Aralık 1979’da, Sovyet ordusu Afganistan’ı işgal edince namı değer Kissinger ve Brzezinski’nin eline büyük fırsat geçmişti.
Yeşil Kuşak Projesi’yle Sovyetler Birliğini ve komünist sistemi çökertebileceklerini düşünen Yahudi kökenli ‘İki Stratejist’ ülkede bulunan ne kadar İslamcı Mücahit grup varsa sahiplendiler ve akıl almaz silah ve para verdiler.
Suudi Arabistan, BAE, İngiliz, Mossad ve bazen Mısır istihbaratı CIA’ya yardım ediyordu.
Her şey komşu ülke Pakistan’dan yönetiliyordu.
Rus ordusu Şubat 1989’da Afganistan’dan çekildi ama tam o sıra Sovyetler Birliği dağılmış ve komünist sistem çökmüştü.
Sovyetler çekildi ama bu kez etnik ve mezhepsel gerekçelerle ‘çok mütedeyyin’ mücahit gruplar birbirini boğazlamaya başladı.
Her yerde vahşet her yerde oluk oluk kan akıyordu.
IŞİD ve Nusra onlardan çok şey öğrenmişti.
Yabancı ülkeler kendilerine yakın grup ve adamlara destek vererek Afganistan ateşine sürekli odun taşıdılar.
Tam bu sıralar (1987) CIA ve Suudi İstihbaratı Usame Bin Ladin’i Afganistan’a yollamış ve Kaide’yi kurdurmuştu.
Kaide kamplarında eğitim gören Müslüman gençler başta Cezayir olmak üzere ülkelerine dönüp herkesin başına bela oldular.
BOP için bu önemliydi.
‘Arap Baharı’na gelindiği Kaide’nin misyonu bitmişti.
2 Mayıs 2011’de Bin Ladin CIA tarafından Pakistan’da öldürüldü kısa süre sonra da Suriye’de Nusra Irak’da IŞİD kuruldu.
Sonrası bildiğiniz hikaye.
Dönelim Afganistan’a.
Mücahitler birbirini boğazlarken Suudiler Pakistan’da Taliban din okullarının yaygınlaştırılması için milyonlarca dolar harcıyordu.
Gidip gördüğüm bu kapalı devre din okullarında Orta Çağ’ın ilkel robotları yetiştiriliyordu.
Afganistan’da cemaatler ve örgütler arası kanlı savaş bitmeyince bu kez CİA ve Suudi İstihbaratı Molla Ömer’e destek çıkarak 1994’de din okullarından okullardan beslenen kişilerle Taliban örgütünü kurmasına ve Eylül 1996’da Kabil’de iktidar olmasına yardımcı oldular.
Molla Ömer’in en yakın dostu ise Usame Bin Ladin’di.
Çok katı, bağnaz ve çağ dışı bir dini anlayış ve yaşam biçimini topluma zorla benimsetmeye çalışan Taliban ortağı Kaide’nin Arap ülkelerini karıştırmaya başlamasıyla ‘stratejik müttefik’ ABD çok sinirlendi.
Kaide militanlarının 11 Eylül saldırısıyla işler tamamen bozuldu ve Amerikan ordusu Ekim 2001’de gidip Afganistan’ı işgal etti.
‘Allahsız Komünistler’den sonra bu kez ‘Allahlı Amerikalılar’ kendilerini ‘en hakiki Allahlı’ kabul eden Afganlılara savaş açmıştı.
NATO ve Müslüman ülkeler patron ABD’ye yardım etti ama işe yaramadı.
17 yıl aradan sonra Taliban yeniden sahnede.
Bu da çok normal.
Yoksulluk, cehalet ve din.
Oraları gören biri olarak o bağnaz, çağ dışı ve ilkel geleneklerin egemen olduğu Afgan ve Pakistan toplumlarında sorunlar asla bitmez.
Çok ağır gelenek ve dini yaşam biçimi yalnızca kadınları değil herkesi perişan ediyor.
Belki de bu nedenle Taliban yeniden ülkenin %70’ni kontrol ediyor.
Ülke nüfusunun %55 kadarını oluşturan Sünni Paştun’ların ağırlıkta olduğu örgüt şimdi tekrar gündemde.
‘Bükemediğin eli öpeceksin’ atasözünü duymuşa bezeyen Amerikalılar bir süredir Taliban’la görüşüyor.
Önce Amerikan Merkez Komutanlığı’nın bulunduğu Katar arabuluculuk yaptı.
Olmayınca bu kez görüşmeler Katar düşmanı BAE’de devam etti.
Son sürpriz İran’dan geldi.
Yenilmek üzere olan ABD’yi sıkıştırmak için İranlılar, Taliban ve ABD destekli Afgan hükümeti arasında arabuluculuk yapıyor.
Çok katı, bağnaz ve Vahabi ideolojisiyle beslenmiş Talibancılar pazar günü ‘Şii Tahran’daydı.
İlginç, Talibancılar Arap Katar ve Suudi dostu BAE’ye değil, ABD düşmanı Acem İranlılara güveniyor.
Burası İslam coğrafyası kimin eli kimin cebinde belli değil ve hiçbir zaman olmayacak.
Geçenlerde casusuluk tarihini anlatmıştım.
İki yüzlülük, ilkesizlik ve kaypaklık diz boyu.
‘Gaflet, dalalet ve hatta hıyanet’ tam teşhis.
Hiçbir MR cihazı tespit edemiyor.
Kanı bozuk olanlarda tahlil bile işe yaramıyor.
Sakın ‘neden bu haldeyiz’ diye sormayın.
Kıssadan hisse çıkarsa anlarsınız.