Sevgili okurlarım, bugün 30 Ağustos Zafer Bayramı, milletimize kutlu olsun.
Türk Ordusu bugün 30 Ağustos 1922 Başkomutanlık Meydan Muharebesi’ni kazandı ve Mustafa Kemal Paşa’nın sadece beş kelimeden oluşan emriyle Ege Denizi’ne doğru harekete geçti.
İlk amaç 15 Mayıs 1919’dan beri düşman işgalinde olan İzmir’i kurtarmaktı.
“Ordular ilk hedefiniz Akdeniz’dir, ileri.”
(O yıllarda Ege’ye ‘Akdeniz’ denirdi.)

★★★

Türk Ordusu’nun büyük bir bölümü Afyon’dan İzmir’e (yürüyerek) harekete geçmişti.
İşgal altındaki bütün beldelerimiz adım adım kurtarılıyordu.
Yunan komuta kademesini oluşturan generallerin tamamıyla birlikte, yüzlerce subay ve binlerce er teslim oldular, esir alındılar.
Teslim olan komutanlar serbest kalınca Atina’da yargılandı, bazıları idam edildi.
Başkomutan Trikupis de yargılandı ama beraat etti.

★★★

Trikupis’in teslim olma öyküsünü burada birkaç gün önceki yazımda kısaca anlatmıştım. Teslim olunca doğruca Garp Cephesi Komutanı İsmet Paşa’ya götürülüyor. O da fazla bir şey konuşmadan Yunan başkomutanını alıp doğruca bizim başkomutanın yanına götürüyor.
Gazi’nin sözleri Trikupis’i şaşırtıyor, kitabında bu olayı anlatıyor:
“Mustafa Kemal beni ayağa kalkarak dostane bir şekilde karşıladı ve Fransızca hitap ederek şöyle dedi:
Sayın general siz görevinizi tam olarak ve sonuna kadar yaptınız. Askerlikte mağlup olmak da vardır. Unutmayın ki koca Napolyon bile zamanında esir olmuştu. Siz bizim misafirimizsiniz. Buyurun istirahat edin.”
Trikupis “Hatıralarım” isimli kitabında, önce Ankara’ya, sonra Kırşehir’e götürüldüklerini anlatıyor.



Önceki gün, bir okurumdan aldığım e-posta mesajı şöyle:
“Selamlar Emin Bey, ben Haldun Ersanlı. Dostunuz rahmetli (büyükelçi) Özcan Davas’ın yeğeniyim. Dedem, annemin babası tümgeneral cerrah Muhtar Davaz genç mezun bir tabip olarak Çanakkale Savaşı’na katılıyor. İstiklal Savaşımızda Aydın cephesinde.
Trikupis teslim alındığında dedemi doktor yaver olarak kendisine veriyorlar ve tutsak olduğu dönemde kendisine hizmet ediyor.
Savaş sonrasında dedem Roma’ya, ihtisasını yapmak üzere amcası büyükelçi Suat Davaz’ın yanına gidiyor ve her nasılsa dedem ve Trikupis Roma’da sık sık görüşüyorlar. Ailede anlatılanlara göre Trikupis dedeme tahsili sırasında maddi destek veriyor. Uzun yıllar mektuplaştılar.
Annem, dedemin 1980’de vefatından sonra kitapları ve o mektupları Numune Hastanesi’ne bağışlamış.
İlginizi çekeceğini ümit ederek (Kırşehir’de esir kampında çekilen fotoğrafı)gönderiyor, saygı ve sevgilerimi sunuyorum.” 

★★★

Bu fotoğraf tarihi bir belge idi. Hemen Haldun Bey’i arayıp teşekkür ettim, elinde başka fotoğraf ya da belge olup olmadığını sordum.
Ne yazık ki yokmuş.
Uzun yıllar önce Numune Hastanesi’ne bağışlanan belgeler ve mektuplar ise doğal olarak kayıp! Kimler tarafından hangi çöplüğe atıldıklarını Allah bilir!

★★★

Bir başkomutan düşünün, esir düşen düşman ordusu başkomutanının yanına esir kampında bile genç bir doktoru yaver olarak görevlendiriyor.
Fotoğraf Anadolu bozkırında çekilmiş. Arkada yeni dikilen ağaç fidanları görülüyor.
Trikupis üniformalı.
Belki tarihçilerin ve araştırmacıların işine yarar diye yayınlıyorum.
Okurum Haldun Ersanlı’ya teşekkür ediyorum.