bu iki gazeteyi iktidarın baskısıyla ve kamu bankalarından yine iktidarın emriyle verilen yüz milyonlarca dolar kredi ile satın almıştı. Şimdi bin pişman.
Benim geçmişteki iki gazeteme de (!) yazık ettiler.
Yandaşlık ve parasal çıkar uğruna Türk basınını hançerlediler.