Yıllardan beri sağlıklı yaşam için önerilen “Akdeniz Diyeti”ni kimler uyguluyor acaba?

Akdeniz ülkelerinde yaşayanlar mı? Sanmam!.

Konuya girmeden önce Akdeniz Diyeti’ne bir göz atalım. Bu diyette ağırlık balıktadır ama ızgara, buğulama veya haşlanarak pişirmek şartıyla.

Sebze de bu diyetin gözde yiyecekleri arasındadır. Tabii sebzeyi de ya çiğ tüketmek, ya da biraz haşlayarak yemek gerekir.

Meyve de önerilir ama son yıllarda bu konuda da bir takım kısıtlamalar konmaya başladı.

Yağlı tohumlar ve baklagiller de bu beslenmenin tamamlayacılarından. Peynir ve süt ürünleri de piramitte yer alıyor. Tabii ki az yağlı olmak kaydıyla.

Yumurta ve etin ise daha az tüketilmesi öneriliyor! Unlu gıdalar ise el bombası gibi tehlikeli sınıfa giriyor.

Akdeniz Diyeti özetle böyle.

Akdeniz’e kıyısı olan ülkelerin yeme alışkanlıklarına baktığınızda ise bahsedilen sağlıklı yiyeceklerin çok fazla yer almadığını görürsünüz.

Bu sofralarda et, hamur, şarküteri ve peynir daha ağırlıktadır.

Şöyle bir gezinelim Akdeniz bölgesinde.

İşe Türkiye’den başlayalım. Ne de olsa oldukça uzun bir Akdeniz kıyı şeridine sahibiz.

Antalya her zaman Akdeniz’in kraliçesi olmakla övünür. Ama Antalyalılar Akdeniz Diyetine pek yüz vermezler. Onlar için en önemli yemek, şiş köfte ve yanında tahin soslu piyazdır.

Serpme böreğinin lezzeti ile de gurur duyarlar. Gözlemenin en hakikisinin Antalya’da yapıldığı öne sürülür.

Tahinle yapılan Hibeş, rakı mezelerinin baş tacıdır.

Antalyalı’nın yerlisi balıkları pek tanımaz. Çünkü onlarda Türkmen genleri vardır. Dağı, tepeyi severler!

Geçelim Adana’ya. Söze gerek var mı? Kebabıyla, sakatatıyla, ciğer kebabıyla, lahmacunuyla Adana, Akdeniz Diyeti’nde ne yasaksa onu mutfağında baş tacı etmiştir.

İlahi Akdenizli Adana!

Sırada Mersin var. O da coğrafya olarak Akdenizlidir ama mutfağı aynı şeyi söylemez.

Mersin denince akla gelen ilk yemek nedir? Tabii ki dürüm arasında Tantunidir. Ama Tantuni’ye dalıp kentin zengin mutfağına haksızlık etmeyelim!

Bu mutfakta ne yemekler pişmez ki: Topalak, keşkek, batırık, dilme, öğmeç, yüksük çorbası, döğme pilavı, mahluta, ileğen çöreği, sıcak humus, içli köfte, döğme aşı, kelle çorbası, lebeniye...

Düşündükçe aklıma daha fazlası geliyor:  Analı Kızlı çorbası, altı pirzola ile döşenmiş tencerede pişen incecik sarmalar, sabah kahvaltılarının sultanı sıkmalar, Giritlilerin Çullaması, tahinli kabak dolması, Senbusek... Bunlar aklımda kalan yemekler.

Bu yemekler ve unuttuklarım Akdeniz Diyeti’nde pek yer almazlar.

Çünkü kökenlerinde Ortadoğu, Doğu Anadolu ve Balkanlar vardır.

Antakya’ya bakarsanız, masalar mezelerle dolup taşar. Hepsi çok lezzetlidir ama yaşamı uzattıkları pek söylenemez. Hele bir oruk (içli köfte) vardır ki, insan yarken lezzetinden can verebilir.

Diğer Akdenizli dostumuz Yunanistan’ın da bizden pek farkı yoktur. Zaten mutfaklarımız ikiz kardeş gibi bir birine benzerler.

Akdeniz Diyeti ne kadar balık ızgara, haşlama derse desin, Yunanlılar kalamarı, ahtapotu, balıkları yağda kızartmayı pek severler. Giritliler’in ot yediği söylenir ama onlara sorarsanız nohutlu işkembeyi, kuzu etini tercih ettiklerini söyleyeceklerdir!

Akdeniz denince akla ilk gelen ülke İtalya’dır. Burası Akdeniz’in simgesidir adeta. Ama burada da Akdeniz türü beslenmeye pek yüz verilmez. Yüzde 40’ı dağlık olan bu ülkede hayvansal ürünler daha ön plandadır.

Gelin biraz İtalya’da turlayalım.

Liman kenti olan Napoli’nin pazar yerlerinde balıkçıdan çok sakatat satan dükkanları görürsünüz. İşkembenin onlarca çeşidi pişirilir. Napoli ayrıca dünyanın Pizza başkentidir. Çünkü, lezzetli ama diyetisyenlerin en çok yasakladıkları bu yiyeceğin doğum yeri burasıdır. Burada yetişen ustalar, dünyanın dört bir yanında insanları şişmanlatmakla uğraşmaktadırlar.

Yani Napoliler, Akdeniz Usulü Beslenme yerine, şarküteri, pizza, makarna, sakatat yemeyi tercih ediyorlar.

Geçelim cennet Piedmont’ta. Fransa ve İsviçre sınırındaki bu kent, Slow Food hareketinin filizlendiği, asil şarapların üretildiği bir bölgenin ortasında yer alır. Burada tercih edilen yiyeceklerin başında patates ve kan sosisi gelir. Domuz kanı, pirinç, pırasa, soğan ile yapılan bu özel sosis sofralardan hiç eksik olmaz.

Çizmenin burnundaki, yani Akdeniz’in tam ortasındaki Calabria’da ise yanında patates ile servis edilen işkembe yahnisi en sevilen yemektir. Yani Calabrialılar Akdeniz diyetine hiç yüz vermezler.

İtalya’nın topuğunda yer alan Puglia’da ise et mutfağın başköşesindedir. Hatta burada et konusunda işin abartıldığını söyleyebilirim.

Bu bölge insanı at ve eşek etini çok sever. Yaşlanan atların son durağı at kasaplarıdır. Puglialılar, makarnanın yanında, domates ve bol soğanla yapılan at eti yahnisine bayılırlar.

Venetto bölgesinde de at eti özellikle kurutulmuşu pek sevilir.

Mantar bölgesi Alba’da at salamı sadece özel yemeklerde ikram edilecek kadar kıymetlidir. Eşek etinden yapılan sosisler de bir o kadar değerlidir.

Toskana’nın köylerinde yapılan salam ise dillere destandır. Bu salam, ördek boyun derisinin içine kaz ciğeri doldurularak yapılır.

İtalyanlar, soslu makarnalar, şarküteri malzemeleri, türlü çeşitli sosisler, hamur işlerinin yanısıra peynirle de derin bir aşk yaşarlar. Peynirsiz hayatı düşünemezler bile.

Bence dünyanın en lezzetli yemeklerinin piştiği yerlerden biri de güney Fransa sahilleridir. Burada büyük, küçük hangi lokantaya girseniz yediklerinizin tadından damağınız çatlar. Çünkü bu yemekler bol tereyağı ile yapılmış soslarla tatlandırırlar.

Ünlü bir Fransız şef, Fransız mutfağını lezzetli kılan üç şeyi şöyle sıralamıştır: “Tereyağı, tereyağı, tereyağı”.

Bir de bu ülkenin peynirlerini düşünün. Hepsi yağlı, hepsi çok lezzetlidir!

Akdenizli İspanya mutfağının da tüm bu mutfaklardan pek farkı yoktur. Kolesterol bombası deniz mahsulleri, peynirler, jambonlar, sosisler, salamlar. Ağzına süt değmemiş kuzu ve domuz çevirmeleri.

Sözün özüne gelirsek... Akdenizliler damağına düşkündür. Aklının yatmadığı, damağını şenlendirmeyen diyetlere hiç yüz vermezler.