2011’den, yani Kanlı Arap Baharı’ndan bu yana tüm coğrafyada ama özellikle Suriye’de nelerin yaşandığını ve Ankara’nın oralarda neleri yaptığını artık bilmeyen yok.

Son iki hafta içinde olanlar her şeyi özetliyor.

Buyurun bakalım.

-480 kilometrelik sınır boyunca ve 32 kilometre derinliğindeki güvenli bölge için ‘mehter takımıyla’ yola çıkan Ankara, 120 kilometrelik bir bölümle yetinmek zorunda kaldı.

-Başlangıçta Amerikalılarla birlikte kurmayı planladığı güvenli bölgenin derinliği şimdi artık 15 kilometre ve buralarda Türk askeri, Ruslarla görev yapacak.

-En tartışmalı bölgelerden biri olan Aynelarab (Kobani) ve sınırın geri kalan bölümlerinde Suriye askeriyle Rus askeri bulunacak.

Tartışmalı olan Menbiç’te olduğu gibi.

-Suriye ve Rusya askerleri YPG’lilerin Türk sınırına 32-35 kilometre yaklaşmalarına izin vermeyecek. Bu işin denetimini ise Ruslarla Türkler yapacak.

-Ağır silahlarını Suriye ordusuna teslim edecek olan YPG’liler, yakında Suriye ordusunun bir parçası olacak.

-Ankara’nın güvenli bölgede kasaba ve köyler inşa etme projesi, artık söz konusu değil; çünkü şu anda Fırat’ın doğusunda bulunan Türk askeri yakın gelecekte oradan çekilecek.

-Medyanın hiç konuşmadığı en önemli konu ise İdlib.

Arap medyasına göre Putin’in yoğun ısrarı sonucu bu iş yakında çözülecek. Yani NUSRA teröristlerinin çaresine bakılacak ve İdlib, Suriye devletinin kontrolüne geçecek.

-Türkiye’nin operasyon baskısı ve ABD ile birlikte İngiliz, Fransız ve İtalyan askerlerinin çekilmesiyle Kürt YPG ve Arap SDG militanları Esad’la anlaşmak zorunda kaldı. Uzun aradan sonra Suriye devleti artık Fırat’ın doğusunda. Bu durum Esad için olağanüstü avantajlar sağladı.

1-Kürtler federal, konfederal ya da özerk bir yönetim kuramayacak.

2-Bölgede bulunan ve yaşamsal değere sahip petrol, doğal gaz, tarım alanları ve stratejik öneme sahip barajları artık Suriye devletinin kontrolünde olacak.

Tüm bunlar Suriye devleti ve özellikle Esad için müthiş kazanımlar ve hepsi Türkiye’nin operasyonuyla sağlandı.

-Şam; Ankara’nın tersine kendi Kürtleriyle kavga etmedi. Dünya kamuoyunda Kürtlerin düşmanı gibi görünmedi ve Arap halklarının desteğini sağladı.

-YPG; başta ABD ve Avrupa ülkeleri olmak üzere tüm dünyada prestij kazandı ve Ruslarla Amerikalılar, örgüt komutanlarını direkt muhatap aldı. Amerikalılar Türkiye’yi ‘savaş suçu’ işlemekle suçladı.

-Ankara içerde kahramanlık ve hamaset nutukları çekerken, dışarıda Türkiye’nin ‘işgalci ve Kürt düşmanı’ propagandası yapılıyordu.

Milyarlarca dolar harcansa bile bu propagandanın izlerini silmek pek kolay olmayacaktır.

-Hesabı ne olursa olsun şimdilik iki küçük alanda 100 kadar asker bulunduran ABD yakında buralardan da çekilecek ve Suriye büyük zafer kazanmış olacak. Çünkü Fırat’ın doğusunda yayılacak olan Suriye ordusu Ürdün ve Irak sınırını da güvence altına almış olacak ve bu iki ülkeyle kara ulaşım ve ticaretini yeniden başlatmış olacak.

-Öncesi de var ama son iki haftanın kahramanı elbette Putin.

Bir iki taşla onlarca kuş vuran Putin şimdi de Adana Anlaşmasından söz ederek Ankara’nın eğitip silahlandırdığı ‘Suriye Milli Ordusu’nun dağıtılmasına çalışacak. Anlaşma gereği Suriye ve Türkiye kendi topraklarında karşı tarafı rahatsız eden hiçbir oluşum ve eyleme izin vermeyecek. Bu da oldu mu Türkiye askerini Fırat’ın batısından çekmiş olacak ve on binlerce Suriyeli muhalif militanla ilişkisini kesecek. Yani onların ve sonra da 3.5 milyon mültecinin parasal yükünden kurtulmuş olacak.

O zaman da herkes bu günleri unutacak ve hiç kimse “İyi de Türkiye’nin ne işi vardı Suriye’de?” diye sormayacak.

Hele zavallı Kürtler.

Batı bir kez daha onlara kazık attı.

Biraz da Türkiye’ye attı.

Türkler unutur mu bilinmez ama dünya Trump’ın Erdoğan’a gönderdiği hakaret dolu mektubu ve attığı tehdit ve şantaj tweetlerini asla unutmayacaktır.

Özetle olan yine Türkiye’ye oldu.

Emevi’de bir namaz uğruna.