Yapılan araştırmaya göre toplam nüfusu 170 milyon olan 10 Arap ülkesinde insanlar günlük olarak ortalama 360 milyon saat Google, YouTube ve Facebook’ta zaman geçiriyormuş.
Ramazan’da bu süre 70 milyon saat daha artmış.
Özellikle iftar öncesi ve imsak sonrası.
Geri kalan zamanda iskambil oynanır.
Adamlarda din ve iman çok ‘mazbut’!
Peki bu insanlar ne tür konular aramış, yazmış ya da izlemiş?
Ağırlıklı olarak yemek, moda, güzellik, seks, spor ve film.
Dini konular %2.
Vay kafir dijitaller.
Peki başka ülkelerde durum ne?
Onlar da bizimle dalga geçiyor.
CİA, MOSSAD ve Mİ6 gibi önemli istihbarat örgütleri sosyal medyayı kullanan yaklaşık 3 milyar insanı izliyor, özel bilgilerine ulaşıyor ve kendi planlaması doğrultusunda bu bilgilerden yararlanıyor.
Google, Facebook, İnstagram, Twitter, YouTube ve benzeri ağların sahiplerinin Yahudi kökenli olması özellikle İsrail ve ABD’nin işini kolaylaştırıyor.
Mossad’ın son beceresi WHATSAPP üzerinden konuşup yazışanların bilgilerine ulaşabilecekmiş.
Doğru ise yakında Wiber, Skype, Facetime ve Telegram üzerinden haberleşen ya da iletişim kuran herkesin özel bilgileri Mossad ve dostu istihbarat örgütlerinin elinde olacak.
Doğruysa artık ‘özel insanlar’ değil istenen herkes dinlenecek ve bilgilerine ulaşılacaktır.
Hiç kimsenin ‘özeli’ kalmayacaktır.
Tepemizdeki uydular, en gelişmiş telefon dinleme teknolojileri ve sokağa çıktığınız andan itibaren gün boyu sizin her adımınızı izleyen binlerce kameradan kaçma şansınız hiç yok.
Kimin umurunda bilinmez ama dünyada 7 milyar insanın 100 milyonunu izlediğiniz zaman her şeyi kontrol etmiş olursunuz.
Büyük devlet ve ‘Beynelmilel’ örgütler her şeyi bu 100 milyon insan üzerinden yapıyor.
Lider ve yöneticileri buluyor ve her alanda her sektörde kendi adamlarını kolluyorlar.
Ordu, emniyet, istihbarat, iş dünyası, üniversiteler, medya ve devletin kurumları böyle ele geçiriliyor.
Kimin nereye nasıl ve ne zaman getirilmesi gerektiği planlanıyor.
Her zaman tutmayabilir ama ‘falanca adam projedir’ denildiğinde işte bu sistemin parçası demektir.
Yani ‘tesadüfler’ çok azdır.
Olursa da Mustafa Kemal gibi tam olur.
Yani bu işler kader, kısmet, şansla olmaz.
Peki şimdi Türkiye’de durum ne?
Türkiye artık Arap ülkelerinden farklı değil.
Misafirliğe gidildiğinde bile herkes bir köşeye çekiliyor ve cep telefonunu ‘mıccıklıyor’.
İnsanlar birbiriyle konuşmuyor, herkes cep telefonu ya da tabletiyle zaman geçiriyor ve duygular yok oluyor.
Ne kadar gerekli ya da önemli amaçlar söz konusu olduğu bilinmez ama birileri sizin her sesli ya da yazılı paylaşımlarınızdan sonsuz yararlanıyor.
Kişilik analizleriniz yapılıyor, çevrenizle ilgili bilgilere ulaşılıyor ve uygun zaman ve mekanda kullanılmak üzere tüm bilgileriniz depolanıyor.
Bireysel olarak belki çaresi olabilir ama iktidarın medyayı kontrol ettiği bir dönemde insanların ortak düşünce ve etkinliklerini paylaşmasının da başka yolu yok.
Ekrem İmamoğlu olayında olduğu gibi.
Bu alanda herkes çok başarılı.
Peki iktidar ne yapıyor?
Devlet-i Aliye daha çok vatandaşın peşine düşmüş ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’a dokunanları ve muhalif gibi davranan herkesi soruşturuyor bazılarına da dava açıyor.
İnsanların 5 yıl önceki sosyal medya hesaplarına bakılıyor.
İnsanlar sosyal medyada bir şeyler yazmaktan çekiniyor.
Böyle bir avantajı ele geçirmiş olan iktidar 23 Haziran seçimleri yaklaştıkça daha da sertleşecektir.
Yandaş medya da geri kalmayacaktır.
İmamoğlu’na yönelik çirkef ve rezil yayınlar o medyadaki kişilerin gerçek karakterini yansıtmaktadır.
Garipsemek ve kızmak boşunadır.
Her biri patolojik, kronik ve iflah olmaz birer vakıadır.
İktidarın bunlardan medet umması zor durumda olduğunun kanıtıdır.
Halka söyleyecek hiçbir şeyi kalmayan iktidar adına bu kişilerin devreye girip İmamoğlu ve çevresindekilere saldırması çaresizlik ve son çırpınışın belirtisidir.
Gün gelecek hepsi Oğuz Haksever’in durumuna düşecek ve ne denli ‘hak sevmedikleri’ görülecek.
Hepsinin kaçınılmaz sonu mutlak böyle olacaktır.
Er ya da geç.