İstanbul Havalimanı’nda dokuz bin kamera olduğu yazılmıştı. Bu durumda İstanbul genelinde dokuz milyon kamera olmalı.
İstenildiğinde de herkesin her türlü haberleşmesi takip edilir.
Evden çıkıp gün boyu şehirde dolaştığınızda ortalama 360 kameraya yakalanıyorsunuz.
Bazıları devletin, bazıları da özel.
Yani özel güvenlik şirketlerinin.
Türkiye’de 1445 özel güvenlik şirketi varmış.
Bu şirketlerde 1.1 milyon kişi çalışıyormuş.
Ülkede toplam polis sayısı 270 bin civarında.
Özel güvenlik şirketlerinin en önemlisi kuşkusuz SADAT’tır.
Ordudan ihraç edilen eski bir general olan ve şimdi Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın danışmanı Adnan Tanrıverdi’nin kurduğu şirketin, içerde ve dışarda ‘ilginç’ faaliyetleri var!
Suriye, Libya ve AKP ideolojisinin gerektirdiği her yerde.
Özel güvenlik şirketleri, başta ABD ve Batılı ülkeler olmak üzere artık dünyanın her yerinde var.
Düzenli orduların bulaşmak istemediği kirli işlerde özel güvenlik şirketleri devreye giriyor.
Amerikan Black Water şirketini duymayan yok.
Dyncorp, Control Risks Group, Global Armor Group, FALCON, İngiliz DSL, MPRI, Scur-Plus ve Group 4 Securico daha az ünlü olanlar.
Afganistan, Somali, Irak, Yemen ve şimdi Libya ve Suriye’de akıl almaz, kirli ve kanlı işler yaptılar ve yapıyorlar.
Latin Amerika ve Afrika ülkelerine her türlü pisliğin içindeler.
Ebu Garip Hapishanesi’ndeki işkence görüntüleri unutulacak gibi değil.
İşgalin ilk yıllarında, 4800 kadar Irak’lı bilim insanı öldürüldü. Geri kalanlar kaçmak zorunda bırakıldı.
Şii-Sünni savaşı çıksın diye her iki taraftan on binlerce insan öldürüldü.
Hepsini paralı askerler yaptı.
Rahmetli Celal Talabani’nin Başkanlık Konseyi Başkanı olduğu Kasım 2003’te, Bağdat’a gittiğimde her yerde Black Water’ın adamları vardı.
Adamlar Bağdat Ulusal Müzesi’nin talan edilmesi ve birçok önemli tarihi eserin İsrail’e kaçırılmasında başrol oynamıştı.
Hatırlıyorum da şehir merkezine inmek istediğimde, Talabani, yanıma üç cip içinde 5 peşmerge ve 4 Amerikalı özel koruma vermişti.
Daha sonra dönemin Başbakan Yardımcısı ve şimdiki Cumhurbaşkanı Berhem Salih’le Bağdat’tan Kerkük’e uçtuğumuzda iki Black Water helikopteri bizi korumuştu.
Bir adamın günlük ücreti koruduğu kişiye ve yapacağı işe göre değişiyor.
Ortalama 2-15 bin dolar arasında.
Şirketler, yalnız Irak ve Afganistan’da yaklaşık 60 milyar dolar kazanmış.
Afganistan’da Cumhurbaşkanı Karzai’yi korudukları gibi şimdi de Suudi Veliaht Muhammed’i koruyorlar.
Trump’a göre Amerikan askerleri Kasım 2020’de yapılacak başkanlık seçimlerinden önce Fırat’ın doğusundan çekilecek. Ortadoğu’nun haritalarını çizen İngiltere ve Fransa bölgeye asker gönderiyor. Yetmez diye düşünen Trump daha şimdiden bölgenin korumasını Black Water ve Dyncorp’a devretmiş durumda. Bölgede yaşayan insanların anlattıklarına göre, sokaklarda ‘Rambo’ tipli kişiler çoğaldı ve bu tiplere kimse dokunamıyor.
Sayıları 5 bin kadar olan bu kişiler YPG ve SDG elemanlarını her konuda eğitiyor. Petrol ve gaz bölgeleriyle barajları koruyor. İstihbaratla ilgili koordinasyonu sağlıyor.
ABD’li CIA, İngiliz MI6, Fransız DGSE, İsrailli MOSSAD ve bölgede bulunan diğer istihbaratçılarla birlikte.
Örneğin Suudi Arabistan, BAE ve Mısır.
Demek istediğim ‘Güvenli Bölge’ planı işe yaramaz.
Demek istediğim o bölgede Türkiye’nin başı belada.
Zaman geçtikçe riskler katlanarak artacak.
S-400, F-35, Doğu Akdeniz ve başka nedenlerden dolayı Türkiye ile ilişkileri gerginleşen herkes kurnaz tezgahlarla intikamını Fırat’ın doğusunda almaya hazırlanıyor.
Böyle bir kapışmada yalnızca bölgedeki Kürtler ve Araplar zarar görmeyecek aynı zamanda Türkiye sıkıştırılacak.
Bunun sonucu olarak Suriye ve Irak hırpalanırsa Türkiye ve İran’ın ulusal güvenliği tehlikeye girecek.
Böyle bir kaostan yararlanmak isteyenler bildik senaryolarla Kürtleri, Arapları, Persleri, Türkleri, Sünnileri, Şiileri, Alevileri, Ezidileri, Hıristiyanları ve Müslümanları birbirine kardıracak.
BOP ve farklı versiyonlarla devam eden Arap Baharı bunun için yazıldı, çizildi, kurgulandı, uygulandı ve pis oyunlarla devam ediyor.
Tersi gibi görünen kurnazlıklar işe yaramaz.
Risk herkes için giderek artıyor.
Böyle giderse hiç kimse kendi başına hiçbir sorunu çözemeyecek.
Göreceli olarak ‘Benim durum iyi’ ya da ‘Ben bu işten karlı çıkarım’ diye düşünenler oyunun sonunda en çok kaybeden olacaklardır.
Hem de çok.