Sevgili okurlarım, yarın 27 Mayıs. Cumhuriyet döneminde 1960 yılında yaşanan ilk darbenin 59. yıl dönümü. Bu darbede İstanbul yakınlarındaki Yassıada’nın çok özel bir yeri vardır. Demokrat Parti’nin bütün üst düzey yetkilileri tutuklanmış ve bu adada yargılanmıştı.
Yüksek Adalet Divanı tarafından yapılan ve aylar süren yargılamalarda bazı idam ve hapis cezaları verildi.
Başta Cumhurbaşkanı Celal Bayar olmak üzere Başbakan Adnan Menderes, Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu ve Maliye Bakanı Hasan Polatkan da idam cezası alanlar arasındaydı.
Yassıada yargılamaları konusunda bugüne kadar çok şeyler yazıldı ve söylendi... Ama bir numaralı hedefte Yassıada Komutanı Albay Tarık Güryay vardı. Çok sert ve acımasız bir adamdı. Sonraki günlerde kendisine “Allahsız gardiyan, zindancı” gibi isimler takıldı. Tutuklu olan eski devlet yöneticilerine çok sert davranırdı.
Yarın 27 Mayıs’ın yıl dönümü. Medyada yer alan haberlere göre, orada yıllardır boş duran Yassıada’da şimdi yeni binalar ve tesisler yapılmış, turistik bir tesis olarak Recep Tayyip Bey tarafından yarın hizmete açılacakmış.

★★★

Duruşmaların bitiminden bir süre sonra emekliye ayrılan ve 1985 yılında vefat eden Albay Tarık Güryay’la sanırım ilk ve son söyleyişi Hürriyet gazetesinde iken ben yapmıştım. İstanbul’da yaşıyordu, sağlığı iyi değildi. Onu bir emekli kahvesinde bulmuştum.
Bu söyleşiyi daha sonra aynen, şimdi piyasada bulunmayan “Unutulmayan Söyleşiler. Tarihe Düşülen Notlar” isimli kitabımda yayınlamıştım. Kendisini savunmuş, orada yaşadıklarını anlatmıştı. Duruşmalarda elinde bastonuyla sanıkların hemen yanında oturur ve onlara bu yolla gözdağı vermeye çalışırdı.
Şimdi o söyleşiden bazı kısa bölümleri sizlere sunuyorum. Okuyacağınız sözlerinin tamamı benim sorularım üzerine söylenmiştir.
Yani söyleşinin özetidir.

★★★

(Darbe sonrasında Türkiye’yi yöneten ve tamamı subaylardan oluşan) Milli Birlik Komitesi tarafından Yassıada komutanlığına atandım. Sert bir komutandım. Devlet Başkanı Cemal Gürsel beni eskiden tanır ve severdi. Göreve başlayınca emrimdeki çocuklara ilk emrim bunlara fiske bile vurulmayacak oldu. Ama bazıları Yassıada’ya getirilirken subaylardan dayak yemişler.
Ben Bumin Yamanoğlu gibi bazı polisleri dövdüm orada.
Fatin Rüştü Zorlu bir üsteğmenle kavga etti, birbirlerine yumruk atmışlar. Fatin’in gözü o yüzden morarmıştı.
Disiplinsizlik yapan bazılarını Bizans döneminden kalan mahzenlere attırdım. Söyledikleri gibi mahzenlerde su falan yok. Kupkuru ama karanlık. Oraya lamba yaptırdım. Disipline aykırı hareket edenleri atıyordum içeriye. Atıyorduk Bizans mahzenine birkaç saatliğine ve uslanıyorlardı orada. Yani sabah atsam akşam çıkarıyorduk çünkü orada yatak falan yok.
Yani ben sadece disiplinin korunmasıyla ilgiliydim. Onun ötesinde her şey benim dışımdaydı. Ankara’dan gelen emirlere bağlıydı.
Menderes’i hiç kimseyle konuşturmadım çünkü yukarıdan öyle emir gelmişti. Ama benim odama sık sık gelir, kahvesini içip giderdi.
Yalnızlıktan şikayet ederdi. Benim yanımda hiç ağlamadı.
Menderes, Bayar kadar asabına hakim değildi. Bayar hiç belli etmezdi. Çok metin, mert ve komitacı adamdı. Belki ilmin cahili ama politikanın alimi idi.

★★★

Duruşma salonunda özel bir yerim vardı ama bunu sanıklara gözdağı vermek için kullanmazdım. Orada alarm düğmesi vardı. Çünkü her an bir şey olabilir, alarma geçmek gerekebilir. Oradan kumanda ederdim.
Savunmaları konusunda kendilerini “Doğruyu söylemezsen seni asarlar” diye tehdit ettiğim doğru değildir. Yani hep dostça tavsiyelerde bulunmuşumdur.
Sanıklar arasında casuslarım ve içeriden haber getiren ajanlarım vardı. Bazı koğuşlarda olanı biteni bana haber verirlerdi. İspiyoncular arasında milletvekilleri vardı ama bakanlar yoktu. İsimlerini söylemem.

★★★

Bunları Yassıada’ya getirirken filme almayı unutmuşlar. Sonra günün birinde bunlar adaya yeni geliyormuş gibi film çekimi yaptırdılar. Bayar buna çok içerlemiş ama bana bir şey söylemedi. Çok kızdığı yüzünden belliydi. Sonra banyoya girip kemerle boğazını sıkıyor. Açıkgöz bir nöbetçi teğmen acayip sesleri duyunca içeri koşup onu kurtarıyor.
Kurtulduktan sonra bu olayı Bayar’la konuştum. Çok içerlemiş, “Biz artist miyiz” diyordu. Aslında orada çok onurlu bir davranışta bulunuyor. İntihara girişmeden önce bir de not bırakmış “Bayar adını ben hiçbir zaman kirletmedim ve kirletmem” diye.

★★★

Yassıada’da Yüksek Adalet Divanı 15 kişi için idam cezası verdi. Kararı önceden öğrendik ki ona göre tedbir alalım. Öğrenince insan ve komutan olarak acıdım tabii.
Efendim ben asılmalarına taraftar değildim. Bence Milli Birlik Komitesi ya hepsini asmalıydı, ya da o üç kişiyi de affetmeliydi. Ya hep ya hiç gibilerden.
Kararlar açıklanmadan önce Komite’nin iki üyesi Mucip Ataklı ve Suphi Gürsoytrak odama yemeğe geldiler. Yüksek Adalet Divanı Başkanı Salim Başol’u da çağırdık. İki Komite üyesi Başol’a dediler ki “Reis Bey kararlarda 60’tan aşağı idam çıkarsa biz Komite olarak gayrimeşru duruma düşeriz. Yani 59 kişi bile bizi meşru kılmaz.”
Başol çok bozuldu “Kararları tek başıma ben verecek değilim” dedi.
Sonra 15 kişilik idam listesi geldi bize. Komite idamların İmralı Adası’nda yapılmasına karar vermiş. Darağaçları falan oraya vaktiyle gönderilmişti. Kararları ilk defa mahkemeden duydular. İdamlıklar kararlardan sonra gemiye bindirilip İmralı’ya gönderildi.
Bu arada idam kararından bir gün önce Adnan Menderes uyku ilaçları alarak intihara teşebbüs etti. Sonra midesi yıkandı, tedavi edildi ve iyileşti. Fakat bu işi nasıl yaptığını bir türlü anlatmıyor. Gittim kendisine dedim ki “Bak senin yüzünden bir sürü subay tutuklandı. Bize de bir zarar gelmesini istemiyorsan doğruyu söyle. Bu işi kendin mi yaptın, yoksa başkaları mı sana yaptırdı?”
Verilen hapları kibrit kutusunda biriktirmiş. Sabah 4’e kadar 35 hap içmiş.
Doktorlar gelip baktılar, tedavisi yapıldı. Sağlam raporu verdiler ve “Şey olabilir” (idam edilebilir) dediler. Giydirip motora bindirdik ve İmralı’ya gönderdik. “Seni hastaneye tedavi için gönderiyoruz” dedik. O da karısından mektup
gelirse hastaneye göndermemizi istedi.

★★★

İmralı’ya gittim, orada bazı hadiseler oldu. İmralı’da görevi olmayan kalabalık bir karacı subay grubu yanıma geldi. 12 idamın müebbet hapse çevrileceğini, sadece üç kişinin asılacağını öğrenmişler. “Komite’den böyle bir karar çıkarsa infazları burada biz yaparız” dediler...Ben olmasam orada büyük hadiseler çıkacaktı.
O subayları bertaraf ettikten sonra, hücrelerde bekleyen 12 idam hükümlüsünün cezasının müebbet hapse çevrildiğini gidip ben tebliğ ettim. Bayar’a da müjdeyi ben verdim.
Zorlu ve Polatkan asılırken yanlarındaydım. Çok acıdım çok. Hele Fatin Rüştü Zorlu o kadar mertçe gitti ki. Hoca Kuran okurken yanlışını çıkardı. Çok metin adamdı. “Allah memlekete hayır versin” diyerek gitti.
Polatkan çok şeydi. Belki de ölüsü asıldı. Gardiyanlar zor yürüttü onu. Çok üzülüyorsunuz tabii. Bir saniye önce aslan gibi adam, bir saniye sonra dili dışarıya çıkıyor.
Celal Bayar’a idam cezasının affedildiğini müjdeleyince “Yaa, öyle mi” dedi. Öyle bir sevinç veya heyecan göstermedi. Ama mesela Refik Koraltan benden ne kadar büyük olduğu halde, kelepçeleri çözülünce “Ver elini öpeceğim” dedi. Bayar hariç öbürleri de büyük sevinç gösterdiler.

★★★

Menderes idam edileceğini Başsavcı Ömer Altay Egesel’den öğreniyor. Motorla İmralı’ya götürüyor ve orada kendisine tebliğ ediyor.
Sizi temin ederim ki Yassıada günlerinden vicdanımı rahatsız eden, beni üzen hiçbir olay yok. Kimseye en ufak bir haksızlık etmedim.
Ama Celal Bayar benim bu kadar iyiliğime rağmen tahliye edildikten sonra beni hiç arayıp sormadı. Menderes beni severdi. Tahmin ediyorum ki asılmasaydı beni arayıp sorardı...

★★★

Size bu söyleşi için çok teşekkür ediyorum albayım. Bana tarihe geçecek açıklamalarda bulundunuz.
Emin Çölaşan’ın notu: İdamdan kurtulan Yassıada sanıkları ve hapis cezası alanlar bir süre Kayseri Cezaevi’nde kaldı. Sonra çıkarılan af kanunu uyarınca tahliye edildiler.