Bedava kömür.
Bedava makarna.
Bedava pirinç.
Bulgur, şeker.
Bedava koli vermiyor.
Çay paketi atmıyor.
Seçim otobüsünden çocuklara oyuncak fırlatmıyor. Bedava elektrik ve mahkum yakınlarına af sözü de vermiyor.
İmar affı.
Vergi affı.
Servet affı.
Stok affı.
Faiz affı.
Döviz affı.
Kötü sicil affı.
Köprü ceza affı.
Kredi kartı affı.
Tembel öğrenici affı.
Banka borcu affı.
Bedelli affı sözü vermiyor. İstanbul’un seçkin semtlerinde imar rantı, kişiye, parsele, firmaya özel imar izni sözü vermiyor. Devletten ihale, belediyeden büfe, Ulaştırma Bakanlığı’ndan “yap-işlet-devret modeliyle yolcusu garantili havaalanı, geçecek aracı garantili köprü, kazancı garantili otoyol”, Sağlık Bakanlığı’ndan “hastası garantili hastane ihalesi” sözü de vermiyor. “Partiye üye ol gel belediyede, bakanlıkta işin hazır” sözü de vermiyor.
Bu ne büyüdür!
Meydanları dolduruyor.

★★★

Hakkı elinden alınmış Ekrem İmamoğlu, eşini, çocuklarını, annesini de yanına alarak bayramda bostanında patates, tarlasında mısır ekip hasat ettiği, ağacından kiraz, dalından fındık topladığı, cumhuriyet şiirleriyle doğup büyüdüğü köyüne, dedelerinin mezarını ziyarete gitti. Trabzon’da, Giresun’da, Ordu’da meydanlarda çok büyük kalabalıklar onu karşıladı.
Haykırdı meydanlar:
Her şey güzel olacak!
Umutla seslendi insanlar:
Amin!
Amin!
Amin!
Kadınlar, anneler, özellikle üniversite bitirmiş işsiz gençler çoğunluktaydı. Karadeniz kıyı şehirleri bugüne kadar iktidar partisinin yıkılamaz kalesi gibi duruyordu ama kelimenin tam anlamıyla Ekrem İmamoğlu, bayram gezisini kendi lehine “Karadeniz Fırtınasına” çevirdi. Daha önce Hatay’da, Adana’da, Mersin’de, Antalya’da, Akdeniz kıyısında, Trakya’da, Türkiye’de 10 büyük şehirde iktidarın ensesinde patlayan “şehir tokadı” bu kez Karadeniz’de horon tepe tepe birikti, büyüdü, kabardı bentlerini yıkan sel oldu Tayyip Erdoğan’ın iktidarını sandıklarda silip atmaya kesin kararlıymış gibi geliyor.

★★★

Bu ne çekimdir!
Bu ne sarılmadır!
Bu ne sahiplenmedir!
O mu çekiyor, iktidardaki rakipleri mi insanları ona doğru itiyor? Ekrem İmamoğlu, bu insanlara ne verdi?
Eşitlilik sözü.
Kardeşlik sözü.
Çok çalışmak sözü.
Ahlaklı olmak sözü.
Dürüst olmak sözü.
Hukuka saygı sözü.
Adalete bağlılık sözü.
Özgür yaşama sözü.
Çocukları sevme sözü.
Allah’ı sevme sözü.
Vatanı sevme sözü.
“Ben” dedi.
“Doğup büyüdüğüm bu toprakların insanları sizlere verdiğim sözler için mahcup olmama sözünü veriyorum”
Bu sözlerin hepsi toplanınca ortaya tek bir kelime “demokrasi sözü” çıkıyor.
“Yunan’dır”
“Rum’dur”
“Pontus’tur” dediler. Eski kokmuş, pusu kurma. Lekeleme. İnsanlar, hiçbir şüpheye düşmeden onu yine kucaklamak için meydanlara doldular.

★★★

Bu nedir?
Birinci Meşrutiyet’in ilanı ile dikilen 143 yıllık demokrasi ağacı meyve verdi.
Bu işte odur!
Bundan sonra “sözlerini tutmayanlar” öyle 15-20 yıl yuttur gitsin idare edemeyecekler. İlk 4 yıl içinde “demokrasi tokadı” yiyecekler.
Gelen demokrasi tokadıdır!

KALEMİN GÖR DEDİĞİ

İmamoğlu’nu almadılar “ÇÜK” elde kaldı!


Bu “ÇÜK” deyimi yazılarını beste yapar gibi yazan bizim Bekir Coşkun’un pırıltılı zekasından çıktı. İngilizce “Very Important Person” kısaca “VIP” diyorlar. Hava meydanlarında devlet büyüklerinin, yüksek bürokratların, iktidar yakınlarının kullandığı ayrıcalıklı, imtiyazlı bekleme salonu. Ben hiç bulunmadım. Çay, kahve, pasta bedavaymış. Uçağa en önce VIP’liler alınıyor. VIP’in Türkçesi “çok ünlü kişi” demek. Bekir, Çok’ un “Ç” sini, ünlünün “Ü”sünü kişinin “K”sini yan yana getirdi “ÇÜK” diye yazmaya başladı. Ekrem İmamoğlu’nu Ordu’da VIP salonuna yani “ÇÜK odasına” almadılar. Vali “almayın” demiş. İmamoğlu umursamadı, kopleks yapmadı, ÇÜK elde kaldı.