Sevgili okurlarım, aylardan beri, hakkımızda açılan anlamsız, tutarsız bir ceza davası ile haşır neşir olmak zorunda bırakılmıştık.

Açılan davanın iki boyutu vardı:

İlki FETÖ’cülük!

İkincisi ise terör örgütüne üye olmamakla birlikte yardım etmek ve destek vermek!

Olayın ilk aşamasında İstanbul’daki savcıya ifade verdik.

Savcı benim hakkımda takipsizlik kararı verdi.

★★★

Aradan tam iki gün geçmişti...

Aynı savcı bu kez takipsizlik kararını kaldırıp hakkımda dava açtırdı.

Ne yaman bir çelişki idi!

Karar 48 saat içerisinde nasıl olmuş da 180 derece değiştirilmişti!

Tam o sırada tutuklanarak küçük çocuğu ile birlikte cezaevine konulan bir anneden gelen mektubu yayınlamıştım.

Mektubu yazan kadını bilmezdim, tanımazdım, suçunun ne olduğundan haberim yoktu.

Yazımın başlığı “Bir Annenin Dramı.”

Mektup gerçekten de, birkaç aylık çocuğu ile birlikte içeri tıkılan bir anneye yaşatılan zorlukları içeriyordu.

Meğer savcı bu mektubu okuyunca karar değiştirmiş, hakkımda dava açılması için iddianame düzenlemiş...

Çünkü kadın bir FETÖ’cü imiş.

★★★

Dava yaklaşık iki ay önce açılınca şöyle dedim:

“Eyvah, bu davadan hiçbirimiz için kurtuluş umudu yok. Mutlaka ceza verecekler.”

İşin başını yaşamıştık, sonu da belli olmuştu.

Çoğu hukukçular ve arkadaşlarımız dahil hemen herkes aynı şeyi söylüyordu:

“Bu davanın içi, altı ve üstü boş. Hiçbir şey çıkmaz, sonunda beraat edersiniz.”

Ben ise tam tersini savunuyordum.

“Ağzımızla kuş bile tutsak sonuç değişmez. Hapis verecekler.”

★★★

İçi tümüyle boş bir dava...

Dosyada hakkımızda FETÖ’cü olduğumuza ilişkin herhangi bir belge var mı?

Yok!

Aleyhimize tanıklık yapan bir tek Allah kulu var mı?

Yok!

Peki bizim örgüt mensuplarıyla yapmış olduğumuz telefon görüşmeleri ve haberleşmeler, dernek ve vakıflarına üyeliğimiz, Bank Asya’da paramız vesairemiz var mı?

Araştırdılar ama o da yok!

Eee, o zaman biz nasıl, hangi belgelerle, hangi tanık ifadeleriyle FETÖ’cü olduk?

Yanıt yok!

★★★

Türkiye’deki iktidarın bütün amacı, kendinden yana olmayan yayın organlarıyla birlikte gazeteciler üzerinde de baskı kurmak...

Onları korkutmak, sindirmek ve köşeye sıkıştırmak.

Konuşamaz ve yazamaz duruma getirmek.

Bana inanınız...

Basın dünyamızdaki gerçek budur.

Böylesine içi boş bir davada bana kesilen ceza net 3 yıl 6 ay 15 gün hapis.

Bu cezayı hak ettiğimi sanmıyorum.

Mahkeme öncesinde 5 yıl 8 ay vermiş sonra altıda bir oranında indirim yapmış.

★★★

Sevgili okurlarım, bu dava açıldığından beri ismimiz her yerde ve bütün medya organlarında bol bol geçti.

Hiç kimse bir kez olsun “Demek ki bunlar FETÖ’cü imiş” diyemedi.

İçi boş bir davada yargılandık...

Hapis cezaları aldık...

Bu cezalar bizim göğüslerimize takılan şeref madalyalarıdır.

★★★

Bu karar bizim için hem şeref madalyası, hem de üzerimize sürülmek istenen kara bir lekedir.

Atılmak istenen bu çamur bizim üzerimize yapışmaz.

Benim ömrüm yıllarca bunlarla mücadele etmekle geçti.

Hem Fetullah, hem de PKK ile...

Ve şimdi “Terör örgütüne üye olmamakla birlikte örgüte bilerek ve isteyerek yardım etme” iddiasıyla hapis cezası almış bulunuyorum.

İnanılır gibi değildir...

Bu gibi cezalar bizim inancımızı törpülemez.

Bizi korkutamaz.

Yolumuz Mustafa Kemal Atatürk’ün aydınlık yoludur.