15 Mart 2011’de Suriye’de gösteriler başladı.
Kısa bir süre sonra gösteriler silahlı ayaklanmaya dönüştürüldü.
Kısa bir süre içinde 100 bin kadar yabancı cihatçı dünyanın dört bir yanından gelerek Suriye’ye girdi.
Kısa bir süre içinde ÖSO, NUSRA, IŞİD benzeri yüzlerce silahlı grup kuruldu.
Hepsi çağ dışı, ilkel ve bağnaz bir dünya görüşünü savunuyor ve Suriye’yi bu kafaya göre yöneteceklerini düşünüyorlardı.
2015 sonlarına doğru ülkenin %70’i bu grupların işgali altındaydı.
8 yıl sonra durum ne?
21 bini çocuk ve 13 bini kadın olmak üzere 112 bin sivil, 133 bin militan ve 125 bin asker ve güvenlik görevlisi öldü.
Bunlar arasında biri yeğenim, diğeri başka bir yeğenimin kocası olmak üzere 12 akrabam teröristler tarafından öldürüldü.
Suriye halkı çok acı çekti, çekiyor.
1977’de gazeteciliğe başladıktan sonra bölgemizdeki tüm savaşları izledim.
İran-Irak savaşı, Bosna iç savaşı, Karabağ, Irak ve Afganistan işgalleri, Kuveyt işgali, Irak’ta Barzani ve Talabaniciler arasındaki savaş, İsrail’in Lübnan’a saldırıları ve başkaları...
Türkiye’yi hep birlikte yaşıyoruz.
Savaşın ne olduğunu kitaplar ya da filmlerden değil yakından gördüm.
Tek kelimeyle acı.
Özellikle çocuk ve kadınlar için.
Sırp katillerin Bosnalı Müslüman kadınlara iğrenç tecavüzleri ve IŞİD’çi sapıkların Ezidi kadınları kaçırıp tecavüz ettikten sonra köle pazarında satmaları somut ve insanlık dışı iki örnek.
Kanlı Arap Baharı’nda çok acı yaşandı, yaşanıyor.
Suriye, Irak, Libya, Yemen...
En az bir milyon insan öldü, 5 milyon insan yaralandı ya da sakat kaldı ve 15 milyon insan evinden barkından oldu.
Geçen yıl Suriye’de Hums bölgesinde bir köyden geçerken anlattılar: Köyün bütün erkekleri savaşta yaşamını yitirmiş.
Köyün bütün kadınları dul, çocukları yetim.
Irak’ta 1.3 milyon dul kadın ve 4 milyon yetim çocuk var.
Yoksulluk, cehalet, korku ve toplumun gelenek ve din baskısının ağır olduğu bu coğrafyada dul olmanın ne denli zor olduğunu tahmin edebilirsiniz.
Arap Baharı yaşayan ülkelerde toplan zarar 900 milyar dolar.
Başta eğitim olmak üzere bu ülkelerde tüm kurum ve yapılar çöktü.
İlkel, bağnaz ve içi boş dini söylem ve eylemler giderek yaygınlaşıyor ve kök salıyor.
İçinizi karartabilir ama kurtulmak hiç kolay değil.
Yeni ve etkin mücadele olmadan asla.
Tuhaf gelebilir ama ben bu coğrafyanın tüm acılarını derinden yüreğimde, benliğimde ve beynimde hisseder yaşarım.
Hissettiğim için de televizyon programlarında çok sert, duygusal ve net konuşurum.
2011’den bu yana hiçbir konsere gitmedim.
Perşembe gecesi Fizik tedavi hocam ve Özel Pendik Bölge Hastanesi Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Turgut Göksoy, hastane korosunun konserine davet ettiğinde tereddüt ettim.
Ama o akşam Tıp Bayramı’ydı ve beni tedavi eden tüm hocalarıma ve özgürlük, demokrasi ve onur mücadelesi veren bütün doktorlara bir vefa borcum vardı.
Gittim.
Ben konserdeyken Türkiye dahil bu coğrafyada milyonlarca insan açlık, sefalet, yoksulluk ve daha birçok nedenden dolayı acı çekiyordu.
Yüz binlerce insan özgürlüğünden yoksun cezaevlerinde.
Anlamsız gelebilir ama ben böyleyim.
Çok gerilere gitmeye gerek yok.
On binlerce genç biz daha iyi yaşayalım diye mücadele ederek yaşamını yitirdi.
Unutmamalı.
Biri kadın diğeri erkek iki örnek.
Türkan Saylan ve Deniz Gezmiş.
Suriye’de onlar gibi yüz binlerce insan var.
Bir düşünsenize onlar olmasaydı bugün IŞİD lideri Bağdadi Şam’da Emevi Camisinde kendini Halife ilan etmiş oturuyordu.
Adam fethetmek için İstanbul’a da gelecekti.
Varın siz düşünün coğrafyanın halini.
Türlü türlü karanlık.
Nedeni mi?
Yoksulluk, cehalet, türlü türlü dini bağnazlık.
Ve ruh hastalığı.
Ve iki yüzlülük.
Onu da yarın yazarım.