Demokrasilerde seçim kaybetmek de vardır, kazanmak da… Ama  yönetenler, 17 yıllık iktidarları süresince hiçbir yenilgiyle karşılaşmadıkları için geçtiğimiz yerel seçim şokunu henüz üzerlerinden atamadılar. Halbuki bu seçimler, geminizin su almaya başladığını gösterdi sizlere. Almaya da devam ediyor, hem de süratle. Yıllardır çantada keklik olan oyların neden düştüğünü tespit etmeniz açısından iyi bir fırsattı esasında. Ancak bunun yerine kabullenememe süreciniz uzadıkça uzuyor. Siz bakmayın şu anki sessizliğe, partiniz içten içe kaynıyor. Hele yeni partiler kurulmaya başlansın, işte o zaman göreceğiz vaveylayı…

Ülkeyi Yönetenler; hem içeride, hem dışarıda demokratik, özgür Türkiye, bağımsız yargı ve bağımsız medya diyorsunuz ya sürekli, öyle ise demokrasilerde kaybedişin olduğunu da kabul etmelisiniz. Biraz tarih okusanız kaybetmeyi daha iyi tolere edebilirdiniz ama okumuyorsunuz. Dönün bakın geriye demokrasiye nasıl sahip çıkılmış! CHP’li Nihat Erim 30 Mayıs 1946’da Ulus Gazetesi’nde yayınladığı “DEMOKRASİ GAYE MİDİR? VASITA MIDIR?” başlıklı makalesinde, sertleşen DP muhalefetine karşı “Sosyal bünyede derin rahatsızlıklar müşahede edildiğinde bunu gidermenin yolu bir müddet için hürriyet ilahının üzerine bir şal örtmek ve yukarıdan aşağı bir otorite tesis etmektir” diye yazarak hem İnönü’nün nabzını yoklamış hem de başarısız seçim propogandasından yakınmıştı. Ama demokrasi inancıyla dolu olan “İki Ayyaştan birisi!” Rahmetli İsmet Paşa “Ben ihtilalci ve Kuva-yı Milliyeci İsmet’im. Bu devleti yoktan bu hale getirdik. Üç beş çapulcuya maskara ettirmeyeceğiz. Yaptığımız bir tecrübedir. Muvaffak olursak ne ala. Olmazsa vazgeçer, birkaç sene daha eski usulde gideriz.” diyerek cevap verir. 1950’de CHP’nin kaybettiği seçim öncesinde ise “Seçimin neticesi ne olursa olsun, kazanan ben olacağım. Kazansak da kaybetsek de zafer benim” diyerek, demokrasi için çok emekler verdiğini dile getirmiştir.

Şimdi bu kısa tarih bilgisinden sonra gelelim İstanbul’a… Acaba dünya tarihinde aynı seçime iki kere girip peş peşe kazanan başka biri var mıdır? Sanmam. İmamoğlu bu rekorun tek sahibi olabilir. İstanbul Belediye Başkanlığı’nı kazanmasını bir türlü içlerine sindiremedikleri gibi halen daha ne yapar, ne eder, nasıl köstek oluruza uğraşıyorlar. Bunlar ucuz, üçüncü dünya siyaset yöntemleridir. Unutmayın ki kamuoyu artık Belediye Meclis toplantılarını canlı izliyor. Eskiden gizli saklı işlerden kamuoyunun haberi bile olmuyordu. Ancak iki, üç gazete ve televizyonların yayınlarını izleyen ve okuyanlar yapılan usulsüzlükleri öğreniyorlardı. Sağolsun Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş şeffaflığı getirdi de tüm kamuoyu, Meclisteki orta oyunlarını internet ortamında izlemeye başladı.

Efendiler, İstanbul hem konumu, hem de tarihi yapısı ile pırlanta gibi bir kenttir. Bu kentte resmî olan rakamlara göre 16, resmî olmayan  ise 20 milyon insan yaşamaktadır. Yani kent artık bu kalabalığı taşıyamaz oldu. Allah, Sayın İmamoğlu’nun yardımcısı olsun diyerek, yaşadıklarının minik bir bölümünü, medyadan gördüğüm kadarıyla sizlerle paylaşmak istiyorum.

Değerli Okurlar; öncelikle bu ülkede alınan tüm kararlar en tepeden gelmektedir. Bu parlamentoda da öyledir, belediye meclis oturumlarında da. Yani emir büyük yerden gelmeden hiçbir şey olmaz. En son termik santral konusundaki traji-komik durumu hep beraber izledik. Hem önergeyi verdiler, hem de veto ettiler! Akıl alır gibi değil. İşte İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisi’nde de durum aynen böyle. Aksini kimse iddia edemez. Yenilgiyle birlikte AKP, yaşadığı büyük hayal kırıklığını ilk iş olarak, yıllardır kullanılan Hamidiye Suyu’nun kamuda alınmasını engellemeye çalışarak gidermeye çalıştı. Ama suda ne gibi bir sakınca vardı, bu açıklanmadı. Daha sonra Haydarpaşa Garı’nın kullanılmayan mekanları için bir ihale yapıldı. Tam bir orta oyunu ile ihale, 10 bin lira kuruluş sermayeli eski bir  Okçuluk Vakfı yöneticisine verildi. 25 yıllık kendi yönetimleri boyunca İstanbul Büyükşehir’e bağlı olan İstanbul Boğazı’nın imar yetkisi, bir anda Bakanlığa bağlandı. Neden? Ne oldu da bu kadar kısa sürede bu karar alındı? Tabii ki her zaman olduğu gibi bir gerekçe yok. Şimdi benim açıklamama da  gerek yok, zira nedenlerini sizler benden daha iyi biliyorsunuz.

Peki Sayın İmamoğlu neler yaptı? Gelir gelmez suda büyük bir indirim yaptı. Meclis oy çokluğu ile kabul etti. Elektrik ve doğalgaza gelen yüklü zamlardan sonra zorunlu olarak yüzde 20 zam talebini Belediye Meclisi’ne getirdi ancak AKP ve MHP oyları ile reddedildi. Bu koalisyon, çok yazık ki  hem elektrik hem de doğalgaz zamlarını duymazlıktan geldi!

Maslak’ta, nerede ise yolun ortasına kadar gelen, yıllardır izin verilmeyen ve şu anda da İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin izin vermediği, çürümeye yüz tutmuş hayalet bir inşaata Bakanlık izin verdi. Hani her şey millet içindi? Yıllarca sakıncalı olduğu için AKP döneminde bile izin verilmeyen bu inşaatta ne değişti de bakanlıktan izin çıktı? Lütfen sözde çok değer verdiğiniz bu millete bunu açıklayın. Değerli Türk Büyükleri, bir gün sabah ve akşam mesai saatlerinde yolunuzu oraya düşürün de oradaki trafiğin tadına bir de siz bakın. Çok yazık! Bu verilen izinden Sayın Cumhurbaşkanı’nın haberi olduğunu sanmıyorum. Eğer haberi olsaydı, izin vermezdi. Çünkü Sayın Cumhurbaşkanı her zaman ne der, sizlerin de çok iyi bildiği,  “İstanbul benim sevdam” der. Zira artık bu tür yüksek yapılara karşı olduğunu çoğu konuşmasında kendi de beyan ettiği gibi, “biz de imar konusunda ihanet  ettik” diye itirafta da bulundu.

YÜZYILIN PROJESİ “KANAL İSTANBUL”

Sayın Cumhurbaşkanı, siz gerçekten ülkenin bu ekonomik koşullarında, bu kanalı yapmayı ciddi ciddi düşünüyor musunuz? Hatırlarsanız geçmişte, İstanbul Büyük Şehir Belediye başkanı olduğunuzda, İstanbul nüfusunun giderek yoğunlaşmasından yola çıkarak pasaport önerisinde bulunmuştunuz. Ne değişti de bu kararı aldınız? Bu kanal ile oluşacak şehre, daha ne kadar insan getirmeyi hedefliyorsunuz? Kanal için cebimizden para çıkmayacak diyeceğinizi duyar gibi oluyorum da, peki cebimizden hiç para çıkmadan yapılan boğaz köprüleri, deniz altı geçişleri ve şehir hastanelerine verdiğiniz devlet garantileri dolayısıyla devlet bütçesinden ödediğimiz milyon dolarlar için ne diyeceksiniz? Bu kanal için krediler nasıl sağlanacak? Burada gökdelenler mi, yoksa yatay yapılanma mı olacak? Kurulacak yeni şehirde, kimler, hangi koşullarda oturacak veya oradaki konutlar yabancılara mı satılacak? Bu yeni geçiş için İstanbul halkına danışacak mısınız? Bu konuda hiçbir uzman, olumlu bir söylemde bulunmuyor. Marmara’nın tükeneceğini, İstanbul’un su havzalarının yüzde 40’ının zarar göreceğini, denize sülfür yığılımı nedeniyle yazın kötü bir sülfür kokusu olacağını ve kesilecek yüzbinlerce ağaçla doğal yaşamın yok olacağını ifade ediyorlar. Sayın Cumhurbaşkanı’nın gümbür gümbür, biz dağları delerek Istranca Ormanları’ndan su getirdik, bu su  “2040 yılına kadar yetecek“ söylemleri, geçenlerde  yerini barajlarda üç aylık suyumuz kaldıya bıraktı.

Ülkemi yönetenler; bu kenti 25 yıl siz yönettiniz. İyi şeyler de yaptınız. Kimse de müdahale  etmedi. Seçimleri yeni bir yönetim kazandı. Ancak Belediye Meclisi’nde AKP, MHP gurubunuz çoğunlukta. Yönetenler; çoğunluğunuz var diye kent için yararlı olacak meselelere de karşı çıkmalarına izin vermeyiniz. Bu kentin yarıya yakın yaşayanı, sizin koalisyonunuza oy verdi. Bu kentte birlikte yaşıyoruz. Halk artık şeffaflık istiyor ve kent menfaatlerinin de arkasında duruyor. Artık İstanbul Belediyesi’nde her şey şeffaf ve halkın gözünün önünde yapılıyor.

Sayın İmamoğlu, siz yalnız İstanbul halkı tarafından değil, ülkenin büyük bir kesimi tarafından çok seviliyorsunuz. Bu sevgi herkese nasip olmaz. Lütfen anketlerdeki Cumhurbaşkanı’ndan daha çok oy oranı var gibi söylemlere aldırmayın. Sizin, İstanbul için daha yapacağınız çok büyük hizmetler var. İleriki yıllarda Türk Halkı zaten sizi hak ettiğiniz yerlere taşıyacaktır. Bugünlerdeki birtakım gereksiz söylemlerin, sizin geleceğinizi engelleme ihtimalini de gözden kaçırmayın. Gülen yüzünüz ve kullandığınız yumuşak üslubunuzla daha büyük başarılara...

SON SÖZ: “BENİ KÖTÜLERİN  YAPTIKLARI ZULÜM DEĞİL, İYİLERİN SESSİZLİĞİ ÜRKÜTÜYOR.”
MARTIN LUTHER KING