‘Milli Piyango Genel Müdürü görevden alınmış yerine Binali Yıldırım’ın eski danışmanı ve ‘Kumarın her türlüsü haramdır’ diyen Vaiz Timurtaş Uçar’ın oğlu getirilmiş’.
Hiç ilginç değil.
Beyefendinin babası kumara karşı olabilir ama kendisi sevebilir.
Baba-oğul arasına giremeyiz.
Binali Bey’in oğlu da kumar masasında görüntülenmişti.
Ne oldu?
Binali Bey Başbakan, Meclis Başkanı ve İstanbul adayı oldu.
AKP iktidarında her şey normal.
Daha doğrusu İslam coğrafyasında bunlar olmadan olmaz.
Söylenenle yapılanlar elbette ters olmalı.
Müslüman ülkelerde ve İslami oluşumların büyük çoğunluğunda insanlar dindan ve imandan söz eder ama dinin yasakladığı irili-ufaklı günahların tümünü işlerler.
Hatırlatayım AKP Milletvekili Metin Külünk 17/25 Aralık operasyonundan sonra ne demişti?
Allah, insana günah işleme özgürlüğü vermiştir’.
Yani istediğiniz kadar günah işleyeceksiniz sonra da ‘Allahım beni affet’ diyeceksiniz bu iş tamam.
Allah’ı aldattığınızı sanarak.
Bu alışkanlıkları değiştirmek kolay değil.
İslam coğrafyasının içinde bulunduğu tüm sorunların nedeni iki yüzlülüktür.
Herkes yalancı herkes sahtekar.
Suriye’de olaylar başladığında İdlib’e yakın Han Şeyhun kasabasında bir kasap on kadar adam toplayarak silahlı örgüt kurdu ve devlete karşı ayaklandı.
Bunda bir sorun olmayabilirdi ama adam eşşek eti sattığı için iki kez hapse atılmış ve etrafında topladığı adamlar koğuş arkadaşlarıydı.
Daraa’da ise fuhuş çetesinin başı olan bir başkası daha sonra önemli bir örgütün komutanı oldu.
Daha çok örnek var ve bunların hepsi ABD, İsrail, Batılı ve bölgesel ülkelerin desteğiyle ‘Allahu Ekber’ nidalarıyla insan öldürdüler, işkence yaptılar, tecavüz ettiler ve kafa kestiler.
Din adına.
Yoksulluk, cehalet ve dinsel duyguların sömürüsü var oldukça bu durum asla düzelmez.
‘İnsanların günah işleme özgürlüğü var’!
Her yerde, her alanda, her düzeyde ve kim olursa olsun.
Demokrasi ve özgürlüğe inanan bizlere düşen görev onların bu hakkına saygı göstermektir!
Onlar bizim hiçbir hakkımıza saygı göstermiyor ama boş verin büyüklük bizde kalsın!
Hepimiz yok oluncaya kadar!
Unutmayın yol ve yöntem önemli değil adamların bizden kurtulma özgürlüğü de var.
O zamana kadar bize düşen görev onların ıvır zıvır hikayeleriyle zaman geçirmek!
Zaman da kalmadı ya hadi neyse!
Alın size başka bir hikaye.
Abdullah Gül, Ahmet Davutoğlu ve Ali Babacan...
Günlerdir kimin kiminle parti kuracağı konuşuluyor.
İyi de bize ne!
İstemeyerek anlatayım.
Erdoğan İstanbul ve Ankara’yı kaybetmezse hiçbiri ortaya çıkamaz.
Kaybederse o zaman iç ve dış dinamikleriyle başka bir çok konuyu konuşmamız gerekecek.
Bu dinamikler kimi nasıl harekete geçirir bilinmez ama Abdullah Gül olmadan ne Davutoğlu ne de Babacan’ın siyasi karşılığı yok.
Unutulmamalı her ikisini siyasete kazandıran(!) Abdullah Gül’dür.
Babacan ekonomide başarılı olmuştur ama Davutoğlu Suriye politikasının sorumlusudur.
Teoride o siyasi kararda Erdoğan.
Neyse bu hikaye AKP’yi ilgilendirir.
Biz kendi halimize bakalım.
Yani AKP’nin yaptıklarıyla oyalanma özgürlüğümüze.
Peki nereye ve ne zamana kadar?
1 Nisan’a kadar.
Ya dağlar yerle bir olacak ya kıyametler kopacak ya da dünya batacak’.
Baksanıza seçim kampanyasını Erdoğan tek başına yürütüyor.
Cumhur İttifakı seçmenleri ezici çoğunlukla adaylara değil Erdoğan’a oy verecek.
Bu nedenle AKP kaybederse Erdoğan kaybetmiş olacak.
Erdoğan da kaybetmemek için gördüğünüz her yola başvuruyor ve daha vuracak.
Peki Millet İttifakında durum ne?
Liderler henüz meydanlarda değil.
Seçmenler liderlere değil adaylara oy verecek.
Hem de çok yoğun bir şekilde.
Çünkü Erdoğan’dan kurtulmak istiyorlar.
31 Mart günü Erdoğan konulu bir milli piyango çekilişi var.
Yeni müdür tam zamanında atandı.
Bari o zamana kadar babası yeni bir fetva vermezse!
Bari o zamana kadar piyango Katar’a katılmazsa!