Son 7-8 yıldır Türkiye her alanda ve her konuda çok ciddi, karmaşık ve tehlikeli sorunlar yaşıyor.
Hepsinin tek bir nedeni var o da AKP’nin Arap Baharı sonrasındaki politikası ve bu politika uğruna toplumu ve devleti İslamlaştırma heves ve çabası.
Niyet ve çaba bu yönde olunca her yol mübah oldu.
Her şey mübah olunca AKP akıl almaz yöntemlere başvurarak her şeyi yaptı.
AKP her şeyi yapınca ülkede tüm kurumlar perişan oldu:
Ordu, emniyet, demokrasi, gelenekler, sosyal kurumlar, ahlak ve din.
Doğa, çevre, tarım, hayvancılık ve insan sağlığı kimin umurunda!
Kim ne derse desin ekonomi felç durumda.
17-25 Aralık 2013 ve sonrasındaki yolsuzlukların tümü Arap Baharı sonrasında yaşandı.
AKP’nin Suriye müdahalesi, mülteciler, ÖSO militanlarına ödenen maaşlar, TSK’nın Kuzey Suriye’deki harcamaları, Libya’da İslamcılara yapılan yardımlar, dünya İslamcılarına ‘abilik’ yapma hevesi ve şimdi de Fırat’ın doğusunda operasyon hazırlıkları...
Hepsi parayla oluyor.
Örtülü ödeneğin kaç katına çıktığını bilen yok.
TBMM dahil Sayıştay raporlarının gereğini yapabilecek bir kurum kalmadı.
Muhalefet şikayetin ötesinde hiçbir şey yapamıyor.
Böyle giderse sorunlar asla çözülemez hale gelecek.
Türkiye freni patlamış ve nereye çarpacağı belli olmayan kamyon misali yoldan çıkmış uçuruma doğru ilerliyor.
Ne olacağını tahmin etmek zor değil.
Biliyorum içiniz kararacak ama durum bu.
Dürüst doktor MR görüntülerine baktıktan sonra hastalığı hastasından saklayamaz hasta da ‘ben iyiyim’ deyip tedaviden kaçamaz.
Her şeyi durdurmanın tek bir çaresi var:
Suriye ile barışmak.
Son örnek:
Türkiye; düşmanlığı tescillenmiş ABD ile Fırat’ın doğusunda güvenli bölge görüşmeleri yapıyor.
Güvenli bölge olursa ABD destekli YPG/PKK güçleri 30 kilometre güneye ötelenecek ama sorun kökünden çözülmeyecek.
Ankara bu sorunu çözmek istiyorsa Şam ile görüşmek zorunda.
Ankara’nın Suriye’de ve Suriye’den dolayı içerde ve dışarda onlarca sorunu var.
Hep söylüyorum ve söyleyeceğim:
İsterse Ankara’nın tek başına çözebileceği Suriye sorunu çözülmeden ve Şam ile barışmadan BU COĞRAFYADA HİÇBİR SORUN ÇÖZÜLEMEYECEKTİR.
Boşuna dememiş Osmanlı Şam’a ‘Şam-ı Şerif’.
Araplar Bilad El-Şam der yani Şam ülkesi.
Bilad El-Şam; Suriye, Lübnan, Filistin ve Ürdün’ü kapsar.
Yani dünyanın merkezi.
Suriye çözüldü mü buralarda sorunlar giderek azalır.
İşin özü; Halep eski Halep olmazsa Gaziantep, Kilis, Hatay ve Şanlıurfa kendine gelemez, Türkiye kurtulamaz ve demokrasi geri gelmez.
Buyurun Halep’i bir de Büyük Ozan Nazım Hikmet’ten dinleyelim:

Otobiyografi

1902’de doğdum,
doğduğum şehre dönmedim bir daha,
geriye dönmeyi sevmem,
üç yaşımda Halep’te paşa torunluğu ettim,
on dokuzumda Moskova’da komünist Üniversite öğrenciliği,
kırk dokuzumda yine Moskova’da Tseka-Parti konukluğu,
ve on dördümden beri şairlik ederim,
kimi insan otların kimi insan balıkların çeşidini bilir,
ben ayrılıkların,
kimi insan ezbere sayar yıldızların adını,
ben hasretlerin...

Piraye İçin Yazılmış Saat 21 Şiirleri 

Kale kapısından çıkarken ölümle buluşmak üzre,
son defa dönüp baktığımızda şehre,
sevgilim, şu sözleri söyleyebileceğiz:
«- Pek de öyle güldürmedinse de yüzümüzü,
çalıştık gücümüzün yettiği kadar,
seni bahtiyar,
kılalım diye.
Devam ediyor bahtiyarlığa doğru gidişin,
devam ediyor hayat.
İçimiz rahat,
gönlümüzde hak edilmiş ekmeğine doymuşluk,
gözümüzde ışığından ayrılmanın kederi,
işte geldik gidiyoruz
şen olasın Halep şehri...

 Bu da Aşık Garip’ten

İşte geldim gidiyorum.
Şen olasın Halep şehri.
Çok ekmeğin tuzun yedim.
Helal eyle Halep şehri.
Sana derler Arabistan.
Dört tarafın bağ u bostan.
Haber geldi nazlı dosttan.
Durmak olmaz Halep şehri.
Aşık Garip düştü yola.
Hızır yardımcısı ola.
Göründü gözümüze sıla.
Sen kal bunda Halep  şehri.

Özetle duygusal gibi görünse de hikayenin tümü bu kadar.